Adala ve değirmenler
Naci YENGİN
Kıraç Dere ile ilgili ikinci hatıram Adala’daki değirmene dair hatıramdır.
O zamanlar her yerde değirmen bulunmazdı. İnsanlar hazır un almazdı. Ya da o zamanlar hazır (beyaz un) diye bir kavram yoktu. Özellikle köy kökenliler, bir şekilde köyle irtibatlı olanlar kendi tarlalarından kaldırdıkları buğdayı ya da konu komşudan aldıkları buğdayı çuvallarla değirmene götürür ve eski değirmenlerde un yaparlardı. Un elek yardımı ile kepekten kısmen ayrılır, ekmekler kepekli buğday renginde olur, arta kalan kepek hayvanlara yem olarak değerlendirilirdi.
Akviran köylülüleri buğdaylarını Adala, Çapaklı ya da Salihli’deki değirmenlerde öğüterek un yaparlardı. 1980’li yıllara kadar değirmenlere genellikle eşek ya da atla gidilirdi. O zamanlar Adala’daki iki değirmen vardı ikisi de de elektrikliydi. Çapaklı ve Salihli’nin altındaki değirmenler su değirmeniydi. Bizim köylü yakın olduğu için daha çok Adala’ya giderdi.
Adala’daki değirmeni Cafer ve İbrahim çalıştırırdı. Çapaklı’daki değirmen Yavuz’un değirmeni olarak bilinirdi. Ben o yaşlarda bu isimleri aklımda tutacak değildim. Babamdan aldığım bilgileri sizlerle paylaşıyorum.
10-11 yaşlarında olmalıyım. Sabahın erken saatinde, şafak sökmeden, güneş doğmadan üç kile (teneke) buğday dokuma çuvalına doldurulup kara eşeğin üzerine ben, çuvalın ağırlığı ve eşek Adala’ya doğru gidiyoruz.
Eşiğin üzerinde ben ve buğday çuvalı köyden çıkıp okulun yanından geçerken Adala’ya doğru baktığımda ardımda doğmaya başlayan güneş ilk ışıklarını henüz yaymaya başlamıştı. Adala köye 8 km. mesafede. Önce Kıraç Dere’den geçip Dombaylı’ya varacak, Dombaylı yolundan Demirci, Salihli yolunun kesiştiği yoldan sapmadan Adala’ya dönüp mezarlığın yanından köprünün üzerindeki yoldan geçip Adala çarşıdaki Cafer ve İbrahim’in işlettiği değirmene varacağım. Planım bu. Eşeğin üzerinde bir yandan gideceğim yolu aklımda tutmaya çalışıyor bir yandan da eşeğin buğday çuvalıyla benim ağırlığımı taşıyamayıp çuvalı üzerinden atması ve yatmasından korkuyordum! Aksi halde buğdayı eşeğin üzerine tek başıma koymam imkansızdı.
Kıraç Dere’ye kadar köyün ve bizim tarlalarımız var. Anlayacağınız aşina olduğum, tanıdık bildik yerler. Sık sık aynı yoldan gidip geliriz. Tek başıma Dombaylı’ya ve Adala’ya hiç gitmemiştim. Babamla değirmene birkaç kez gittiğimi hatırlıyordum. Bu sefer büyümüş olduğumu düşünmüş olmalılar ki eşek, buğday çuvalı ve ben tek başımıza değirmene gidiyoruz.
Köy çocukları erken büyümek zorundadır. Bir işin ucundan tutmak, aileye destek olmak için erken büyümek ve çocukluktan bir an önce çıkmak zorundadırlar.
Sabahın güneş görmeyen saatinde uyanır köylüler. Ekitce, harman yeri, tarlalar hareketlidir. Öküzler dövenlerin peşinden saman yapmak için harmanın etrafında dönmeye başlamıştır. Çocuklar analarının peşinden seyirtirken uykulu gözlerle hem ağlar hem koşarlar.
Kıraç Dere’den geçerken dereden akan suda eşeği suluyorum.
Kıraç Dere’ye kadar hiçbir endişe taşımadan ulaşıyorum. Ancak bir anda olanlar oluyor! Eşek suyun kenarındaki toprağın üzerinde birden yatıveriyor. Bizim ağnanmak dediğimiz şey oluyor. Çuval bir yana, ben bir yana, eşek öte yana! Eşek yatıp bir sağa bir sola dönmeye başlıyor!
Üç kile buğday, eşek ve ben baş başa kalıyoruz. Eşek bu durumdan çok memnun olmalı ki anırmaya başlıyor. Eşeğin sırt üstü yatıp debelenmesi, sineklerden kurtulmak için sağa sola dönmesi bütün planlarımı alt üst ediyor. Çuvalı tek başıma kaldırıp, eşeğin üzerine koymam mümkün değil. Bir teneke buğday yanlış hatırlamıyorsam 18 kg. Üç tenekeyi kaldırmam imkansız. Köye geri de dönemem. Sonra ne derler!
Yoldan geçecek birisini beklemekten başka çarem yok. Ne kadar beklediğimi hatırlamıyorum. Dombaylı tarafından gelen ve tanımadığım birisinden yardım istiyorum. Dedemi ve babamı tanıdığını söyleyen o yardımsever sayesinde Adala’ya, değirmene doğru tekrar yola koyuluyorum. Ancak bu sefer eşeğin üzerine binmiyor, yularından tutup ben önde eşek arkada Adala’ya doğru gidiyoruz.
Adala’daki değirmene vardığımda çarşı yeni yeni hareketleniyor. Kahvehaneler ve fırın açılmış. İnsanlar ilk çaylarını yudumlamaya başlamış. Fırının yanından geçerken ekmeğin sıcak kokusunu alabiliyorum. Oldum olası buğday unundan yapılan gerçek ekmek kokusunu sevmişimdir.
Değirmene yaklaştığımda değirmenin sesini duyabiliyor, taze unun o davetkar kokusunu alabiliyorum. Değirmenci çocuk olduğumdan mıdır işi gereği midir bilemediğim bir nedenle buğday çuvalını tutup indiriyor. Benden önce değirmene gelenler var. Çuvalın üzerine bir işaret koyuyor. Bizim çuval da öğütülmek için benim gibi sırasını beklemeye başlıyor. Değirmenci eşeği ırmak kenarında bir yere bağlayabileceğimi söyleyip ayrılıyor. Aç mıyım, tok muyum nereden bilsin, neden ilgilensin ki? İyisi mi fırından simit alıp karnımı doyurmak. Ancak çocukluk ve endişeyle birlikte değirmenle fırın arasında gittiğim yeri zihnime yerleştirerek fırına gidiyorum. Simit sımsıcak. Kahveye girmeden (çocuklar o zamanlar kahveye girmezlerdi) dışarıda duvarın üstünde oturup önümde akan ırmağa doğru ayaklarımı uzatıp simidimi gıdım gıdım yemeye ve bitmemesi için küçük küçük ısırmaya başlıyorum. Öyle açım ki. O anda üç simidi yiyebilirim gibime geliyor. Ancak bir taneyle yetinip değirmene, çuvalın başına gidiyor ve sıramı bekliyorum.
Nüfus kağıdımda yazan nahiyem Adala (Karataş). O zamanlar defter şeklindeki nüfus cüzdanları olurdu. Hala 1990’lı yıllara kadar kullandığım nüfus cüzdanı defterimi saklarım.
Değirmenci çok beklediğimi, sıkıldığımı, değirmenin kulağıma ninni gibi gelen sesinden, un kokusunun büyüleyiciliğinden mayışmış ve belki de uyukladığımı görmüş olmalı ki yanıma gelip çay kenarına gidebileceğimi, sıranın bana gelmesine daha epey bir zaman olduğunu söyleyip uzaklaşıyor.
Adalanın sokaklarını, baraj sularının toplandığı suyun haşmetini, Adala girişindeki devasa köprüyü, Atatürk’ün evini, jandarma karakolunu, okulun yerini, Salihliye gidilen yolu... o zamanlar keşfettim. Adalayı o gün sevdim.
Köye daha sonra lakabı da Değirmenci olan Feyzullah dedemin kardeşinin oğlu İsmail Hakkı tarafından Feyzullah dedem, Fatma ninemin oturduğu evin yanına bir un değirmeni açıldı. Ancak benim aklımda her zaman Adala değirmenleri kaldı. Her Adala’ya gittiğimde çocukluğumun değirmenlerinin bulunduğu tarafa gider, çay kenarına oturur, simit yer çay içerim.




FACEBOOK YORUMLAR