Doç. Dr. Faig Alakbarli*
IV. Bölüm
İlk bakışta, Hüseyin Cavid'in "Yeni hayat", yeni bir "dini hayat" derken Sovyet komünistlerinin "Sovyet hayatını" kastettiği düşünülebilir. Çünkü o dönemde tam olarak bu tür bir propaganda yürütülüyordu ve bu, imparatorluğun her yerinde olduğu gibi Kuzey Azerbaycan'ın aydınlarından da bekleniyordu. Cavid de bu sürece dahil olmuştu ve "Azer" şiirinde görünüşte yeni bir "Sovyet hayatını", aslında istediği ve arzuladığı "yeni hayatı" ortaya koyuyordu. Başka bir deyişle, Cavid aslında Sovyet Azerbaycan'ından önce yeni bir hayatın propagandacısıydı, ancak düşüncelerini o dönemin koşulları altında ifade ediyordu. 27 Nisan işgalinden önceki koşullar artık Sovyet Azerbaycan'ında mevcut olmadığı için, aynı yaşam felsefesini yeni koşullara göre yazıyordu. Bizim görüşümüze göre, Cavid için yenilenme, yeni bir yaşam felsefesi, koşullar nedeniyle dıştan değişse de, özünde değişmeden kalmıştır. Başka bir deyişle, Yavid için Tanrı, din adamlarının, komünistlerin veya liberallerin anladığı Tanrı değildi. Bunu daha önce birçok kez dile getirmişti. Sadece yeni koşullar altında, dinlerdeki Tanrı'yı tamamen reddeden Sovyet toplumu, yeni bir Tanrı, yani işçi-köylü toplumunun istediği "Tanrı"yı oluşturuyordu ve Yavid böyle bir Tanrı'yı kabul edemiyordu. Dinlerdeki Tanrı'yı özelleştiren din adamları gibi, komünistlerin "komün" diye adlandırdığı "Tanrı"yı kabul etmedi. Çünkü ikiyüzlü din adamlarının ve ikiyüzlü komünistlerin asıl amacı, görünmez Tanrı veya "Komün Tanrısı" adı altında yağma ve gasp yapmaktır. Bu bağlamda, Azer'in dindar "Şeyh"e söyledikleri, tanrısız "Komünist" (aslında Komün'ün "Tanrısı"na sahip ateist) için de aynı derecede geçerliydi:
Eğer hayat varsa, o da yaratılıştadır.
Midem... ah midem... Tanrım midem...
Evet, bu doğru, belki de doğru olan bu.
Sizi memnun eden kimse, sizin Tanrınızdır.
Din, mezhep veya siyaset için
Düşmanlık ve nefret nerede beslenir?
Kan, ölüm veya acı gördüğünüz her yerde,
Sadece seninki... [1]
Azer'in dilinde, Yavid açıkça "gökyüzünün öyküsünü" bir kenara bırakıp yeryüzünün gerçek "öyküsünü" öğrenmenin zamanının geldiğini söylüyordu. Yeryüzünün, yeryüzündeki cehennemin ve cennetin daha gerçek olduğunu, çünkü onları kendi ellerimizle yarattığımızı yazdı:
Şeyhim, ey aldatıcılar, beni dinleyin!
Bütün sihirli sözler birer fantezi...
Gökyüzünün hikayesini geride bırakalım,
Enalim köyü bizim memleketimizdir.
Burada cennet de var, cehennem de.
Hiç şüphesiz biz yarattık.
"Ölü" olduğunu düşündüğünüz bu dünyada
Her insanın zevk alma arzusu farklıdır.
Kimileri, cehaletin ateşiyle kavrulmuş halde,
Hapın yakıcı etkisi, çekilen acının dayanılmaz hale gelmesine neden oluyor.
Bazıları, bilgiden sevinç duyarak,
Neşe ve mutluluk yayıyor. [2]
Böylece Javid, cenneti içtenlikle arzulayan bir toplumun dini efsaneleri bir kenara bırakıp camileri, kiliseleri ve sinagogları bu dünyada okullara ve kütüphanelere dönüştürmesi gerektiği sonucuna vardı. Ona göre, cenneti yaratmak; onur ve gururla yaşamak ancak aydınlanmış ve bilgili bir toplumda mümkündür. [3] Elbette, Javid'in söylediklerinde büyük bir doğruluk payı olsa da, her şeyin bilim, bilgi veya aydınlanma ile çözüleceğini ummak da yanlıştır. Bunu aydınlanmış Sovyet toplumunda da gördük. Bu nedenle, ana sorunu sadece harfleri tanıyarak veya çeşitli kitaplardan çeşitli bilgiler edinerek çözmek çok zordur. Bu, yani tüm toplumun okuryazarlığı ve aydınlanması, en iyi ihtimalle, insanlık yolunda atılacak yolun başlangıcı olabilir. Ancak, asıl zor olan, insanlık felsefesinin tüm insanlar tarafından kabul edilmesidir. Başka bir deyişle, "savaş yoktur, barış vardır; kötülük yoktur, iyilik vardır; nefret yoktur, sevgi vardır" demek, insanlık felsefesini oluşturmaz. Çünkü insanlık felsefesinin kendisi tüm bunları gerektirir: barış için savaşmak, nefreti sevgiye dönüştürmek ve kötülüğü iyiliğe dönüştürmek. Bu noktada, hem insanların hem de Tanrılara, dinlere, adil bir topluma, demokrasiye ve sosyalizme dayalı toplumların bu ikili mücadelelerde doğru yolda olduklarını iddia ettikleri açıkça ortaya çıkmaktadır. Javid, bu tür çelişkileri göstererek, birçok durumda barış diyenlerin aslında savaş için çalıştığı ve savaş diyenlerin aslında barış için çalıştığı gibi garip şeyleri ifade etmiştir.
...Evet, eğer insanlar varsa,
Hiç şüphe yok ki, vicdanlar ışık saçar.
Evreni sevginin ışığıyla süslüyor.
Kinini bırak ve kurtla koyunla birlikte yürü.
Elbette... Eskiden büyük kafalılar vardı.
Barış için çok çalıştılar.
Düşmana karşı savaşmaya çıkmak,
Allah ebedi huzur içinde şifa bulsun.
Kimileri "kan, kan!" diye bağırıp çılgına dönüyor.
Barışın düşmanı kesildi, işe olan ilgi... [4]
Kısacası, Javid'in sözleriyle, evrende "insanlar varsa, insanlar da olacaktır" ve sevgi, adalet ve eşitlik hakim olacaktır. Bu hiçbir zaman gerçekleşmedi, bugün de doğru değil ve görünüşe göre gelecekte de gerçekleşmeyecek. En iyi ihtimalle, bu durum bazı toplumlarda gerçekleşti, bugün bazı toplumlarda hala doğru ve gelecekte de bazı toplumlarda doğru olacak. Ancak Javid, eğer akıl insanın rehberi ise, insanlığın ne zaman savaş yapacağını ve ne zaman barış yapacağını bildiği zaman kazanacağına dair umudunu koruyor. Başka bir deyişle, akılla gücü kontrol ederek diğer yanlış, zararlı fikirleri ortadan kaldırmak mümkündür. Şöyle yazdı:
Ben de diyorum ki: "Bunların hepsi boş laf, inanmayın!"
Gücünüz ve aklınız size yol göstersin.
Mümkün olan her fırsatta barış için çabalayın.
Askeri alkışın da yeri vardır.
Kuzu gördünüz mü? Onu sevin, nefret edemez;
Eğer canavar sana saldırırsa, onu kır, ez.
Güçlüyseniz, aklınız başınızda demektir.
Evren sana teslim oluyor.” [5]
Javid'e göre, akıllı bir insan için önemli olan "yaşamamak" değil, "yaşamak" fikridir. Ona göre, bir insanı gelişmiş bir hayvan, bir maymun olarak görmekte bir doğruluk payı olsa da, bunu tamamen eşitlemek doğru değildir. Çünkü bir insan zekâya sahiptir, ancak bu zekânın hangi amaca hizmet ettiği sorusu göz ardı edilmemelidir. Javid şöyle yazdı:
İnsan, şekillendirilmiş bir hayvan olmasına rağmen,
Zekası eşsizdir.
O sadece düşünmekle kalmıyor, insanları düşünmeye de teşvik ediyor.
Her gün karanlık bir perde aralanıyor.
Her gün beyninize bir şimşek çakıyor,
Dilerse, bir dünyayı bir anda yok edebilir.
İnsan tuhaf bir insandır, her şeyi yapar.
Hem yaşamak hem de yaşanılmak vardır.
"Yaşamayacağım, yaşayacağım" diyen zavallılar.
Kan içen vahşiler onun izinden gidiyor.
Sen ne bir meleksin ne de bir leopar:
Neye gülerseniz gülün ya da ne söylerseniz söyleyin... sonuçta siz sadece bir insansınız.
Çalış, parılda, yüksel! Ama unutma,
Eğer yaşam bir hak ise, o halde yaşama hakkı da vardır! [6]
Dolayısıyla, Yavid'e göre, bilge bir insan hayatın ve ölümün anlamını zamanla kavramalı ve hiçbir şeyde aşırıya kaçmamalıdır. Kısacası, insan bazen, yaşamak gibi, ölmenin de bir mutluluk olduğunu bilmelidir. Basitçe söylemek gerekirse, her şeyin bir anlamı olmalıdır. Şöyle yazmıştır:
Ölüm de hayat kadar değerlidir.
Hayat, ölümden daha zehirlidir...
Yaşamak güzeldir, ölmek de güzeldir.
Umutsuz bir yaşamda ölüm de anlamsızdır.
Her sönük aşk için yas tutmak boşuna.
Dünya genişken kendinizi sıkışmış hissetmeyin.
Er geç mezar bizi bağrına alır.
Uykuya dalmayın, vakti gelmeden önce dikkatli olun. [7]
Cavid'e göre, bir insan ancak büyük bir aşk için her şeyi riske atabilir. Bunun için, kişinin daha yüksek bir ideale sahip olması, kendi benliğini hor gören bir kahraman olması gerekir. Cavid şöyle yazmıştır:





FACEBOOK YORUMLAR