CUMHURİYET'İN İLK YILLARINDA NASREDDİN HOCA GAZETESİNDE SİYASİ MİZAH

CUMHURİYET'İN İLK YILLARINDA NASREDDİN HOCA GAZETESİNDE SİYASİ MİZAH
11 Haziran 2023 - 12:58 - Güncelleme: 11 Haziran 2023 - 13:09
CUMHURİYET’İN İLK YILLARINDA NASREDDİN HOCA GAZETESİNDE SİYASİ MİZAH
 
Nejdet BİLGİ (Doç. Dr. Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü)
 ÖZET

Osmanlı basın hayatında birçok mizah gazetesi ve dergisi yer almıştır. Bunların bir kısmı inceleme konusu yapıldı. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında da basın hayatında bir hayli mizah gazete ve dergisi yer almıştır. Fakat 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu’yla birlikte, basının her türüne olduğu gibi mizah alanına da ciddi sınırlamalar getirildi. Buna rağmen az sayıdaki mizah dergi ve gazetesi varlığını sürdürebildi veya yeniden yayın hayatına başladı. Bunlardan biri olan Nasreddin Hoca’nın ilk sayısı 6 Ocak 1927 tarihini taşımaktadır.  Yaklaşık bir buçuk yıl yayın hayatında kalan gazetenin eldeki son sayısı 24 Mayıs 1928 tarihlidir. İdare merkezi Manisa olan gazete, İstanbul’da basılmaktadır. Nasreddin Hoca kendisini ilk zamanlar “mizahi gazete”, sonraları “siyasi mizahi gazete” olarak tanımlamıştır. Gazete, güncel iç ve dış olayları mizahi bir dille ele alan yazı ve resimlere yer vermektedir. Gazete gündemdeki olayları mizahi bir dille vermektedir. Daha çok da Nasreddin Hoca üzerinden yorumlamaktadır. Kapak ve ana konular genelde dış siyasi gelişmelerle ilgilidir. Hemen her haber ve konu ile ilgili bir resme yer verilmektedir. Ağırlıklı olarak gazetede mizah konusu yapılan haberler, kadın-erkek ilişkileri ve ekonomik durumla ilgilidir. İç siyasi olaylara ve gelişmelere çok sık olmasa da yer verilmektedir. Bu bildiride, gazetede tespit edilen iç siyasi gelişmelerle ilgili mizahi yazı ve resimler üzerinde durulacaktır. Ayrıca mizahi olarak ele alının gelişmelerin resimlerle anlatımı ve bu anlatımların içerdiği mizahi eleştiri unsurlarına da yer vermeye çalışılacaktır. Bildirinin temel kaynağı, gazetenin muhtelif kütüphanelerdeki koleksiyonlarıdır.
 Giriş
Türk basın tarihinin dikkate değer bir yönünü mizah gazete ve dergileri oluşturmaktadır. Basının her durumda revaç bulduğu dönemlerin özgürlük ortamının genişlediği dönemler olduğu söylenebilir. Mizah basını açısından bu durum daha da belirleyicidir. Başka bir ifade ile siyasal ortamın baskıdan uzak olduğu dönemler, mizahın ve mizah basınının palazlandığı dönemlerdir. Türkiye’de belirgin olarak II. Meşrutiyet dönemi, basın hareketliliğinin gerçekleştiği ilk dönemdir. Nitekim mizah basınının da ilk yaygınlaştığı dönemdir. İkinci dönem Millî Mücadele yıllarıdır. Hem işgalcilere karşı savaşın hem de iktidar mücadelesinin iç içe olduğu bu dönem, aynı zamanda mizah basınının da II. Meşrutiyet yılları kadar olmasa da nispeten güçlendiği dönemdir. Cumhuriyet’in ilk yılları da bu dönemin uzantısı sayılabilir. Basın hayatının, dolayısıyla mizah basınının önemli ölçüde sınırlandığı tarih, Şeyh Sait Ayaklanması’nın akabinde çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu’nun uygulanmaya başladığı 1925 yılıdır. Bu kanunla çok sayıda basın organı yayın hayatına veda etmek zorunda kaldı. Buna rağmen 1927-1928 yıllarında basın hayatı toparlanma sürecine girdi. Fakat bu kez de alfabe değişikliği ile hızı kesildi. Burada ele alınacak olan Nasreddin Hoca mizah gazetesi de bu toparlanma döneminde yayın hayatına girdi ve çekildi.
Mizah basınını bilinir kılan özellik genelde siyasi mizahtır. Siyasi mizah ise basın için hayati bir alandır. Bu yüzden siyasi hayatın iktidarın kontrolünde olduğu dönemlerde mizah basınının siyasi mizaha mesafeli durması anlaşılabilir bir tutumdur. Nitekim Nasreddin Hoca’da siyasi mizah hayli sınırlı sayıdadır.  

Nasreddin Hoca Gazetesi

İlk sayısı 6 Ocak 1927 tarihinde çıkan gazetenin, son sayısı 5 Temmuz 1928 tarihli 157. sayıdır. Gazetenin idare merkezi Manisa’da olmakla beraber, İstanbul’da basılıp dağıtılmaktadır.[1] Pazartesi ve perşembe günleri 4 sayfa olarak çıkan gazetenin boyutları 40x28 cm’dir.[2] Gazete kendini “siyasi, mizahi gazete” olarak tanımlasa da dergi hüviyetinde bir yayındır. Gazetenin sahibinin kimlik bilgisi verilmemektedir. Müdir-i mesul, yani sorumlu müdürü ise ilk iki sayıda Ahmet, 3-6. sayılarda Hakkı ve 8. sayıdan başlayarak sonuna kadar İsmail Hakkı olarak belirtiliyor. Sayıların çoğunda sıklıkla gazetenin sorumlu müdürünün Manisa’da bulunduğuna vurgu yapılmaktadır. “İdare merkezi: Manisa’da Hükümet civarında daire-i mahsusa”, bilgisi gazetenin belirtilmeyen sahibinin Manisalı olduğunu düşündürtmektedir. Gazetenin bir de “İstanbul idarehanesi” veya “İstanbul Şubesi” bulunmaktadır. Adresi de “Babıali Caddesi’nde İlhami-Fevzi Matbaası” şeklinde verilmektedir.[3] 
Nasreddin Hoca gazetesindeki yazı ve haberlerde çoğunlukla bir resim yer alıyor. Ancak yazılarda da resimlerde de imza kullanılmamaktadır. Fakat 17 Ekim 1927 tarihindeki bir haberde gazetenin resimlerini Ressam Cemal (Ben’im) Bey’in çizdiği belirtilmektedir.[4]
Gazetenin çıkış amacı ilk sayıdaki kapak resminin altında mizahi bir dille şöyle vurgulanmaktadır: “Nasreddin Hoca fincancı katırlarını ürkütmeden mezardan kalktı. Toprağın üstünde böyle bütün dünya hora teperken altında rahat edilir mi? Bu sefer fincancı katırlarını ürkütmeden hele bir varıp bakayım, yeryüzünde ben görmeyeli ne oyunlar olmuş...” 

Nasreddin Hoca’da Siyasi Mizah  

Gazete kendini mizahi gazete olarak tanımlamakla beraber, genelde siyasi mizaha çok az yer vermiştir. Genel tutum olarak rejimi destekleyen, özellikle dış ilişkilerdeki gelişmeleri Türkiye lehine resimli ve yazılı yorumlarla ele alan bir yayın çizgisi izlemiştir. Gazetede iç siyasi konu olarak 1927 genel seçimleri belirgin bir yer tutmakta. Bu çerçevede seçim hazırlıklarının başlaması ile ilgili resimli bir haber konumuzla ilgilidir. “Yeni mebus intihabatına hazırlık başladı ya…” başlıklı haberde, Molla ile Hoca’nın diyaloğuna yer veriliyor.
Resim altı diyaloğu şöyle: “Molla- Vay babam vay. Daha şimdiden mebus olmak hevesine düşerek namzetliğini koyan koyana. Hoca- Sen o kalabalığa bakma Molla onlar hani princin taşı gibi ayıklanır ayıklanır da geriye yine lazım olanları kalır.”[5]  
Karikatürde    sandığa           atılan   oyun çokluğuna rağmen çıkan oyun azlığı ile
sandığın, yani seçimin ayıklama fonksiyonuna işaret ediliyor. Milletvekili olmak isteyenlerin çokluğuna aldanmamak gerektiği, seçimin lazım olanları, başka bir ifade ile layık olanları ortaya çıkaracağına zayıf bir mizahi vurgu yapılıyor.  
Gazetenin 14 Temmuz tarihli sayısında, seçimler dolayısıyla Cumhurbaşkanı’nın adaylığını paylaşamayan üç büyük ili temsil eden üç kız figürü karşısında oturan        Gazi    Paşa’ya      Hoca   kura çekilmesi önerisinde bulunuyor. 
Bu böyle olmaz, daha iyisi bir kur’a atalım da herkes kısmetine razı olsun vesselam.”[6] Resimde beğenilip seçilmesi gereken kız figürünün kullanılması, hala kadının veya kadınların toplum içindeki rollerinin erkekler tarafından belirlendiği bir anlayışı göstermektedir. Ayrıca kadının erkeğe sunulan bir şey olması da söz konusu. Hoca’nın mizahi katkısı da kura çekilmesi ile sınırlı.
Nasreddin Hoca’nın 21 Temmuz 1927 tarihli sayısında, seçim dışı bir siyasi konu ele alınmış. Millî Mücadele yıllarında mücadeleye katılmayan veya ülkeye karşı suç işleyenleri tespit etmekle görevli kurulun kararlarına dikkat çekilmiş. Birçok kişinin ülkeye zararlı olarak damgalanmasının hatalar içerebileceği imasında bulunulmuş. Ama konunun hassaslığı dolayısıyla bu ima çok dolaylı yapılmış. Konuyla ilgili resim ve alt yazısı şöyledir: “Birçoklarını memlekete zararlı diye ayıran meclis işini bitirdi. Hoca- Beyler, böyle birçoklarını bir kenara atarak alınlarına da kara damga vurup gidiyorsunuz. Dediğiniz gibi memlekete karşı günah işlemişlerse cezasını çeksinler. Aralarında suçsuzu varsa vebali boynunuza ha.”[7]
  Siyasi        mizaha        konu        olduğunu düşündüğümüz seçim dışı başka bir resim ve alt yazısı vergilerle ilgilidir. Gazetenin 28 Temmuz 1927 tarihli sayısının arka kapak sayfasında yer alan resimde, kapısında Maliye yazılı binanın önünde esnaf bir vatandaşın sırtına yeni bir yük olarak kazanç vergisi yükleniyor. Yükleyenin yüzü görünmemekle beraber, resmin silüet olarak M. Kemal Paşa’ya benzetilmiş olması dikkat çekiyor. Dolayısıyla vergi yükünü artıranın M.K. Paşa olduğu ima edilerek, üstü kapalı bir eleştiri yapıldığı söylenebilir. Resim altı yazısının başlığı, “Kazanç vergisi tadil ediliyor ama hafiflediği yok” şeklinde. Resimde esnaf vergi yükünün fazlalığından şikâyet ederken, Hoca kenardan teselli ediyor: “Esnaf- Arkadaş, şu yükün birini alıp, öbürünü koyacağına, biraz daha hafifini yüklesen olmaz mı? Hoca- Gayret dayıya düştü, el birliğiyle dayanalım birader.”72 
1927 seçim haberleri üzerine, İstanbul’daki Kadınlar Birliği harekete geçmiş ve 18 Haziran
1927 tarihinde bir hukuk komisyonu toplayarak seçimleri görüşmüştür.[8] Bu tarihten itibaren, kadın milletvekili konusunu gündemde tuttular. Hatta 3 Temmuz’da Gazi Paşa’yı ziyaret ederek, kadınların milletvekili seçilmeleri konusunda görüştüler.[9] Fakat anayasa buna imkân vermediği için sonuç alamadılar. Kendilerine hedef olarak sonraki seçimleri belirlediler. Gazete, kadınların milletvekili olma taleplerinin sonuç getirmemekle birlikte, kendilerine polis olma hakkının verilmesini ve bu hakkın kadınlar tarafından yeterli görülmemesini ele almış. 1 Ağustos 1927 tarihli sayıda yer alan resim ve alt yazısında, kadınlar ve Hoca konuşma halinde. Resim altı yazısının başlığı, “Polisliğe de razı oldular ama aldırış eden yok” şeklinde. Metin ise şöyle: “Kadınlar- Böyle koskoca cemiyet yaptık, biz de mebus olacağız dedik, dinletemedik. Polisliğe razı olduk, onu da alaya vurdular. Şimdi acaba ne isteyelim diye düşünüyoruz. Hoca- Sizin ne istediğinizi ben biliyorum ama bana bırakmayın, siz yumurtlayıverin vesselam.” 
1927 milletvekili genel seçimleri sürecinde Gazi Paşa İstanbul’da bulunuyordu (1 Temmuz-30 Eylül 1927). Milletvekili adaylarını belirlemek için Temmuz’un ilk günlerinde Başbakan İsmet Paşa da İstanbul’a gelmişti. Cumhurbaşkanı ve Başbakan bir araya gelerek milletvekili adaylarının belirlenmesi çalışmalarına başladılar. Bu arada milletvekili adayları da İstanbul’a gelmeye başlamışlardır. Milliyet gazetesi, İsmet Paşa ve Safvet Bey’in fotoğraflarının altına şu ifadelere yer veriyor: “İstanbul’da Reisicumhur Gazi Paşa Hazretleri ile beraber yeni mebus namzetlerini tespit ve tefrik edecek olan Başvekil İsmet Paşa Hazretleri ve Fırka Kâtib-i Umumisi Safvet Bey.”[10] Bu ifadeler, milletvekili adaylarının Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Parti Genel sekreteri tarafından belirleneceğini gösteriyor. Aynı gün yayınlanan Nasreddin Hoca gazetesinin kapak konusu da milletvekili adaylarının belirlenmesidir. 
Gazetenin    kapak resmi bütünüyle aday belirlemeyle ilgili ve siyasi bir eleştiriyi de içerdiği söylenebilir. Resimdeki mekân Gazi Paşa’nın ikamet ettiği Dolmabahçe Sarayı’dır. Deniz manzaralı çalışma masasının bir tarafında Cumhurbaşkanı Gazi Paşa, diğer tarafında Başbakan İsmet Paşa bulunuyor. Masa üzerinde aday dosyaları bulunmakta ve ikili tarafından bunlar incelenerek müzakere edilmektedir. Her resimde olduğu gibi Hoca da köşeden olanı biteni izliyor. Nitekim resim altı başlığı da Dolmabahçe Sarayı’nda Gazi Hazretleriyle İsmet Paşa yeni milletvekillerini seçiyorlar” şeklindedir. Fakat başlık altında yer alan Nasreddin Hoca’nın mizah içeren eleştirisi dikkat çekmektedir. Aynı mekânda daha önceleri padişahların bulundukları ve gözdeler arasından kendileri için kadın seçme işini yaptıklarını hatırlatarak, milletvekili adaylarını belirleme işini buna benzetmesini, mizahi bir eleştiri olarak görmek mümkündür. Oysa milletin vekili olanların millet tarafından seçilmesi gerekir. Hoca’nın bu sözleriyle olması gerekenin dışında bir yöntem kullanılmasına bir eleştiri yönelttiği söylenebilir. Hoca’nın sözleri ise şöyle: “Hoca- Bu sarayda vaktiyle padişahlar, gözdeler arasında haseki seçerlerdi. Siz, milletvekillerini seçiyorsunuz. Aradaki farkı da varsın, millet anlayıversin.”[11] Hoca, aradaki farkın ne olduğunu anlama işini millete bırakıyor.  
Diyalogda Molla 800 kişinin milletvekilliği için aday olduğunu ve bunlardan hangilerinin milletvekili olacağının 15 Eylül’de belli olacağını belirtiyor ve hepsinin 15 Eylül’ü iple çekmekte olduklarını vurguluyor. Nitekim çizilen karikatürde bütün adaylar 15 Eylül yazılı bir levhayı iple çekmekteler. Hoca ise bunlara istiareye yatarak gelecek seçim için rüya görmelerini önermektedir.  
1927 seçimlerine resmi kaynaklara göre 900’den fazla milletvekili aday başvurusu olmuştur.83
Bu diyalogda ise 800 sayısı verilmektedir. Bu da gazetedeki bilginin tarihiyle, resmi kaynaktaki bilginin tarihinin farklı olabileceğini akla getirmektedir. Ayrıca sonuçların 15 Eylül’de belli olacağı tahminen söylenmiş olmalı. Çünkü seçimler 6 Eylül 1927’de tamamlanmış ve 63 seçim çevresinden 316 milletvekili seçilmiştir.[17]
Gazetenin aynı sayısında seçimle ilgili şu haber de yer aldı: “Vekillerimiz Ankara’dan birer ikişer İstanbul’a toplandılar. Galiba burada meclis kuracaklar. Hoca- Bir iki defalık için diyeceğim yok ama bizim asıl merkezimiz Ankara’dır. Merkez dediğin memleketin şöyle göbeğinde olmalı.” Bu küçük haberde milletvekillerinin Ankara’dan İstanbul’a gelmelerinden söz edilmekle beraber, bunun nedeni veya nedenleri üzerinde hiç durulmamaktadır. Bunun nedeni, muhtemelen M. Kemal Paşa’nın İstanbul’da bulunmuş olmasıdır. Yani, yeniden milletvekili olmak için milletvekilleri Cumhurbaşkanı ile görüşmek ve onayını almak çabasını sergilemektedirler. Gazetenin bunu belirtmekten çekindiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla bu kısa haberde, konunun ikincil yönüne, “galiba burada meclis kuracaklar” şeklinde bir ifade kullanılarak, mizahi bir vurgu yapılıyor. Ardından da Hoca’ya merkezin Ankara olduğu hatırlatması yaptırılıyor.
Nasreddin Hoca’nın 1 Eylül 1927 tarihli sayısının kapak sayfası seçimlerin azınlıklarla ilgili yönüne ayrılmış. Renkli resimde/karikatürde, Büyük Millet Meclisi yazılı kapının önünde Rum, Ermeni ve Yahudi birer kişi milletvekili olma yollarını aramakta. Meclis’in penceresinde ise Nasreddin Hoca onlarla konuşmakta. Resim altı yazısının başlığı şöyle: “Rum’u, Ermeni’si, Yahudi’si de mebus olmayı akıllarına koymuşlardı amma.” Bu başlık altındaki diyalog ise şöyle: “Yahudi- Haydi bakalım Hoca Efendi; biz de yeldik. Üçümüz de mebus olacayiz. Hoca- Aşk olsun be bazergân. Tencere ardında kapak gibi nasıl da Rum’u, Ermeni’yi peşine takmışsın velakin gözümden kirpiği çalıp da yemeyeceğinizi bilseydim yedi zemzem suyu ile yıkayıp emekleye emekleye şu kapının önünden hele bir geçin derdim amma artık ona da emniyetim yok çelebiler.”[18] Yahudi ile Hoca arasında yandaki karikatürle de anlatılan diyaloğa göre Rum, Ermeni ve Yahudilerden milletvekili olmak isteyenler bulunmakla beraber, kendilerine güvenilmediği vurgusuyla milletvekili olamayacakları imasında bulunuluyor. Konu dönemin basınında gündem oluşturmuş ve Siirt Milletvekili Mahmut Bey tarafından Hakimiyeti Milliye’de şöyle izah edilmiştir: “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun Türk vatandaşı telakki ettiği her anasırın hususi idareleri, hususi emelleri imparatorluk devrinde yer bulur, hürmet görürdü. Bu yüzden uğradığımız felaketleri unutacak kadar o meşum maziden uzaklaşmış değiliz.
Türkiye’de anasırın hususi emelleri artık tarihin malı olmuştur. Eğer vatandaşlarımızdan bir Rum, bir Ermeni, bir Musevi mebus olacaksa, o anasırlara mensup olduğu için değil, fakat hissen ve fikren Türk vatandaşı olduğuna kanaat getirildiği için intihap olunacaktır.”86 
 
Konu, gazetenin 1 Eylül 1927 tarihli sayısındaki başka bir yazıda da ele alınarak eleştirilmektedir. Yazı şöyle: “Beş sene evvel tam bu günlerde Rum’un ve Yunan’ın Anadolu’da zıpkın yemiş köpek balığı gibi debelendiği, Türk yavrularını, Türk kadınlarını ekmek doğrar gibi doğradığı günlerdir. Altı sene evvel, bu günlerde Manisa yanıyordu. Yine altı sene evvel bu günlerde İzmir’deki Ermeni çete başısı Antranik, yüz otuz Türk gencini, yağız atının önüne katmış, Çeşme kıyılarına doğru sürüklüyordu. Bu yüz otuz Türk gencinden hala haber yoktur. Bu günlerin yıl dönümünde Rum’dan, Ermeni’den mebus çıkarmayı düşünüyoruz ha… Temiz Ankara’da kebere ile ahbarlar göreceğiz demek… Hatta, dahası var. İstanbul sokaklarına Gediz gibi taşarak “Alçak Türkler” diye bağıran nankör Yahudileri bile unutmamışız. Millet kürsüsünde onların da biri olacakmış. Ölümümüzün fetvasını yazanlara kalemi kendimiz kesip vermeyelim! Eğer bu haber doğru çıkarsa, kıyamete kadar yanarım doğrusu. Kanımıza ekmek doğrayanlarla kan kardeşliği etmeyi benim havsalam almıyor vesselam![19]
Aynı sayıda seçimlere ilişkin küçük bir haber ve Hoca’nın mizahi yorumu şöyle: “Bu günlerde kimlerin Halk Fırkası mebusu olacağı anlaşılacak. Hoca- Aylardan beri yürekleri hop hop atıp mebus olmayı kuranlar için hülyanın sonu geldi demek.”[20]
Gazetenin 5 Eylül tarihli sayısının kapak sayfası da seçimlerle ilgilidir. Kapak resminde milletvekili adayının koltuğunda, mebusluk ve şirket azalığı adlı iki karpuz bulunmakta. Boynunda Halk Fırkası yazılı atkısı bulunan kişi, bu karpuzlardan şirket azalığını almaktadır. Hoca da pencereden bu uygulamayı onaylar sözler söylemektedir. Bu yüzden resim altı yazısının başlığı, “Yeni mebuslarımız için yeni şartlar kondu” şeklindedir. Başlık altındaki diyalog ise şöyledir: “Halk Fırkası- Bundan sonra mebus olanların devlet şirketlerindeki ve inhisar idarelerindeki işlerini bırakmaları lazımdır. Hoca- Allah için doğrusu da buydu ya. İki karpuz bir koltuğa sığar mı mebus bey. Haydi, gayri yükünüz hafifledi. İşlerin[iz]e dört el ile sarılın bakalım.”[21]
 
Konu hakkında, gazetenin ikinci sayfasında bir yorum yazısı da yer alıyor. “Duyduk, duymadık yok mebuslara ticaret yok” başlıklı yazı şöyle: “Hele şükür… Mebuslarımızın adı sanı belli oldu. İsimleri deftere yazılıp birer birer herkes, kendi mebusunun ismini ezber edip kafasına yerleştirdi. Şimdi, hey köylü dayılar. Gazi Paşa’nın yeni mebuslarımız için şart koştuğu şeyleri, muhtar kahveye gelip size okudu mu? Okumadı ise, size onları ben anlatayım: Artık bundan sonra mebuslar devlet bankalarında, devlet şirketlerinde ayrıca iş alamayacaklar. Öyle geçen sefer olduğu gibi hem mebus hem baş tacı hem şeker inhisarında aza hem gaz inhisarında aza hem gaz inhisarında meclis-i idare reisi olamayacaklar. El altından olmak isterlerse, mebusluğu top gibi gürleyip açıklar livası kalacaklar. Sonra, mebuslar mebusluğuna güvenip ticaret dalgası peşinde koşamayacaklar. Bütün bunları ben söylemiyorum. Millet babası söylüyor. Çünkü geçen seferki mecliste bazı mebus beyler, milletin işi ile uğraşacaklarına kolay ve tatlı kârların peşine düşmüşlerdi. Şimdi Gazi Paşa emrediyor ki mebuslar, yalnız mecliste senin benim işimle uğraşacak, Ahmet’in Mehmet’in derdine çare arayacaklar. Gördün ya, işin çürük tarafını çabucak anlayıp ona göre tedbirini ortaya attı. Şimdi mebuslarımız da mebus olduk diye, bacak bacak üstüne atıp yan gelmezlerse, vapur, tiren bedava… Kalkıp memleket memleket dolaşırlarsa milletin ihtiyaçlarını birer birer anlarlar. Yoksa, mebusluğu bir daha rüyalarına göremezler ha!..”[22]
Gazetenin son sayfasındaki küçük haberde de seçimlerin tamamlandığı şöyle dile getiriliyor: “İntihap başladı ve neticeler anlaşıldı. Hoca- Bu neticeleri çoktan bilmeyen kaldı mı ya.”91 Hoca, kimlerin kazanacağının zaten bilindiğini, rakibin olmadığı seçimlerde tek listenin aynı zamanda kazanacak olan liste olduğunu, inceden eleştirerek söylüyor. Nitekim 1 Eylül 1927 tarihli gazetelerde yer alan haberlere göre, “Gazi Hazretleri fırkasının mebus namzetlerini intihap dairelerine ayırarak vilayetlerin müntehib-i sanilerine tebliğ etmişlerdir.” Ayrıca 316 adayın “intihap dairelerine” dağılımı da gazetelerde yer almıştır.[23]
Nasreddin Hoca’nın 3 Ekim 1927 tarihli sayısındaki “Ha şöyle biraz dolaşın bakalım” başlıklı yazı, yeni milletvekillerine ne yapıp yapmamaları konusunda uyarı niteliğindedir: “Yeni mebuslarımızdan bazıları, intihap edildikleri yerleri dolaşarak oraların ahalisi ile görüşüp tanışıyorlar. Mebus halkın vekilidir. Eğer halk arasına sokulup dertlerini anlamayacaksa, ne anladım ben onun mebusluğundan. İttihatçıların meclisinde olduğu gibi ayak ayak üstüne atıp arada bir esnemek için ağzını açan mebusu, al da rafa koy. Mebus dediğin karış karış her tarafı gezmeli. Halkın dileğini sezmeli. İstenilen şeylerin bir cetvelini çizmelidir. Bu seneki mebuslarımız, umarız ki bizimle daha fazla candan kaynaşacak hele fırt fırt İstanbul’a gidip gelmeyecekleri için, işlerine daha candan sarılacaklardır. Bizden dua, onlardan çalışmak… Hele, göreyim sizi mebus beyler! Hocayı utandırmayın.”[24]

Sonuç

Kendini siyasi mizahi gazete olarak tanımlayan Nasreddin Hoca gazetesinin iç siyasi hayat bağlamında yayınlandığı dönemin şartlarının da etkisiyle çok belirgin bir siyasi mizah sergilediği söylenemez. Takrir-i Sükûn döneminin kısıtlayıcı şartlarında siyasi mizah örneklerinin çok sınırlı olması anlaşılır bir durumdur. Ayrıca Nasreddin Hoca gazetesi Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki reformların da savunucusu durumundadır. Gerçi bu durum bu dönemde yayınlanmasına izin verilen yayın organlarının hiç birisi farklı durumda değildir. Gazetenin mevcut sayılarının çoğunda dış siyasal ilişkiler veya konular daha ağırlıklıdır. Ayrıca bu konularda daha eleştirel bir mizah dili kullanabilmiştir. Bu dilin yönetim ve ulusal politikalarla uyumlu olması daha geniş bir hareket alanı kullanmasına imkân sağlamıştır. Fakat burada ele alınan iç siyasi konularla ilgili mizah daha sınırlıdır. Nitekim mevcut koleksiyonlar tarandığında siyasi mizahın 1927 seçimleri ve ilişkili gelişmeler odaklı olduğu görülmektedir. Tespit edilen mizahi konuların çok yüzeysel olduğu görülmektedir. Yine de tespit edilen sınırlı sayıdaki siyasi mizah örneklerinde siyasi eleştirinin ilginç örnekleri de vardır. Özellikle Gazi Paşa üzerinden yapılan vergi ve seçim odaklı iki resimli ve yazılı eleştiri dikkat çekicidir. Ama nihai olarak gazetenin siyasi mizahının çok yüzeysel kaldığı, özellikle Nasreddin Hoca figürü ve anlatımıyla bu açık kapatılmaya çalışılmıştır.  
 

KAYNAKLAR

Güneş, İhsan, Atatürk Dönemi Türkiye’sinde Milletvekili Genel Seçimleri (1919-1935), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2017.
“Kadınlar Birliği Dün Gazi Hazretlerine Arz-ı Tazimat Etti”, Milliyet, 4 Temmuz 1927, s.1. Kocatürk, Utkan, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara (ty).
Milliyet, 1 Eylül 1927, s. 1,4.
Milliyet, 4 Temmuz 1927, s. 1. 
Nasreddin Hoca, 1 Eylül 1927, s. 1,4.
Nasreddin Hoca, 14 Temmuz 1927, s. 4. Nasreddin Hoca, 15 Ağustos 1927, s. 4.
Nasreddin Hoca, 21 Temmuz 1927, s. 4. Nasreddin Hoca, 22 Ağustos 1927, s. 1.
Nasreddin Hoca, 25 Ağustos 1927, s. 4. 
Nasreddin Hoca, 28 Temmuz 1927, s. 4
Nasreddin Hoca, 29 Ağustos 1927, s. 4
Nasreddin Hoca, 3 Teşrinievvel 1927, s. 3.
Nasreddin Hoca, 4 Ağustos 1927, s. 1.
Nasreddin Hoca, 5 Eylül 1927, s. 1,2,4.
Nasreddin Hoca, 7 Temmuz 1927, s. 4.
Nasreddin Hoca, 8 Ağustos 1927, s. 4
Özkan, Asaf, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Askeri ve Mülki Bürokraside Tasfiyeler Askeri ve
Mülki Heyet-i Mahsusalar, ATAM, Ankara 2014.
Öztürk, Kazım, Türk Parlamento Tarihi TBMM-III. Dönem 1927-1931, III. Cilt, TBMM Vakfı,
Ankara 1995.
“Ressamımızın Yavrusu Bir Kazaya Uğradı”, Nasreddin Hoca, 17 Teşrinievvel 1927, s. 4. Sağır, Senanur, Nasreddin Hoca Dergisi’nde Yer Alan Haberlerde ve Karikatürlerde Kadın İmgesi (1927-1928), Yıldız TÜ SBE, Yüksek L. Tezi, İstanbul 2022.
Tülbentçi, Feridun Fazıl, Cumhuriyetten Sonra Çıkan Gazeteler ve Mecmualar 29 İlkteşrin
1923- 31 İlkkânun 1940, Ankara 1941.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Salnamesi 1927-1928, Matbuat Müdüriyet-i Umumiyesi, (yty).
Vakit, 1 Eylül 1927, s. 1-2.
“Yüz surat ister yahu”, Nasreddin Hoca, 1 Eylül 1927, s. 2.
 

 Kaynak: Nejdet Bilgi, "CUMHURİYET’İN İLK YILLARINDA NASREDDİN HOCA GAZETESİNDE SİYASİ MİZAH" , INTERNATIONAL AEGEAN CONFERENCES, April 26-27, 2022 / Izmir, Türkiye,(ss. 258-272).
Not: Makalede kullanılan görseller, dipnotlar ve makalenin orjinal metn için:
https://www.academia.edu/103082458/Cumhuriyetin_%C4%B0lk_Y%C4%B1llar%C4%B1nda_Nasreddin_Hoca_Gazetesinde_Siyasi_Mizah?email_work_card=title (11 Haziran 2023, 13.16).

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum