Reklam
Reklam
Prof. Dr. Ahmet SEVGİ

Prof. Dr. Ahmet SEVGİ

[email protected]

MAKAM-MEVKİ HIRSI

12 Eylül 2025 - 09:27

MAKAM-MEVKİ HIRSI

 

Prof. Dr. Ahmet SEVGİ

Makam-mevki hırsı hırsların en büyüğüdür, demiş büyükler. Gerçekten de makam-mevki hırsı o kadar büyüktür ki tahtını elinden alır endişesiyle baba oğlunu, babasının makamına gelebilmek için oğul, babasını öldürebiliyor. İhtişamı, büyüklüğü ve bizde en uzun süre ( 46 yıl) tahtta kalmış olmasıyla tanınan medarı iftiharımız Kanuni Sultan Süleyman’ın (ö. 1566) saltanat dâvası yüzünden iki oğlunu (Şehzâde Mustafa ve Şehzâde Bayezid) katlettirmiş olduğunu söylersek genel anlamda makam-mevki hırsının büyüklüğü hakkında sanırım bir fikir vermiş oluruz.

Makam-mevki hırsı konusunda Hz. Mevlânâ bir beytinde mealen der ki:

“Bir sofranın etrafına yüz kişi oturur yemek yer de baş (padişah) olmak isteyen iki adam dünyaya sığamaz.”

“Mesnevî”yi şerh eden İsmail Rusûhî Efendi (ö.1631) bu beyti şerh ederken şöyle der:

“Nice sade vatandaş sevgi ve kardeşlik içinde bir sofraya oturup yer, içer, lakin padişah olmak isteyen iki kişi dünyaya sığmaz. Birbirlerinin yeryüzünde devlet ve izzet bulmalarını istemezler.”

Şair ne güzel özetlemiş:

“İki  adam  dünyaya  sığmaz, baş  olmak  için  birbirini yer,

 Bir sofraya sığan yüzlerce kişi bakıp, bu ne hırs böyle, der.”

İnsanların soyu bir olsa da huyları bir olmuyor. Kimi makam-mevki için can atarken kimileri de oturup ibretle onları seyreder.  

Sahi, makam-mevki hırsı kesbî midir, vehbî midir? Yani bu hırs doğuştan mı gelir yoksa sonradan mı kazanılır?

Benim şahsî düşüncem, makam-mevki hırsının cibillî olduğu yönündedir. Hatta ben insanlığın iki damardan geldiği kanaatindeyim: Hâbil ve Kâbil… Bilindiği üzere Hâbil ile Kâbil, Hz. Âdem’in oğullarıdır. Bunlardan Kâbil, hakkına razı olmayarak işi kaba kuvvete dökmüş ve kardeşi Hâbil’i öldürmüştür. Dolayısıyla, bence beşeriyet; biri hak-hukuk tanımayan, kaba kuvvet taraftarı ve kan dökücü Kâbil’in, diğeri de herkesin hak-hukuk çerçevesinde hakkına razı olması gerektiğine inanan Hâbil’in temsil ettiği iki ayrı kanaldan akıp gelmektedir. Ve maalesef makam-mevki sahiplerinin çoğu da Kâbil damarından geliyor olmalılar ki hırslıdırlar, acımasızdırlar, zalimdirler, kan dökücüdürler. Binyamin Netanyahu’nun, Kâbil damarından gelmediğini kim söyleyebilir?

Makam-mevki konusuna Klasik Türk şairleri de pek olumlu bakmıyorlar. “Mansıb” redifli 27 beyitlik müstakil bir kaside yazan Gelibolulu Mustafa Âlî (ö. 1600) mansıbı (makam-mevki) dünya heveslisi süflî kişilerin görevden alındıktan sonra istifra ettiği bir çanak parçasına benzetir:

“Kilâb-ı tâlib-i dünya safâsın eyledi güm,

  Gören sanır ki kusulmuş sifâldir mansıb.”

Mustafa Âlî bir başka beytinde de “Olgunluktan uzak, fakat şahsiyetsizliğe yakın isen mansıp hemen sana verilecek demektir” der:

“Eğer kemâle baîd olsan ibtizâle karîb,

 Yakıncacıkta sana ihtimâldir mansıb.”

“Bu fani dünyada yüksek makamlara gelebilmek için utanmaz yüz, tükenmez söz ve işitmez bir kulak lazım” diyen şair pek de haksız sayılmaz:

“Bu  dehr-i  pür-taabda  nâil-i  câh  olmağa  lâ-büd,

 Utanmaz yüz, tükenmez söz işitimez bir kulak ister.” 

Kısacası; makam-mevki hırsı hırsların en büyüğüdür. Halim-selim görünenler bile belli makamlara geldiler mi kısa zamanda gözlerini makam-mevki hırsı bürüyerek koltuk sarhoşu oluyorlar ve bulundukları makamda kalabilmek için rakip gördüklerini yok etmenin yollarını arıyorlar. Makam-mevki hırsıyla doğup büyüyenlerin neler yapabileceğini varın siz düşünün.

ACZİMİN GİRYESİ:

“Makam-mevki de olacak, ona talip şehler şehzâdeler de olacak,

 Lakin  Sultan  Süleyman dirilip tekrar padişah olsa yine ölecek.” 

                                                                               (Li-müellifihî)   

 

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum