HEDEF 'ÇİN SEDDİ'Nİ AŞMAK

Türkiye ile Çin arasındaki ticarette Türkiye lehine kazanımlar elde edilmesi için, özel sektörün Çin Seddi’ni aşmayı hedef edinmesi ve devletin de ekonomik diplomasiyle bu çabaya destek vermesi gerekiyor.

HEDEF 'ÇİN SEDDİ'Nİ AŞMAK
02 Mayıs 2013 - 10:01

Türkiye'nin Çinle İmtihanı 5 / Mehmet ÖĞÜTÇÜ

in’de 1980’lerin sonunda sefirimiz Bilal Şimşir idi; yalnızlıktan sıkıldığımızda Ankara’ya heyet göndermesi için yalvarırdık. Kendimizi biraz dışlanmış hissederdik. İlk görev yerimi Çok sevmiştim. Gece gündüz dilini öğrenmeye çalışırdım.
Turgut Özal, ticaret hacminin 500 milyon dolara çıkartılması için talimat vermişti. Kenan Evren, “Her Çinliye bir portakal satsak” düşüncesiyle bu ülkenin ekonomik potansiyelini anlatmaya çalışıyordu. Doğrudan uçak seferleri olmadığı için Dışışleri’nin kuryesini teslim almaya ta Bangkok’a giderdik, ayda bir. Çin kelimenin tam anlamıyla bir mahrumiyet ülkesi idi.
Memlekete de İsviçre ya da Körfez ülkeleri üzerinden gidip gelebilirdik. Daha THY ikna olmamıştı Çin’e hat açmak için. Simdi haftada 28 sefer var. Ulaşımla ticari, yatırım ve turizm ilişkilerinin nasıl bir patlama yapabileceğinin en iyi örneğini Çin’de görüyoruz.
Dış ticaret açığımız büyüyor
Biri Asya’nın doğu, öteki batı ucunda beş bin yıllık ortak tarih paylaşan iki önemli medeniyet temsilcisi.
Ortadoğu’ya sıçrama tahtası ve enerji tedarik güvenliğinin önemli oyuncularından birisi olarak gördüğü İran kadar vazgeçilmez değil ama yakın takipte tutulması gereken bir güç. 
Dış ticaretin Türkiye aleyhine büyük boyutlarda açık vermesi, Çin’in 3 trilyon dolara varan döviz rezervlerinin küçük bir bölümünün bile henüz önemli yatırım alanlarına çekilememesi Türk - Çin ortaklığının tadını bozmuş son yıllarda. Yatırım çekmeye ya da ihracata gidenler bile ucuz ithal ürünleriyle dönüyor.
Uzun zamandır Pekin’den bakıldığında biz de Çinlilerin radarında öyle kayda değer bir ortak olarak gözükmüyorduk.
Hatta ayrılıkçı Uygur soydaşlarımız ve ticaret uyuşmazlıkları nedeniyle aramızdaki mütevazı ilişkileri zehirleyen ciddi pürüzler ön plana çıkıyordu ilişkilerde. İkili ilişkiler nalıncı keseri gibi bugüne kadar genellikle Çin’in menfaatine çalışmıştı.
Türkiye’ye bakışları değişiyor
Bu durum süratle değişiyor. Hâlâ yüksek ithalat nedeniyle ticaret açığımız vahim duzeylerde. Hâlâ Uygur sorunu hallolmuş değil. Ama Çinlilerin Türkiye’ye bakışında çok köklü bir stratejik sıçrama yaşanıyor.
Uzayda işbirliğinden, Kars’tan Edirne’ye Türkiye’nin demiryollarının modernizasyonuna, hızlı tren projeleri, metro yatırımları, enerji ve liman projelerine, madenlerin işletilmesine, elverişli finans imkanları sağlanmasına kadar hemen her alanda işbirliği “oyun değiştirici” boyutlara ulaşıyor.
Belki, Japon - Fransız ortaklığını bertaraf edebilirlerse, Sinop’taki ikinci nükleer santrali onlar inşa edecek.
Orta Asya ve Rusya’ya bakışı, Ortadoğu, Körfez ve Afrika’daki rolü, dış politika denklemimizde mutlaka hesaba katılmalı. İki ülke silahlı kuvvetleri NATO’nun şaşkın bakışları altında ortaklaşa askeri tatbikatlar yapıyor.

Tİcaretİ kısıtlamak çare olamaz
2005 sonrası dönemde tekstil ve hazır giyim sektöründe AB pazarlarında Çin’in rekabet gücü nedeniyle ciddi şekilde zorlandık; ancak yıllardır varlığını hissettirdiği halde bizim sadece son birkaç yıldır ciddi şekilde farkına vardığımız ‘Çin tehdidi’ne karşı ticareti kısıtlayıcı önlemlerle sonuç almak mümkün değil.
Üstelik Çin mallarının halkın alım gücünü artırdığı, üreticilerimizi katma değeri, verimliliği yüksek ve ayırt edici mal ve hizmet üretimine zorladığı bir dönemde.
Gerçekten de bu hususta suçu sadece karşı tarafta aramak doğru değil. Çinliler aslında ikili ilişkide bekledikleri sonuçları fazlasıyla elde ettiler. Ticaret ve yatırımda da, Uygurlar ile ilgili güvenlik hassasiyetlerini bizlere kabul ettirmekte de. Bugün yaratıcı, yenilikçi çözümler geliştirerek ilişkilerin tüm boyutlarını dengelemek, ilişkiyi karşılıklı menfaatlere hizmet edecek bir düzleme oturtmak temelde bizim işimiz. Çinlilere havale edemeyeceğimiz ama onlarla ortaklaşa çalışarak başarmamız gereken bir iş.

AB pazarınA gİrİş kapısı Türkiye
Çinlilerin gözünde Türkiye aynı zamanda AB pazarına giriş kapılarından birisi. Aynı zamanda Ortadoğu ve Kafkas petrolleri ile ilgili tedarik güvenliği senaryolarında önemli bir ülke. Çin’den başlayıp Orta Asya’yı boydan boya geçen ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya uzanması öngörülen ‘İpek Demir Yolu’ projesi ulaşım maliyetlerini düşürecek.
Çin mallarının dağıtım üssü olabilmek için Doğu Akdeniz, Karadeniz, Doğu Anadolu ve Trakya’da elverişli koşullarda antrepo imkanları yaratılabilir. Enerji sektöründe termik santral, küçük hidroelektrik teknolojisi, boru hattı inşası gibi alanlarda ortaklıklar geliştirilebilir. Çin’in uydu fırlatma teknolojisinden, savunma sanayi alanındaki işbirliği arzusundan da yararlanılabilir.
Özel sektör hedef büyütmeli
Devlet bürokrasisinden ziyade, özel sektörün ‘Çin Seddi’ni aşmayı hedef edinmesi, devletin de ekonomik diplomasi yoluyla destek sağlaması başarının bence önkoşulu. Ayakları yere basan, Çin’in ve ülkemizin öncelik ve gerçeklerinden hareket eden bir strateji geliştirmek zorundayız.
Bugünkü Çin’in ekonomik (ticaret, yatırım, turizm, teknoloji, finans), kültür/tanıtım, güvenlik ve dış politika dengeleri bakımından küresel sistemdeki yerlerini sağlam temeller üzerinde anlamak önceliğimiz olmalı. Bu ülkelere ilişkin iyimser ve kötümser gelecek senaryolarını iyi değerlendirmeliyiz. Ortaya konulacak tabloda, diğer ülkelerin Çin politikalarından ilham alarak ikili ve bölgesel işbirliği konularını, ormanın tümünü görerek, gereken politika kararlarını gecikmeden almalıyız.
Asya trenini kaçırmayalım
Önümüzdeki yıllarda tüm dünyayı ve bizi yakından ilgilendirecek bu bölgeye ve özellikle de Çin’e (ve Hindistan’a) taze ve uzun vadeli bir gözle bakmazsak gecikmenin maliyeti daha ağır olacak. Üstelik, bölge insanının kafa yapısına, gelenek ve göreneklerine, zevklerine ve beklentilerine, diğer Batılı ülkelerden daha yakın olduğumuz halde.
Unutmayalım ki Çin gelecekte bugünkünden çok daha güçlü olacak. Şayet Asya trenini kaçırmak istemiyorsak, onun lokomotifi olan Çin’e (ve yeni yükselen güç Hindistan’a) siyasi ve ekonomik yatırım yapmaktan çekinmeyelim. Özellikle de bu ülkeleri daha iyi anlamamızı sağlayacak uzmanlara, kültür adamlarına, genç girişimci ve tüccarlara... Karşılığını kısa vadede geri alamayacak bile olsak, inanın uzun vadeli getirisi çok yüksek bu yatırımın.

Ortaklık arayışı hızlanmalı
Ucuz ithalatın üretim, istihdam ve dış ticaretimiz üzerindeki olumsuz etkisi üzerine odaklanılması Çin’le ilgili değerlendirmelerin eksik kalmasına, birçok fırsatın kaçmasına yol açıyor.
Çin, dünya ekonomisinde karşılaştırmalı üstünlüğü olduğu her alanda rakiplerine ‘hodri meydan’ diyor. Serbest ticaret ve yatırım liberalizasyonunun nimetlerinden en fazla yararlanan ülke. Başta Kore ve Japonya ile Güneydoğu Asya ülkeleri birçok alanda üstünlüklerini Çin’e kaptırdılar.
Meksika da bizimle aynı kategoride. NAFTA, ABD pazarlarına girmede sağladığı avantajları Çin’e kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya. ABD ve AB pazarları da ticarette dengesizliği giderek açan bu meydan okumaya karşı önlemler düşünüyorlar. Peki biz bu ülkelerin Çin politikalarını yeterince biliyor, ders çıkartabiliyor muyuz?
Şurası bir gerçek ki, ‘Çin vakası’ bazılarının sandığı gibi öyle gelip geçmeyecek. Kalıcı ve uzun dönemde yansımaları devam edecek, korumacılığa ya da tepkiye dayalı kararlar ile üstesinden gelemeyeceğimiz bir ‘meydan okuma’ ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla, bu gerçeği kafalarımıza yerleştirmeliyiz. Ve fotoğrafın bütününü dikkate alan, ayakları yere basan orta ve uzun vadeli ortaklık stratejileri geliştirmeyi ihmal etmemeliyiz.
Dahası, ‘tehdit’ paranoyasının ötesine geçip bu ülke ile ilişkilerimizin aynı ölçüde önemli yatırım, teknoloji, finansman, jeopolitik ve kültürel boyutlarını da mutlaka değerlendirmelerimizin çerçevesi içine almalıyız.

Yol haritası
Çinli dostlarımızla ortaklaşa, bir gelecek yol haritası çıkartmak şart. Aksi takdirde ne biz Çinlilerin radarında görünür gelecekte yer alabiliriz ne de ülkemizde geleceğin süper gücü Çin’e yönelik topyekun bir hareket başlatıp etkinlikle uygulayabiliriz.
Tekstil, inşaat, gıda dahil birçok sektörde Çin, uluslararası pazarlarda önde gelen rakiplerimiz arasında. Dünyada kimse Çin ile kolay kolay rekabet edemiyor. Çin ile rekabet için katma değeri daha yüksek olan ürünlere yönelmek, yaratıcı düşünmek, yoğun çaba sarfetmek gerektiğini herkes biliyor.
Sadece iki ülke arasındaki ticari/yatırım ilişkileri değil, Türkiye üzerinden üçüncü ülkelere (AB Gümrük Birliği’nin avantajları dahil) Çin mal ve hizmetlerinin sunumu, ortak yatırım projeleri geliştirilmesi de (Rusya, Orta Asya, Ortadoğu) mümkün. İki ülkenin rakip olduğu sahalarda bile işbirliği imkanları mevcut; iş, tamamlayıcılık noktalarının iyi tanımlanması, siyasi desteğin Pekin’in anlayacağı dilde yansıtılması ve iş yapma tekniklerinin kavranmasında yatıyor.

En hızlı büyüyen ekonomi
1.3 milyarlık geleceğin ekonomik süper gücü ile bugünden başlayarak karşılıklı menfaatlere hizmet edecek, stratejik bir ortaklığı nasıl geliştirebileceğimizi tasarlarken yanıtı ‘Çin’ olan şu saptamaları hiç akıldan çıkartmayalım:
- Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi.
- İçinde yer almamayı hayal bile etmemeniz gereken ve satın alım gücü her geçen gün artan pazar.
- ABD ekonomisinin iflas bayrağını çekmeden yüzer gezer pozisyonda kalmasını sağlayan fonların kaynağı.
- Dünya ticaret hacmindeki genişlemenin gerisindeki motor.
-Dünyada (bir kısmı “bıyıklı” da olsa) doğrudan yabancı yatırım akımlarını ABD ve İngiltere dışında en fazla çeken ülke.
- Döviz değerini dolar ve euro aleyhine manipüle etmekte üstüne olmayan gayri - adil tüccar ülke.
- Ucuz üretim üssü olarak Batı’nın istihdam imkanlarını tek tek elinden alan dev goril.
- Önümüzdeki 20 yıl zarfında günlük petrol ithalat gereksinimi bugünkü Suudi üretimi ile eşdeğer olması beklenen enerji açı ülke.

Çinli turiste Türkiye yolu açıldı ama...
Türkiye’nin ilk defa Çinli turistlerin gidebileceği ülkeler listesine katılması tabii ki önemli bir başlangıç. Şayet beklentileri ve tatil anlayışı farklı olan Çinli turiste hitap edecek altyapı ve hizmetler vakit geçirmeksizin sunulabilirse, önümüzdeki on yıl zarfında ‘Orta Krallık’tan gelir düzeyi yüksek turistleri çekmek pek zor olmayabilir.
Bu alanda potansiyel geniş, ancak ‘1.3 milyarlık nüfusun yüzde 1’ini çeksek yeter’ gibi ham hayallere de kapılmamak lazım. Geçen yıl sadece 70 bin civarında Çinli turist geldi. Bu insanları gemilerle ya da develerle taşıyamayacağımıza göre her gün Çin’den İstanbul’a birkaç kez uçan THY sadece Çinli turistleri getirse bile 365 gün boyunca 2 milyonluk Çinli turist hedefine ulaşmak mümkün değil.
 

 

 


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum