İNSAN HAKLARI VE DEMOKRASİ
Prof. Dr. Ahmet SEVGİ
“Kütüphaneler Haftası”, “Kızılay Haftası”, yahut “Anneler Günü”, “Dünya Çevre Günü” gibi bazı hafta ve günlere belli bir anlam yüklenerek kutlanması en azından bir hafıza tazelemeye vesile olduğu için faydalı olmaktadır. 10-16 Aralık tarihleri “İnsan Hakları ve Demokrasi Haftası” olması sebebiyle biz de bugün yazımızda bu önemli konu üzerinde bir beyin jimnastiği yapmak istiyoruz.
İnsan hakları
Diline, dinine, ırkına, rengine ve sosyal statüsüne bakılmaksızın sadece insan olması hasebiyle insanların doğuştan getirdikleri birtakım hakları vardır ki bunları; yaşama hakkı, eğitim hakkı, ifade özgürlüğü hakkı, mülkiyet hakkı, din ve vicdan özgürlüğü hakkı, suçluluğu ispat edilinceye kadar masum sayılma hakkı vs. olarak sıralayabiliriz.
Gerçekten de doğan her çocuğun öncelikle yaşama hakkı vardır. Başta anne-baba olmak üzere devlet ve toplum o çocuğun yaşaması için beslenmesinden tutun da kıyafetine, bulunduğu mekânın sağlıklı olup olmadığına kadar her şeyden sorumludur.
Çocuğun yaşaması yani ayakta kalması yetmez. Onun eğitim hakkı da vardır. Devlet, okumak isteyen her gence bir şekilde okuma imkânı sunmak zorundadır. Okumayan, talim-terbiyeden geçmeyen, “Saldım çayıra, Mevla’m kayıra” anlayışıyla topluma karışan fertlerden “iyi insan, iyi vatandaş” çıkar mı?
İnsanın sürü psikolojisinden kurtulabilmesinin temelinde öncelikle ifade özgürlüğüne sahip olması yatar. Kendini ifade edemeyen, “Ben bilmem şeyhim, ağam, liderim bilir” anlayışının dışına çıkamayan insanların kişilik kazanıp fikir üretebilmeleri mümkün değildir. Sözün özü; insan ifade özgürlüğü nispetinde insandır.
Toplumun gelişmesi ve üretimin artması, insanın kazandığına sahip olabilmesine bağlıdır. Çalışıp çabalayan kişinin eline bir şey geçmiyorsa, diğer bir ifade ile “Şu benimdir” diyeceği bir mala-mülke sahip olamıyorsa ekonomik sistem hantallaşır ve nihayet çöker. Bu yüzden mülkiyet hakkı önemlidir. Ancak, sermayenin tekelleşmesine, zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olmasına da izin verilmemelidir.
Din ve vicdan özgürlüğü de insanın tabii haklarından biridir. Herkes istediği dine girebilir, istediği şekilde ibadet edebilir. İlla da şu dinden olacaksın yahut şu mezhebe uyacaksın diye kimseye baskı yapılamaz. Nitekim İslâm’da da “Lâ-ikrâhe fî’d-dîn=Dinde zorlama yoktur” (Bkz. Bakara sûresi [2], âyet: 256) prensibi vardır.
İnsan, meziyetleri yanında zaafları da olan bir canlıdır. Suç da işleyebilir. Ama kendisine bir suç isnat edildiği zaman suçluluğu ispat edilinceye kadar masum sayılmalıdır. Suçu ispat edilirse tabii ki cezasını çekecek. Lakin cezasını çekerken de işkenceye maruz kalmalıdır.
Demokrasi
Bu saydıklarımız elbette her insanın en tabii hakkıdır. Fakat bu hakların kuvveden fiile geçebilmesi için demokratik bir atmosfer olması gerekir. Demokrasinin olmadığı, haklının değil, güçlünün hâkim olduğu sistemlerde insan haklarını kimsenin kâle almadığı maalesef bir gerçektir.
Hemen şunu da ifade edelim ki demokrasi, eğitimli insanların rejimidir. Demokrasi ile yönetilseniz bile halk cahilse, eğitilmemişse, sürü psikolojisinden kurtulamamışsa güç nerede ise, hangi taraf kalabalıksa oraya akın eder. İktidarı ele geçirenler de her şeyi yapmaya yetkili oldukları anlayışıyla ülkeyi yönetirler, böylece de ortada insan hakları diye bir şey olmaz.
Demem o ki maalesef teoriler her zaman pratiğe uymuyor.
İnsan Hakları ve Demokrasi Haftanız kutlu oluşun…
ACZİMİN GİRYESİ:
Hak ve güç
İnsan olarak hakların var, ama alamazsın,
Neden hep güçlüler haklı, bilemezsin.
(Li-müellifihî)




FACEBOOK YORUMLAR