Fuat YILMAZER

Fuat YILMAZER

[email protected]

ANKARA’YA BİLDİRMEK LAZIM

14 Aralık 2017 - 07:55

ANKARA’YA BİLDİRMEK LAZIM

“Ankara’ya bildirmek lazım çok sevinecekler!”

Bu cümle milletimizin ve devletimizin var oluş, yok oluş mücadelesini verdiği Kurtuluş Savaşımızda çok duyulurdu.

Duyulması da yürekten istenen cümleydi.

Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşımızın lideri.

Ankara kurtuluş hareketimizin merkez seçtiği bir Anadolu kenti. Kurtuluşumuz için planlar yapılan, düşünülen karar verilen toprak…

Vatan her şeydi! Vatanın başkenti de Ankara…

İstanbul sıkıntıda, yönetenler bilgisiz, öngörüsüz, mili düşünmeye itibar etmeyenlerden sivil ve resmi bürokrasinin yönettiği şehir haline gelmiş vaziyette, güzelim şehrin kontrolü yabancılarda.

Artık ülkeye İstanbul’dan yabancılar yön vermeye çalışıyor, koskoca Osmanlıyı yabancılar yönlendiriyor.

Vatanı milleti bu karabasandan kurtarmak için milli güçler; “Kuvvacılar”…  Yeterli imkânları olmadığı halde emperyalistlere karşı “korkunç” mücadele verdiler.

Ankara dışında kazanılan her başarı Ankara’ya bildiriliyor, Anadolu’da morallerin yükselmesine sebep oluyor.

Kaymakam Hamdi Bey Balıkesir’in bir ilçesinde Kaymakam olarak görev yapmakta iken, milli düşünce yapısına sahip olduğu için görevden uzaklaştırılır. Hamdi Bey kızgın ve kırgındır. Bu sırada İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edildiği haberini alır.

Her karışı ecdat kanı ile yoğrulmuş ataların yadigârı toprakların yabancıların eline geçmesi onu çılgına çevirir.

Eşine ve biricik kızına; “Ben gidiyorum. Vatan toprağı düşmanlardan temizlenene kadar ben yokum. Sen kendini dul, sen de yetim bil. Dönersem ne ala dönmezsem bu duruma alışmış olursunuz. Allah yardımcınız olsun” der ve vedalaşır.

Osmanlı lojistik açıdan zayıftır, asker ve cephane açısından da öyle. Orduya silah lazımdır.       

Akbaş’ta Fransızların cephaneliği var.

Cephaneliğin ele geçirilmesi şart.

Kaymakam Hamdi Bey ve yanındaki milis güçleri olağanüstü bir mücadele ile cephaneyi ele geçirir.

Bu çok kıymetli bilgiyi alan komutan “Bunu Ankara’ya bildirmek lazım; çok sevinecekler” der ve telgraf memuruna verdiği talimatla bu önemli haberi Ankara’ya ulaştırırlar.

Kaymakam Hamdi Bey’in sonunu merak edenleriniz olabilir. Kaymakam Hamdi Bey bu kanımızla yoğrulmuş aziz toprakları korurken binlerce soydaşı gibi şehit olmuştur.

O günlerden bu günlere geldik. Türk devletlerinin devamı olan yeni devletimizin, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin daha 100 yaşını doldurmadan geldiği nokta gözler önünde.

Türk’üm diyen, Türk hisseden yönetenlerimiz, sivil ve resmi bürokratlarımız, aydın denilen okumuşlarımız velhasıl hepimiz kafamızı iki elimizin arasına alıp derin derin düşünmeliyiz.

Düşünmek ve sorgulamak zorundayız.

Suriye ve Irak’ta karşımıza çıkan müttefiklerimizin durumu, etrafımızın düşman unsurlarla çevrelenmesi, Kıbrıs’ta ki yanlış politikamız sonucu gelinen nokta, her an karşımıza sonuca gitmek için son darbeyi vurmaya hazırlanan Ermeni yalanları ve içimizde kendini Ermeni gören, milli konularda kılı kıpırdamayan içimizdeki yerli yabancılar.

Dünyada olup bitenleri görüyoruz, duyuyoruz, şahit oluyoruz.

“Ankara’ya bildirmemiz lazım, sevinecekler” duygu ve düşüncesinden ne noktaya geldik…

Şimdide içimizden şunlar geçiyor; “Ankara’ya, Ankara’da ki yönetenlere ama hepsine (iktidar muhalefete, sivil ve resmi bürokrasi) bildirmek lazım, tedbir alsınlar” diye.

Tabi ne kadar geçerli olur bilemeyiz.