100.YILDA BİR ZAMAN YOLCULUĞU

100.YILDA BİR ZAMAN YOLCULUĞU
29 Ekim 2023 - 19:47
  “Can kuşum. Neler söylüyorsun bana? İnanmaktan öte bir şey söylediklerin. Bütün ruhunla inanmak. Çağlayanlar gibi taşmak. Birlik yoluna; ne olursan ol, nerede olursan ol aynı yürekte “bir” olarak girmek. Her türlü sınavdan geçmeye rıza göstermek. Hiç baş eğmemek. ‘KORKMA!’ diyen sese uyarak hilâlin altında toplanmak.”
                                                                        İsmail ZORBA
([email protected])


100.YILDA BİR ZAMAN YOLCULUĞU

        Cumhuriyet’in 100.yıl coşkusunu tüm benliğimle hissederken Cumhuriyet’e dair yazılan yazıları okuyordum. Birden Prof Dr Ayşe İLKER hocamın “Dedem Yaşasaydı” başlıklı yazısını okurken zamanda yolculuğa çıktım. Cumhuriyet’in ilan edildiği zamanların heyecanıyla kendimden geçtim. Her bir cümlesinde millete, vatana, bayrağa ve de Cumhuriyet’e kanat geren ruhlar gözümde canlandı. Cetlerimizin ruhunu şad etmek için ne kadar büyük bir sorumluluk taşıdığımı fark ettirdi, kendime getirdi.
         Ayşe İlker hocam, söze “Dedem Yaşasaydı.” diye başlıyor ve yazısını şu cümlelerle tamamlıyor : “Yaşasaydı, yüz yıllık bir çınar olarak, avuçlarından parmaklarına yayılan bütün güvenle, bakışlarındaki olanca müsamaha ile ve davranışlarındaki hakperestlik ve dürüstlükle şunu diyecekti bana: Bu devleti Türkler kurdu. Burası Türkiye Cumhuriyeti Devleti! Son Türk Devleti! Ahmet, Ayşe, Neşe! Uyanın bu sanrıdan ve silkinin! Örülmüş ve yükseltilmiş bir burcun söküldüğü hangi Türk tarihinin sayfalarında görülmüştür ki siz göreceksiniz! Kimin haddine Türk Devletini sökmek ve bölüşmek!”
        “Korkma!” seslenişiyle uyanan ve dirilişe geçen atalarımın kurduğu devlet bir asra yaklaşan bir ömre sahip olmak üzere. Cumhuriyet’in ilanından bugüne bir asır geçmiş. Cumhuriyet nesiller yetiştirmiş. Cumhuriyet’in kurucusu Ulu Önderimizin sözleri rehberlik ediyor Cumhuriyet’in yetiştirdiği nesillere:
“Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizsiniz. Cumhuriyet’i biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.”
         Cumhuriyet’i kuran nesil gözlerimin önünde. Liderlerinin mavi gökleri aydınlatan gözlerinin ışığı sonsuz ufuklara gark ediyor bakışlarını. Yürekler; yüksek ideallerin, inancın ve imanın kanıtlanmış bir zaferini yaşıyorlar. İnsanlık onurunu kaybetmiş gözü hiçbir zaman doymayacak medeniyet timsali sömürgenlerin zulmü altında dökülen nice gözyaşının, vatan uğruna, millet uğruna verilen nice canların ardında yokluğun savaşını onuruyla, inancıyla kazanmış bir milletin zaferi var.
       
           9 Eylül sabahı İzmir’in dağlarında çiçekler açarken giydiği kefenin rengine, emdiği anasının sütünün rengine timsal olmuş ak günlerin habercisi bir zaferi kazananların gözlerindeki ışık sadece Anadolu’yu değil bütün dünyayı aydınlatacaktı. Yokluğun içerisinden yana yana çıkanların zaferiydi Cumhuriyet’e çıkan yol. O günlere bir an bile olsa gitsek, o zaferi kazanan yüce ruhlardan birinin gözlerinden bakabilsek şu dünyaya. Onların taşıdıkları imanın, yaşadıkları ruh yüceliğinin doruklarında kanat çırpsak. Ne muhteşem anlar olurdu. Bugünlerden doksan altı yıl öncesini düşünmek, hatta yaşamak. Yükselen ruhlar, öyle yükselen ruhlar ki vecd içinde kalırdı. An’a hükmederdi. Ne de olsa hükmetti.
        İstiklâl Harbi sonu ile Cumhuriyet’in ilanı zamanları. Muğla’dayım.. Belki Yunan işgalindeki topraklar gibi savaş zulmünün karanlığını görmese de yaşadığı toprakların düşman çizmesi altında kaldığını görmüş, yaşamış nesiller. İçten içe zafere dönmüş yüzünü, aklı Ankara’da. Şehrin ileri gelenleri Koca Han’da Milli Mücadeleye destek vermek için toplanmışlar. Bu destek öyle bir destek ki tüm yükselen ruhların üzerinde. “Bağımsızlık benim karakterimdir.” diyen Ulu Önderimizi desteklercesine karakterleri yücelten inançla dolu. Anadolu’nun her bir yerinde olduğu gibi Muğla’da da yüreklerdeki yangının ancak bir zaferle söneceğine inançlar tam. Hakk’ın ve halkın zaferi ile.
       Koca Han’dan çıkıyorum büyük babamın peşine takılıyorum. Büyükbabam on yedi yaşında. Yüreğindeki ateş bütün bedenine yayılıyor. Belediye Reisi aynı zamanda Muğla’daki Kuvay-ı Milliye’nin liderlerinden Ragıp Bey’in sözleri aklına nakşedilmiş, devamlı dile geliyor : “Mağlûbun harabîsi, galibin tatminî ihtirası…” yaşanılan işgale karşı bir çığlığa dönüşüyor. Tek bir yürekten çıkan bir ses kurtuluş çağrısına sonuna kadar her türlü desteği verme sözüyle mühürleniyor. Yaralı yüreklere birazcık olsun serinlik veriyor bu kararlılık.
       Büyükbabam bir an evvel eve varıp alınan kararları   dayısı Hacıköselerin Demirci Şükrü’ye, nice savaşları ve acılarını yaşamış iki şehit anası büyükannesine yetiştirme telaşında. Önce Hamamönü’ne uğruyor. Yaşadığı onca acıyı ruhuna sindirmiş Hacı Ana’nın gözleri kapıda. Torununun vereceği haberleri bekliyor heyecanla. Aldığı haberle adeta gençleşiyor. Gözlerinde torununun o güne kadar görmediği bir mana. Dudaklarında “Asr” suresi. “Asra yemin olsun ki, insan mutlaka ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.”
       “Zamanı geldi oğul! Zamanı geldi. Sabır ve şükür Rabbimin inayetiyle bu karanlık günler de geçecek. Şimdi güçlü ve iradeli olma zamanıdır.” Ki o Hacı Ana nice çileler çekmiş, çileleri yumak yumak edip ateşlerden geçip bugünlere gelmişti. İşte iman dolu ruhların anası bu yürekteydi. Büyükbabam nelere şahitlik ediyordu böyle. Ben onun gölgesinde sinen bir ruh sanki semadan fezaya uçuyordum.
      Ve Sekibaşı’ndaki eve doğru yollanıyor adımlarımız. Demirci Şükrü’nün ateş başında demire verdiği kıvam için ateşi harlayan körüğü sabaha kadar nasıl çektiği geliyor büyükbabamın aklına. Neden sabaha kadar çekiç sesleri hiç eksik olmamıştı bu dükkândan. Sabah olduğunda gelen atlılara emanetlerin teslimiyle dayısının yüzündeki aydınlanmayı hiç unutamıyordu. Çok sonradan öğrenecekti Muğla’dan yola çıkan milli orduya kazandırılan uçağın öyküsünü. Dayısı ile kahve içerken alınan kararları anlatıyor büyük bir heyecanla. Koca adam o kadar mutlu oluyor ki orada zeybek oynayacak. Eskisi gibi her diz vuruşunda tozu dumana katacak.
         Ayşe İlker hocamın yazısının etkisi ile büyükbabamı takip ediyorum. Cumhuriyet’in ilanı duyuruluyor Muğlalılara. Bütün şehir tek yürek olmuş. Gözlerdeki ışık, yüreklerdeki heyecanı duyuyorum. Tek bir yürek olmuşlar. Artık bu şehir cumhuriyetin ve devrimlerin en büyük takipçilerinden biri olacak. Büyük bir aşkla bağlanmış yürekler Cumhuriyet’e. Yepyeni bir devlet kuruluyor. Türk’ün ruhu yükseliyor Muğla semalarında. Zeybekler, efeler kanatlanıyorlar adeta. Kartal olup gökyüzünde Ankara’ya kanat açıyorlar.
         Artık bu şehirde her 29 Ekim hem bayramın kutlanışı hem de Karabağlar’dan şehre göçün tarihi olacak. Göç sonrası yürekten gelen bayram kutlamaları. 29 Ekim 1923 Muğla’da Saburhane Meydanı, Kurşunlu önü, Arasta, Koca Han, Yağcılar Hanı, Konakaltı, Sekibaşı ve Düğerek her yerde bayraklar asılmış, insanların hem gözleri,hem gönülleri aydınlık ufuklara bakıyor. Her bir insan onca yaşanan felaketin, ıstırabın ardından Cumhuriyet’le gelen doğuma şükrediyor.
        Büyükbabam da bu sevdalılardan. Hiç görmediğim büyükbabamın yüreğinde hissediyorum bu heyecanı. İşte tüm ruhunla bir yüce bir davaya sonuna kadar inanmak ve de uğruna her şeyi göze alıp çalışmak, üretmek hiç dinlenmeden, yorulmadan. Azimle, aşkla. Cumhuriyet’e kanat geren bu gözlerde aşkı görüyorum. Cumhuriyet aşkını. Onlar için Cumhuriyet sadece özgürlük demek değil yaşatılması gereken büyük emanet, taşınması gereken bir onur! Cumhuriyet’le insanlarımız onur sahibi oluyor.
        Ve kendime geliyorum. Cumhuriyet’e dair söylenecek o kadar çok sözüm vardı ki aslında. Ama büyükbabamın gölgesinde hissettiklerim imanın, inancın, birliğin, dirliğin, yüce ideallerin Hakk’a teslimiyetinin bir insan olarak ruhları yükselten güzelliklerini yaşadığımı fark ediyorum. En azından yüreğimde hissettiklerimle ben de onurlanıyorum.
       Analara, babalara, ninelere, dedelere bu ruhu mayalayan atalarıma şükran borçluyum. Ezelden ebede her daim takipçisi olacağım bu karakterin, bu onurun. Her düşüşümde daha bir kuvvetle kalkacağım. Cumhuriyet’in mayasında işte bu kuvvet var. Ne diyor bana: “KORKMA!”       
         Can kuşum. Neler söyletiyorsun bugün bana? İnanmaktan öte bir şey söylediklerin. Bütün ruhunla inanmak. Çağlayanlar gibi taşmak. Birlik yoluna; ne olursan ol, nerede olursan ol aynı yürekte “bir” olarak girmek. Her türlü sınavdan geçmeye rıza göstermek. Hiç baş eğmemek. ‘KORKMA!’ diyen sese uyarak hilâlin altında toplanmak.
         Bugün 29 Ekim 2023! Cumhuriyet’imiz tam yüz yaşında. Kutlu olsun. Cumhuriyet’i kuran başta Ulu Önderimiz olmak üzere bu vatanı bugünlere getiren tüm nesillerin ruhları şad olsun.

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum