
Hasm-ı istibdâd ve muhibb-i hürriyet olan kahraman babamız.
NAMIK KEMÂL VE SEN BEN KAVGASI
Prof. Dr. Ahmet SEVGİ
1840’ta doğan ve 2 Aralık 1888’de vefat eden Namık Kemâl, bu kısa ömrüne birçok eser sığdırarak vatan ve hürriyet şairi olarak tarihteki yerini almıştır. Doğumunun 185. ve ölümünün 137. yıldönümünde onu anmak ve hayır dua ile yâd edilmesine vesile olmak kanaatimizce vefakârlıktan öte, bir vatan borcudur.
Vatan ve hürriyet şairimiz bir beytinde şöyle der:
“Memleket bitti yine bitmedi hâlâ sen ben
Bize bu hâl ile bizden büyük olmaz düşmen”
Bir zamanlar 20 milyon km2’ye hükmeden biz, sen ben kavgası yüzünden 783 bin km2’ye sıkışmak zorunda kaldık. Ve hâlâ birbirimizi yiyip bitirmekle meşgulüz. Milletin bütününü temsil eden TBMM’ye bakın, hep kavga ve gürültü. Millet olarak genel manzaramız bu. Namık Kemâl, ömrünü boşuna mı adalet ve hürriyete adadı? Adalet ve hürriyeti cemiyete hâkim kılabilsek eminim bu kavgalar bitecek. Lakin maalesef hürriyet de adalet de hep lafta kalıyor.
Hürriyet ve düşünce
Hürriyetin en önemli mahsulü düşüncedir. Hür insanlar ancak düşünebilir. Bunun için diktatörler düşünen insanları sevmezler. Onlar düşünen değil, itaat eden köle ruhlu kişiler ister.
N. Kemâl:
“Ne mümkün zulm ile bîdâd ile imhâ-yı hürriyyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyyetten”
beytinde, zulümle, hürriyeti ortadan kaldıramazsın, çünkü insan düşünceden ibarettir, derken tabii ki olması gerekeni ifade ediyor. Lakin ne yazık ki “olan”la “olması gereken” her zaman bir olmuyor.
Mehmet Kaplan’ın ifadesiyle “İnsanları köle yapmak isteyen çağdaş müstebitler onları düşünmekten alıkoymak için kafalarına şapka gibi giyilecek hazır fikir kalıpları imal etmişlerdir. Bunları bir kere başlarına geçirenler bir daha düşünme zahmetine katlanmamaktadır.”
Düşünen insanların olmadığı toplumlarda maalesef taassup ve “sen ben” kavgası eksik olmuyor. Dolayısıyla da kendimize en büyük düşman yine kendimiz oluyoruz.
Adalet
Adalet mülkün temelidir. C. Allah âdil olmamızı emrediyor. Peygamberimiz de “Bir saat adaletle hükmetmek, altmış sene ibadet etmekten daha hayırlıdır” buyurur. İlk Osmanlı padişahları da, oğullarına behemehâl âdil olmalarını vasiyet etmişlerdir. Namık Kemâl’in:
“Biz ol âlî-himem erbâb-ı cidd ü içtihadız kim
Cihângîrâne bir devlet çıkardık bir aşiretten”
diye tarif ettiği Osmanlı cihan devleti tabii ki adalet ve liyakat sayesinde yükseldi bu mertebelere. Lakin ne yazık ki 16. yüzyıldan sonra adalet terazisi sarsıldı. Kayırmacılık arttı, rüşvet yaygınlaştı, makam-mevkiler alınır satılır oldu. Böylece Namık Kemâl’in dediği gibi arşa çıkan devlet zemine çakıldı:
“Bulunmazsa adalet milletin efradı beyninde
Geçer bir gün zemine arşa çıksa pâye-i devlet.”
Sözün özü; adalet terazisi sayesinde bir aşiretten koskoca bir cihan devleti vücuda getiren bu millet, adalet terazisinin sarsılmasıyla irtifa kaybetmeye başladı ve nihayet yere çakıldı. Hâlbuki devlet kuşu adalet ve hürriyet kanatlarıyla uçar, yükselir. Bu apaçık gerçeğe rağmen biz hâlâ hak-hukuktan habersiz birbirimiz yemeye devam ediyoruz. El aya giderken biz niye hep yaya gidiyoruz bilmem anlatabildik mi?
Doğumunun 185. ve ölümünün 137. yıldönümünde Namık Kemâl’i rahmetle anıyoruz. Mekânı cennet olsun.
ACZİMİN GİRYESİ:
Devlet öyle bir kuştur ki Hüma misali yükseklerde uçar,
Adalet kanadı yara alırsa düşer, baykuşa el açar.
(Li-müellifihî)




FACEBOOK YORUMLAR