Hakikat krizi ve mağaradakiler...

Hakikat krizi ve mağaradakiler...
30 Mayıs 2023 - 11:19

Hakikat krizi ve mağaradakiler...
Alaattin Karaca
Alaattin Karaca

İnsanın hakikatle ezelden beri ilişkisi var. Ve herhâlde onu yaşatan asıl güç de hakikatle kurduğu o varoluşsal bağ. Bu, Mevlâna’nın Mesnevi’sindeki ney ile koparıldığı kamışlık arasındaki bağa benziyor. İnsan, fıtratındaki hakikat dürtüsü sebebiyle hayatı boyunca kendini ve evreni anlamlandırmaya, hakikate ulaşmaya ve hakikate uygun bir nizam kurmaya çalışır. Nitekim Nietzsche de hakikatin, insanların bir arada yaşamasını sağlayan sosyal bir yapı olduğu kanaatindedir. İnsanda hakikat dürtüsü olmasaydı, dünyada nizam ve adalet olmazdı.

Ancak insan isteyerek veya istemeksizin hakikatle olan bağını geçici olarak yitirebilir. Meselâ Yahya Kemal, “Kendi Gök Kubbemiz”de olgusal hakikat’le bağını isteyerek koparır; Cumhuriyet sonrası İstanbul’unda yaşamasına rağmen şiirlerinde zaman, hep geçmişe doğru akar ve “Tahayyülümde vatan kalsın eski hâliyle” dediği üzere daima hayalindeki İstanbul’a, “saltanat iklimi”ne kaçar. Bu kaçış, elbette kendini kandırmadır ama büyük bir hakikat krizine yol açmaz, hatta şair için bir rahatlama vesilesidir de… İkinci örnek “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nden. Bu romanda Osmanlı toplumu, bir kahvehanede uzun süre âdeta bir hurafe, masal âleminde, dünyanın gerçeklerinden; ilerlemelerden bî-haber olarak yaşar. Ama bu rüyadan Birinci Dünya Savaşı ile uyanır, ayakları sanki ilk kez yere basar, geç kalmış olsa da acı gerçekle yüz yüze gelir. Şöyle ya da böyle bu örneklerin her ikisi de bir tür hakikatten kopuştur ve olumsuz sonuçlar içerir.

Bu yazımda başka bir tür hakikatten kopuştan bahsedeceğim. Elbette insan var olduğundan beri, genelde egemenliğini sürdürmek veya ceza almamak için yalanla gerçeği örter ve kendince başka bir gerçek kurgular. Bunu yaparken de aslında hakikate ulaşma vasıtası olan ‘bilgi’yi kullanır. Amaç, ‘kurgulanan bilgi’ler yoluyla, siyasi, sosyal ve iktisadî süreçlerde belirleyici olmak, kitleleri enformatik bir rejimle yönetmektir. George Orwell’in 1984 romanında tam da bu konu işlenir. Eserde totaliter bir ‘gözetleme devleti’ vardır ve toplumu yönetmedeki biricik aracı yalandır. Üç bin odalı ‘Gerçek Bakanlığı”, spora, ucuz romanlara, niteliksiz şarkılara ve ucuz romanlara yer veren popülist magazin gazeteleri yayımlayarak, hatta pornografi üreterek halkı hakikatten koparır, ‘enformatik bir cehalet’ inşa eder. Arşivdeki belgeler, sürekli elden geçirilerek partinin kullanımına uygun hâle getirilir. Böylece kurgusal bir gerçek ya da muazzam bir yalan yaratılarak toplum manipüle edilir. Ece Ayhan şiirlerinin çoğunda bu tür manipülasyonları sıkça dile getirir.

Ama şimdi Byung-Chul Han’ın “enformasyon rejimi” dediği dönemi de aşmış bulunuyoruz. Dijital teknoloji, insanı hakikatten koparıp sanal bir enformasyon mağarasına hapsederek daha büyük bir ‘hakikat krizi’ doğurmuş durumda. Siyaset, bu krizdeki asıl faillerden biri.

Günümüzde siyaset, hakikatten kopmuştur. Kazanmak için her şey mübah sayılmakta, her türlü dezenformasyon rahatlıkla yapılmaktadır. Oysa hakiki demokrasi, Foucault’ya göre ifade özgürlüğü ve doğruyu söyleme hakkı olmak üzere iki ilke üzerine kurulur. Türkiye’de siyaset, ifade özgürlüğünü sınırsızca kullanmakta, hakikat endişesi olmaksızın her şeyi fütursuzca ifade edebilmekte, ama hakikati söyleme (parrhesia) ilkesini hiç önemsememektedir. Oysa demokrasi, her şeyden önce ‘hakikati söyleme’yi gerekli bulur. Bu sebeple “demokrasinin tüm risklere rağmen doğruyu söyleme cesareti gösteren insanlara ihtiyacı vardır.”

Oysa durumumuz neye benziyor biliyor musunuz? Platon’un mağara alegorisinde, mağaradakilerden biri, dışarı çıkar, hakikat ışığını görür ve içeridekilere hakikati haber vermek için geri döner. Ama mağaradakiler ona inanmaz, hatta öldürmeye çalışırlar. Türkiye maalesef böyle bir ‘hakikat krizi’ yaşıyor!..
İlk yayın yeri:https://www.karar.com/yazarlar/alaattin-karaca/hakikat-krizi-ve-magaradakiler-1596573


FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum