NEMELAZIMCILIK VE SOSYAL ÇÜRÜME
Prof. Dr. Ahmet SEVGİ
“Gerekli şeylerle ilgilenmeme, lâkayt kalma, hiçbir şeyi umursamama” anlamlarına gelen “nemelazımcılık” illeti bize 16. yüzyıl sonlarına doğru bulaşmıştır. Anlatıldığına göre bir gün Kanuni Sultan Süleyman (ö. 1566) -işlerin pek de iyi gitmediğini sezmiş olacak ki- Yahya Efendi’ye (ö. 1570) bir mektup yazar ve der ki:
“Kerem eyle de bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün olur da izmihlâle uğrar mı?”
Yahya Efendi bu mektuba şu kısa cevabı verir:
“Nemelazım be sultanım.”
Dilinin altında bir şey olduğunu anlayan Sultan Süleyman, Yahya Efendi’nin yanına giderek ne demek istediğini sorar.
Yahya Efendi mealen der ki:
“Efendim, zulüm, haksızlık, iltimas, rüşvet yayılsa, görenler de “nemelazım” diyerek önlemeye çalışmasa, koyunu kurt değil de çoban yese, bunu bilenler de sussa, garip gurebanın âhuferyadı göklere çıksa ve kimse umursamasa işte o zaman çöküş mukadderdir.”
Kısa süre sonra, millet olarak biz Yahya Efendi’nin haber verdiği bu “nemelazımcılık” hastalığına yakalandık. Karlofça Muahedesi (1699), Lale Devri (1718-1730), Tanzimat (1839), Islahat Fermanı (1856), I. Meşrutiyet (1876) II. Meşrutiyet (1908) gibi pansuman tedbirler fayda etmeyince Cumhuriyet’le (1923) birlikte ameliyat olduk. Lakin yarım asır sonra hastalık tekrar nüksetti. Ekonomik sıkıntılar ve ahlâkî yozlaşmalar da tuzu biberi oldu ve sosyal çürüme başladı.
Sosyal Çürüme
Sosyal çürümenin ilk belirtisi vicdanın kuruyup körelmesidir. Hâlbuki vicdan adalettir, vicdan mahkemedir, vicdan terazidir, vicdan dürüstlüktür, vicdan insanî duyarlılıktır. Vicdanı körelen, kuruyup çöken bir toplumda ne adalet kalır, ne hak-hukuk, ne doğruluk-dürüstlük ne de insanî duyarlılık… İşte sosyal çürüme denilen şey budur.
Sosyal Çürümenin Ahlâkî Boyutu
İnsan bir ahlâkî değerler manzumesidir. Dürüstlük, hayırseverlik, fedakârlık, hak, hukuk, adalet, saygı, sevgi, hoşgörü, dayanışma vb. insanî meziyetlerden mahrum bir kişinin diğer canlılardan ne farkı vardır?
Gerçekten de bizim geleneğimizde hangi ırk ve dinden olursa olsun insanların acılarını paylaşmak, onların dertlerini kendimize dert edinmek esastır. Şeyh Sâdî (ö. 1292 ) ne güzel ifade etmiş:
“İnsanoğlu birbirinin âzâsı gibidir. Çünkü aynı cevherden yaratılmışlardır. Ne zaman bir uzuv derde uğrasa diğer uzuvlar da bu dertten etkilenir. Başkalarının acılarına duyarsız kalan kişiye insan demek doğru değildir.” (Bkz. Mehmet Sait Efendi; Gülistan-Mülistan, İst. 1271 s. 28)
Ne hazindir ki günümüzde üç-beş kuruş daha para alabilmek için dünyaya güzünü daha yeni açan masum bebekleri doktorlar -nasıl doktorsa- kuvözde ölüme terk edebiliyor. İnsanoğlu, anasını babasını gözünü kırpmadan öldürebiliyor, nişanlısını yahut eşini öldürüp parçalayarak uzuvlarını çuvala doldurup çöp tenekesine atabiliyor, gözünün önünde masum bir çocuk sokak serserileri tarafından linç edilirken kenarda oturup -hiçbir şey olmamış gibi- çayını yudumlayabiliyor. Şimdi bunlara insan diyecek miyiz?
Sosyal Çürümenin Ekonomik Boyutu
“Aç köpek fırın deler.”, “Acın imanı olmaz.”, “Aç insan dinini yer.”, “Aç kurt aslana saldırır” vb. atasözleri aç insanın her türlü kötülüğü yapabileceğini, hatta karnını doyurabilmek için ölümü bile göze alabileceğini göstermektedir.
Gayet tabii, bunlar zirai toplum dönemine ait tespitler. Sanayi toplumunda, hele hele internet çağında aç insanların neler yapabileceğini, nelere başvurabileceğini siz düşünün. Sahte diploma, sahte tapu, sahte doktor, sahte avukat, kısacası sahtekâr insanlar… Bütün bunların temelinde -az veya çok- ekonomik sıkıntılar yatmaktadır.
“Acından ölmüş yok” (Gazzeli çocuklar hariç) diyeceksiniz. Doğru, lakin “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” demiş atalar. Yani gelir adaletsizliği arttıkça hırsızlık, uğursuzluk ve sahtekârlık da artmaktadır. Diğer bir ifade ile zenginin çok zengin, fakirin de çok fakir olduğu kapitalist düzenlerde doğruluk, dürüstlük, din-iman… Hepsi rafa kalkar. Geldiğimiz nokta biraz da bu.
Demem o ki nemelazımcılık hastalığı bizde nihayet sosyal çürümeye dönüştü. Artık ne insanî duyarlılığımız kaldı ne de kötülüklere karşı reaksiyonumuz. Esasen sosyal çürümeye maruz kalmış bir toplumdan doğruluk ve dürüstlük beklemek de abes olur.
ACZİMİN GİRYESİ:
Nemelazımcılığın varacağı son nokta sosyal çürümedir,
Sosyal çürüme de insanlıktan çıkarak ahlâken erimedir.
(Li-müellifihî)




FACEBOOK YORUMLAR