Oğuz Atay'ın yazın dünyasına yolculuk

Vatan Kitap ekinde 15 Mayıs 2018'de yayımlanan "Oğuz Atay’ın yazın dünyasına yolculuk" yazısını yayınlıyoruz.

Oğuz Atay'ın yazın dünyasına yolculuk
21 Mayıs 2018 - 09:58 - Güncelleme: 13 Ekim 2020 - 21:13

Türk edebiyatının en özgün kalemlerinden Oğuz Atay’ın edebiyatı üzerine yazmak da yorumda bulunmak da oldukça zor. Zira o, “Tutunamayanlar”, “Tehlikeli Oyunlar” ve “Korkuyu Beklerken” ile bireyin dış dünyaya karşı izlenimlerini irdeleyerek insanın acılarına, korkularına, arzularına ve iç dünyasına dokunmakla kalmaz, çarpıcı olduğu kadar yakıcı da bir dünya düzeninin kapılarını açar okura. Selçuk Orhan’ın “100 Soruda Oğuz Atay” isimli çalışması, bu büyük yazarın yazınını soru cevap şeklinde ele alan bir kaynak niteliğinde.

GÜLÇİN AVUL


"100 Soruda Oğuz Atay” yüz ayrı deneme ile Türk Edebiyatının yetiştirdiği en büyük isimlerinden olan, “Tutunamayanlar”, “Tehlikeli Oyunlar” ve “Korkuyu Beklerken” gibi kült kitapların yazarı Oğuz Atay’ın derinlemesine bir incelemesi ile karşımıza çıkıyor. Kitabın adı ilk anda ‘hap’ bilgiler içeren, sığ diyebileceğimiz ve belki de çoğumuzun özensiz de bulduğu türde bir kitap hissi yaratıyor. Ancak ismin yanıltıcı olduğunu söylemeliyim. Yazarın Atay’ın alaycılığına da göz kırparak verdiği basmakalıp isminin ötesinde “100 Soruda Oğuz Atay” kitabı zengin bir içeriğe sahip. 

Yazar bu yüz denemede Oğuz Atay’ın tüm eserleri, eserlerinin teknik yapısı, yarattığı karakterler, Atay’ın yaşadığı dönem, Atay’ın karakteri, dünya görüşü, başka sanatçılar üstüne düşündükleri, Türk ve Dünya edebiyatında etkilendiği ve taklit ettiği düşünülen sanatçılar, babası ile olan ilişkisi ve daha bir çok konuyu irdelemiş. 

Selçuk Orhan bu kitabında edebiyat kültürünü de ortaya koyarak, bir yandan Oğuz Atay’ı derinlemesine incelerken bir yandan da farklı konularda bilgiler vererek okuyucuyu besliyor, hatta meraklı okuyucuyu farklı araştırma alanlarına da yönlendiriyor. Örneğin “Oğuz Atay söz konusu olunca bu aydın sözü neden bu kadar dile getiriliyor?” ve “Aydın kimdir?” sorularını cevaplandırdığı bölümlerde aydın kimdir, aydın kişinin toplumdaki yeri, aydın denince aklımıza gelenler, aydın denince İkinci Dünya Savaşı’na kadar akıllara gelenler ve tabi Oğuz Atay’ın yazmaya başladığı dönemde aydın denince anlaşılanlara birer birer yer veriyor. Yine aynı şekilde “Atay’ın romanlarından söz ederken hep modern ya da postmodern deniyor” bölümünde de öncelikle modern ve postmodern kavramları üzerinde uzun uzun duruyor. Modern ve postmodern tanımlarının yanında modern ve postmodern dönemlerini ayrıntılı olarak işliyor ve yazarların bu dönemler içinde verdikleri yapıtlardan -yani açıklayıcı ön bilgilerden sonra Atay’ın yaklaşımını kendi yorumları ile harmanlayarak okuyucuya sunuyor. 

Bilinç akışı tekniği
Yazarın değindiği diğer bir konu da yine okuyucunun dikkatini çekecek olan “Bilinç akışı tekniği nedir? Atay’ın romanlarına nasıl bir özellik kazandırmıştır?” bölümü. Bu bölümde de Atay’ın bilinç akışı tekniği hakkında verdiği bilgiler ile sınırlı kalmamış, teknik hakkında verdiği ön bilgi, Türk ve Dünya edebiyatında bilinç akışı yöntemini kullanarak yazı yazan diğer yazarlardan ve bu yazarların eserlerinden Atay ile karşılaştırmaları da ekleyerek incelemiş.
Selçuk Orhan Oğuz Atay’ın tüm eserlerini teknik yapıları, karakterleri, eserlerin yayınlandığı dönemleri de dikkate alarak derinlemesine inceliyor. Bu sebeple kendisinin de ifade ettiği gibi kitap sosyal medya deyimiyle ‘spoiler’ içeriyor. Selçuk Orhan kitabın spoiler içermesinin Oğuz Atay okumamış okuyucular için sorun teşkil etmeyeceği görüşünü savunuyor. Ben de kendisine katılıyorum. Çünkü Oğuz Atay tıpkı Virginia Woolf gibi dili kolay çözümlenebilen yazarlardan değil. Kitaplarını hakkını vererek anlamak için belki de birden çok kez okunması gereken yazarlardan. “100 soruda Oğuz Atay” Oğuz Atay okumamış okuyucular için Oğuz Atay kitaplarına başlangıç rehberi olarak da kullanılabilecek değerli bir kaynak ve Atay’ı anlamanın ötesinde bir yazarı ve eserlerini anlamak/anlamlandırmak için de okuyucuya yol gösterecek bir rehber. Bunların yanında yeni yazar adaylarının yazı tekniklerini geliştirirken başvuracakları kaynaklar arasında.

Peki nedir "Tutunamayan?"
Oğuz Atay'ın ...... ele aldığı "Tutunamayanlar" kitabının en merak edileni "tutunamayan" sözcüğünü Selçuk Orhon kitapta şöyle açıklıyor: "Tutunamayan, Oğuz Atay'ın edebiyat ve düşünce hayatımıza soktuğu, bir insan türüdür. Zayıf, sahipsiz ve sevgiye açtır. Kolay güvenir, kolay aldanır. Çıkarını koruyamaz, sürekli oyuna gelir. Yerleşik düzene uyum sağlayamamış ama içsel olgunluğunu da tamamlayamamış bir çeşit yarım bireydir." (s.23)

Korkuyorum Olric!
Oğuz Atay’ın bir de Olric’i üzerine çok fazla yorum yapılır. Orhan, Atay’ın Olric’ini şöyle yorumluyor kitabında: “Olric, Turgut Özben’in düşüncesinde yarattığı bir karakterdir, alaycı bir kafa sesidir; Turgut düşüncelerini hep Olric’le tartar: ‘Korkuyorum Olric. Bu lanetin üzerime bulaşmasından korkuyorum... Ordunuzun başında bulunsaydınız söylentilere yer kalmazdı efendimiz. Bu sıcakta mı Olric?’ (Tutunamayanlar, s.248) Olric sözcüğünü yaratırken, Oğuz Atay’ın Hamlet’in kafatasını eline aldığı soytarı Yorick’in isminden esinlendiği düşünülür. Aynı zamanda İngiliz romancı Laurence Sterne’in ‘Tristram Shandy: Beyefendi’nin Hayatı’ romanında da Yorick adında bir Papaz bulunur ki Sterne biraz mizah katarak bu papazın soyunu güya Danimarka Kralı Hamlet’in soytarısına bağlamaktadır. 18’inci yüzyılda yazılan ‘Tristram Shandy: Beyefendi’nin Hayatı’; hem ironisi hem de döneminin olaylarına, kişilere, felsefeye ve edebiyata yoğun göndermeleriyle, ‘Tutunamayanlar’ yazarının esinlendiği romanlardan biridir. Olric, Turgut’a ‘Efendimiz’ diye hitap ederek saygılı ve sadık bir uşağın diliyle konuşur. Aslında Hamlet’le kıyaslayacak olursak Olric’in rolü kafada yaşayan hayali bir ses olması dışında ünlü trajedideki Horatio’ya daha çok benzemektedir. Horatio, Hamlet’in hezeyanlarına kulak veren can dostudur. Turgut Özben de kafasında Horatio gibi sadık bir dost yaratmıştır. Olric, aynı zamanda Arthur Conan Doyle’un yarattığı ünlü dedektif karakteri Sherlock Holmes’a yardım eden ve bir bakıma onun düşüncelerini açıklamasına yardımcı olan Dr. Watson gibidir. Olric, saygılı ve mesafeli olmasına karşın, aynı zamanda efendisini alaya almaktan çekinmeyen bir kafa sesidir. Oğuz Atay’ın kullandığı bilinç akışı tekniğinin ayırıcı yanlarından biri, Olric örneğinde olduğu gibi, karakterin kafasında çeşitli karakterleri konuşturması/tartıştırmasıdır. ‘Tehlikeli Oyunlar’da örneğin, ‘Albayım’ ifadesi, Olric’in yerini almış gibidir. Atay’ın karakterlerinin iç konuşmalarında bu bölünme sıkça karşımıza çıkar. Örneğin ‘Tehlikeli Oyunlar’ın bir bölümünde Hikmet, bir anda dört-beş ayrı kişiliğe bölünerek düşünmeye başlar. Atay’ın bilinç akışı tekniğinin belki de en ayırıcı özelliği, bu iç diyalogların yoğun kullanımıdır.”(s.33)

Kaynak: http://vatankitap.gazetevatan.com/haber/oguz_atayin_yazin_dunyasina_yolculuk/1/25158


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum