BİRLİK VE BERABERLİK ÜZERİNE
Prof. Dr. Ahmet SEVGİ
8 Şubat 1919’da işgal kuvvetleri komutanlarından Fransız General Franchet d'Esperey, Fatih Sultan Mehmet’e nispet edercesine beyaz bir at üzerinde muzafferane bir eda ile birtakım azınlıkların sevinç gösterileri arasında İstanbul’a girmesi üzerine kaleme aldığı “Kara Bir Gün” makalesinde Süleyman Nazif şöyle der:
“Her kavmin sahâif-i hayatında birçok ikbâl ve idbâr sahifeleri vardır.”
Evet, her milletin olduğu gibi Türk milletinin de iyi günleri olduğu gibi kötü günleri de olmuştur şüphesiz.
Bu topraklarda ilk fetret, Moğol istilası (13. Asır) sonrasında yaşandı. Devlet otoritesinin zayıflamasıyla Türk beyleri kendi aralarında iktidar mücadelesine girdiler ve bu mücadele yıllar yılı sürdü. Nihayet “Ey oğul! Bey’sin, bundan sonra öfke bize uysallık sana… Suçlamak bize, katlanmak sana… Bölmek bize, bütünlemek sana…” diyen Şeyh Edebali gibi bilgeler ve takriben on bin beş yüz beyitlik dev eserinin (Garib-nâme) ilk babını “birlik”e ayıran Âşık Paşa gibi ideologlar çıkarak birlik ve beraberliğin sosyolojik temellerini attılar. Böylece 600 yıl sürecek olan Osmanlı devleti kuruldu.
Şimdi sizlere Âşık Paşa’nın sözünü ettiğimiz o meşhur eseri “Garib-nâme”nin birinci babından birlik ve beraberliğin önemini vurgulayan iki kıssa naklederek alınması gereken hisseleri takdirlerinize sunmak istiyoruz…
Bir zat, Kâbe’ya gitmek üzere yola çıkar. Bir müddet gittikten sonra yolunu kaybeder. Akşam olunca bir yere konar. Açlık bir taraftan, soğuk bir taraftan perişan olmuştur. Bari bir ateş yakayım, der. Kavlığında; taş, çakmak ve kav vardır, çıkarır ve acaba “ateş” bunun hangisindedir, diye düşünür. Hepsine ayrı ayrı kendisine ateş vermesi için yalvarır, ama nâfile… Sonunda üçünü (taş, çakmak, kav) bir araya getirerek ateşi yakar. Âşık Paşa bu kıssadan şöyle bir hisse çıkarır:
“Bu mesel eyü meseldir birliğe
Birikenler girdi girtü dirliğe
Tâ ki devlet var ise birlikdedir
Birlik ehli key ganî dirlikdedir
İkilik mihnetdürür bellü beyân
Göçün andan birlik evine revân
Ger ola birkaç gönül birlik kıla
Gel kıyâs et sen anı kim ne bula.”
Demek ki güç-kuvvet ne bende, ne sende ne de onda. Ancak üçümüz bir araya gelirsek güç-kuvvet ortaya çıkıyor.
Âşık Paşa, bir başka hikâyede de birlik ve beraberliğin önemini şöyle anlatır:
Eskiden yedi iklim dört köşeye hâkim bir devlet adamı varmış. Yıllarca saltanat sürdükten sonra bakar ki vakit saat yaklaşıyor. Oğullarını çağırarak her birinin birer ok alıp gelmelerini söyler. Birer ok ile huzuruna gelen oğullarına önce herkesin ayrı ayrı ellerindeki okları kırmalarını ister. Oğullar okları kolayca kırarlar. Tekrar birer ok daha getirmelerini söyler. Getirilen okları bir iple birbirine sıkıca bağlayan baba, şimdi kırın bakalım bu okları der. Oğullar denerler fakat ne kadar güç sarf ettiyseler de kıramazlar. Bunun üzerine babaları:
“Pes bilin yalnız kişi güçsüz olur
Birikenler devleti uçsuz olur”
diyerek anlatılan kıssadan çıkarılması gereken hisseyi özetler.
Demem o ki her milletin iyi günleri olduğu gibi maalesef kötü günleri de oluyor. Millet olarak hassas bir dönemden geçtiğimiz şu günlerde geçmişten ders alarak birlik ve beraberliğimizi koruyalım. Art niyetlilerin oyununa gelmeyelim.
ACZİMİN GİRYESİ:
“Vekillerin bebek katilinin ayağına gittikleri gün,
Teröristlerin sevinçle etrafa gülücük attıkları gün,
Yirmi Dört Kasım İki Bin Yirmi Beş Pazartesi’dir, unutma,
Şehit analarının, acılarına acı kattıkları gün.”
(Li-müellifihi)




FACEBOOK YORUMLAR