MEVLÂNÂ’YI ANLAMAYA DAİR
Prof. Dr. Ahmet SEVGİ
Hz. Mevlânâ, 25 bin küsur beyitlik meşhur eseri “Mesnevî”nin en başında (6. Beyit) mealen şöyle der:
“Herkes kendi zannınca bana dost oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı.” (Bkz. Mevlânâ; Mesnevî, Çeviren: Veled İzbudak, MEGSB Yayınları, İst. 1988, c. 1, s. 1).
Hz. Pîr sanki bugünleri tasvir ediyor değil mi? 752. vuslat yıldönümü dolayısıyla “şeb-i arûs” törenleri için Konya’ya gelen yerli ve yabancı misafirlere, ev sahiplerine, konuşmacılara, protokole, konser heyetine bakıyorum, kendilerine göre hepsi Mevlânâ dostu. Ama Mevlânâ’nın içinde kopan fırtınaları arayan soran yok. Şair haklı:
“Şeb-i arûs” etkinliklerinde öne çıktı üç konu,
“İnanç turizmi, semâ ve konser”le anıyoruz onu.”
(Li-müellifihî)
Gerçekten de, esnaf ticaret derdinde, misafirler semâ ve konser peşinde, konuşmacılar övgü yarışında, protokol ise siyasî şov arayışında. Velhasıl, kimsede Pîr’in içindeki sırları araştırma endişesi yok.
Hz. Mevlânâ, “Benim sırrım feryadımdan uzak değil” (Bkz. a.g.e., c. 1, s. 1) dediğine göre onun sırları feryadında yani “Mesnevî”de saklı. Mevlânâ muhibbi olmak kulaktan dolma bilgilerle olmaz, olmamalı. Öncelikle “Mesnevî” okunmalı. Kuru bir Mevlânâ hayranlığı bizi bir yere götürmez.
İsterseniz gelin onun feryatlarından -parça bütünün habercisidir misali- birkaçını hatırlayarak üzerinde konuşalım.
“Eğer bizim ambarımızda hırsız bir fare yoksa kırk yıllık ibadet buğdayı nerede?” (Bkz. a.g.e., c. 1, s. 31.)
Doğrusunu söylemek gerekirse, Allah’a şükürler olsun, en ücra köylerimize kadar camilerimizde beş vakit ezan okunuyor. İmamlarımız var, vaizlerimiz var, müftülerimiz var. Çarşıda, pazarda, sokakta, kahvehanelerde kimi konuştursanız evvel Allah hepsi mücahit ruhlu, lakin maalesef söylenenler lafta kalıyor, sosyal hayata yansımıyor. Dürüstlük yahut İslâmîlik endekslerinde hep sonlarda yer alıyoruz. Öyleyse amel sandığımızda hırsız bir fare var. Yıllardır kıldığımız namazlar, tuttuğumuz oruçlar, verdiğimiz zekâtlar nerede? Kıldığımız namazlar bizi niye kötülüklerden alıkoymuyor? Tuttuğumuz oruçlar, nefsimizi niye terbiye etmiyor? Verdiğimiz zekâtlar, niye toplumda saygı ve sevgi atmosferi oluşturmuyor?
Yenişehirli Avnî’nin (ö. 1883) dediği gibi, ibadetlerin asıl amacı nefsi terbiye etmek değil midir?
“Avniyâ, terbiyet-i nefsin içindir tâat
Yoksa Allah’a ne tâat ne ibâdet lazım.”
Demek ki ibadetlerimiz şekilde kalıyor, nefsimizi terbiye etmiyor. Böylece amel sandığımızda kibir, gurur, enâniyet, kin, nefret, garez gibi delikler açılıyor. Nefsimizi bu şeytanî sıfatlardan kurtaramadığımız içindir ki ibadetlerimizin ne kendimize bir faydası dokunuyor, ne de topluma. Bu sebeple, Mevlânâ:
“Tutalım ki İbrahim gibi put kırıyorsun, beden putunu onun gibi ateşe atış nerede?” diyor. (Bkz. a.g.e., c. 5, s. 206)
Esasen Peygamberimiz de herhangi bir savaştan dönerken “Biz küçük cihattan (kâfirlerle savaş) büyük cihada (nefisle mücahede) dönüyoruz” buyururdu. Bu da gösteriyor ki amel sandığını korumanın yolu, öncelikle kalpten şeytanî huyları söküp atmaktan geçiyor.
Beyt Li-müellifihî:
“Put kırmak kolay, sen nefsini ateşe atabiliyor musun?
İbrahim’e ateş niçin gül bahçesi oldu biliyor musun?”
Mevlânâ, bir başka beytinde de şöyle der:
“Garez gelince hüner örtülür. Gönülden, göze, yüzlerce perde iner.” (Bkz. a.g.e., c. 1, s. 27.)
Kin ile din bir arada bulunmaz. Gözünü kin ve nefret bürüyenler güzellikleri göremezler. Onlar yarasa misali gözlerini hakka, hakikate kapatırlar. Bu tip insanların amel sandığında ibadet, tâat birikir mi?
Sözün özü; Mevlânâ’yı anlatmaktan önce onu anlamaya çalışmalıyız. “Kulak âşık olurmuş gözden evvel” hesabı, harcı âlem bilgilerle yetinir ve Hz. Pîr’in feryatlarına kulak vermezsek, sadece ona dost olduğumuz vehmine kapılırız. Hâlbuki o, kibirden, gururdan, kinden, nefretten uzak; seven, sevilen, alçakgönüllü, hoşgörülü, olduğu gibi görünen yahut göründüğü gibi olan ihlas sahibi fertler olsun ister toplumda. Evvelemirde Hz. Mevlânâ’nın bu feryatlarını anlamaya çalışmalıyız. Gerisi lafügüzaftır.
ACZİMİN GİRYESİ:
“Bir zaman “Çelebi”ler, “Sultan Veled”ler vardı,
İrfan saçarlardı M e s n e v î yapraklarından.
Artık konser ve kongre esnafı çıkar oldu,
Evliya yurdu A n d o l u topraklarından.
(Li-müellifihî)




FACEBOOK YORUMLAR