Hira Dağı Ziyareti
Mehmet Akif Erdoğru
Müslümanlar için Mekke’deki kutsal yerlerden biri Hira Dağıdır. Bir Müslüman bu dağı herhangi bir zamanda ziyaret edebilir. Burayı ziyaret etmek, haccın zorunluklarından biri değildir. Mirat al-Haremeyn yazarı Eyüp Sabri Paşa (öl. 1890), Hira Dağı (diğer adı Cebel-i Nur/ Nur Dağı) konusunda özetle şu bilgileri vermiştir. Bu dağ Cahiliye döneminde de Araplar tarafından ziyaret edilirdi. Bu dağın tepesinde eski ve harap bir sarnıç vardı ve yağmur yağdıkça bu sarnıcı suyla doldururlardı. Söz konusu dağın tam zirvesinde değil ama biraz daha alt kısmında çadırdan bir kahvehanenin mevcuttu. Hira Dağı ile ilgili fotoğrafta da bu çadırı betimler. Ona göre, dağın eteğinden zirvesine kadar ağır bir yürüyüşle yarım saatte; mutedil yürüyüşle yirmi dakikada çıkılabilir. Hira’nın karşısındaki dağın ismi Cebel-i Sebir’dir.
Hira Dağının kutsiyeti, Şakkü’s-sadr olayı (bir gün Cebrâil veya insan şekline girmiş iki meleğin Hz. Muhammed’in yanına gelip göğsünü yarması, kalbini çıkardıktan sonra ondan bir kan pıhtısı alması, ardından kalbi yıkayıp yerine koyup, yarığı da kapatması) ile dağın zirvesinin güney tarafından bulunan mağaradan gelir. Eyüp Sabri Paşaya göre, Şakkü’s-sadr olayı bu dağın üzerine gerçekleşmiştir ve bu olayın gerçekleştiği yere 1850’li yıllarda bir Hicaz vilayetinde görevli bir muhasebeci tarafından güzel bir mescit yaptırılmıştır. Bu mescidin içinde bir kaya varmış. Mağaranın önemi ise, İkra suresinin burada nazil olmasından dolayıdır. Hz. Muhammed bu mağarada ibadet etmiştir ve yorgunluğunu gidermiştir. Ayrıca dağın zirvesinden Mekke’nin güzel manzarasını seyretmek de rahatlatıcıdır.
Eyüp Sabri Paşa, İmam Süheyli’nin Ravz al-Ünif isimli eserini kaynak göstererek, bu dağla ilgili iki rivayeti aktarır: Kureyşliler, Hz. Muhammed’i öldürmek için önce Cebel-i Sebir’de aramışlardır. Bu dağ, Hz. Muhammed’e, kendisini koruyamayacağını söylemiştir. Bu durumda karşısındaki Hira Dağı Hz. Muhammed’e seslenmiş ve kendisini Kureyşlilerden koruyacağını ifade etmiştir. Yine, Eyüp Sabri Paşa, Behcet al-nüfus müellifi Mercani’den bir alıntıyı verir: Mercani, 12 Haziran 1352’de Hira Dağına çıkmıştır; buradaki bazı taşlardan ses geldiğini işitmiştir. Yerden birkaç taşı avucuna alınca, bu taşların yüksek ses çıkardığını fark etmiştir. Taşların Allah’ı tesbih ve takdis ettiğini anlayınca dua etmiştir. Birkaç kez de bir bulut dağı gölgelemiştir (2. Cilt, Haz. Ö. Faruk Can, s. 1346 vd). Eyüp Sabri Paşanın verdiği bu bilgilerin bir kısmı, dağların Hz. Muhammed ile konuşması, taşların ses çıkararak Allah’ı teşbih etmeleri, kuşkusuz rivayet türündendir. Hira Dağının kutsiyeti büyük ölçüde dağın zirvesinde bulunan mağarasından ve serin havasından gelir. Hz. Muhammed zaman zaman burada itikâfa girmiştir, burada dinlenmiştir ve burada düşmanlarından saklanmıştır. İkra suresinin burada nazil olduğu kabul edilmektedir.
Müslümanlar için kutsal olan bu dağı, İzmir Hacı kafilesiyle birlikte 15 Haziran 2025 gecesi ziyaret ettim. Dağın eteğinde hacıların ihtiyaçlarını karşılamak için modern tesisler kurulmuştur. Gündüz sıcağında yürüyerek dağa çıkmak zor ve tehlikeli olduğu için, hacılar genellikle gece vakitlerinde bu dağa tırmanıyorlar. Biz de aynı şekilde yaparak, İzmir hacı kafilesinden Muhittin Bey, Şakir Bey, Yunus Bey ve diğer hacılarla birlikte, gece saat üç civarında dağa doğru tırmanışa geçtik. Dağın eteğinde gayet dik bir kumlu-topraklı yoldan yürüdükten sonra dağın ortalarına vardık. Dağın zirvesi 4.500 adım civarındadır. Zirveye doğru çıkış epeyce dikleşti. Gecenin serinliğinde kumlu yol ve merdivenlerden tırmanarak dağın yarısına kadar çıkabildik. Buradan Mekke’nin gece manzarası güzeldi. Uzaktan Zemzem Tower seçilebiliyor, Mekke şehri ışıl ışıl parlıyordu. Hacılar, zirveye, özellikle mağaraya ulaşabilmek için gayret ediyorlardı. Dağın zirvesine yaklaştıkça yol fevkalade bozuldu. Sadece taş kayaların basamak olarak kullanıldığı bu tehlikeli patikadan büyük zahmetlerle ilerleyerek zirveye ulaşabildim. Hacıların asli amacı bu dağın zirvesinde sabah namazı kılmak ve sözü geçen mağarayı ziyaret ederek sevap kazanmaktı. Güçlükle zirveye çıktığım zaman, yirmi otuz metrekare bile olmayan küçük bir düzlüğün mevcut olduğunu gördüm. Patika yol ve bu düzlüğün etrafındaki taşlar üzerine tezgâhlarını korumuş olan Uzak Doğu Asyalı Müslüman gençler, gecenin karalığında hacılara birtakım hediyeler satmaya çalışıyorlardı. Gecenin karanlığında Hira Dağının zirvesinden Mekke’nin manzarasını seyretmek, belirttiğim gibi, gerçekten güzeldi. Yorgun argın zirveye ulaşabilmiş olan hacılar zirvede biraz dinleniyorlar ve dağın güney tarafında kalan ve Hz. Muhammed’in namaz kıldığı mağarayı görmek istiyorlardı. İzdihamdan fırsat bulanlar burada namaz kılmak istiyorlardı. Hemen belirtmeliyim ki, etrafı tehlikeli kayalıklarla doluydu ve burada yapılacak olan en ufak bir hareket çok pahalıya mal olabilirdi. Eyüp Sabri Paşa’nın 1850’li yıllarda yapıldığını mescitten eser yoktu. Sarnıç da fark edilmiyordu. Endonezyalı bir hacı grubu zirvedeki küçük alanı (eskiden mescit olduğu söylenen yer) çevreleyen kayalar üstüne oturarak kendi dillerinde ilahiler söylüyorlardı. Zirveye çıkabilmiş hacılar, burada, gece vaktinde, kendi dillerinde dua ediyorlardı. Namazını kılan ve duasını bitiren bazı hacılar karanlıkta, o tehlikeli taş basamaklardan aşağıya inmeye çalışıyorlardı. Taş basamaklarda izdiham oluştuğu için ben sabah vaktine kadar zirvede bekledim. Hava ağardı. Nihayet, karanlıkta zar zor çıktığım merdivenleri gündüz gözüyle daha rahat görebiliyordum. Kafiledeki birkaç hacıyla birlikte Hira Dağından, o kötü basamaklı patikadan, dikkatlice aşağıya doğru inerek, hafif kumla düzeltilmiş bir alan inmeyi başardım. Bundan sonrası insanların rahatlıkla yürüyebilecekleri bir karayolundan ibaretti. Yarım saat için dağın eteğine kadar indim. Yine belirtmeliyim ki, Türk hacıların çoğu bu dağı neden ziyaret ettiklerinin bilincinde değildi. Sadece ilgili olanlardan bazılarının zirvedeki mağaradan haberi vardı. En ilgili olanlar, Hz. Muhammed bu dağa çıktığını; günlerce burada kaldığını; karısı Hatice getirdiği yemeği Hz. Muhammed’de dağın yarısına kadar inerek aldığını söylüyorlardı. Şüphesiz bu bilgilerin de sağlam bir kaynağının olduğunu zannetmiyorum. Ancak bu gibi rivayetler Türk hacıların meraklanmasına ve heyecanlanmasına neden oluyordu.




FACEBOOK YORUMLAR