Kasaba ve Şehir
Gömleğin ilk düğmesini yanlış ilikleyince devamında da yanlış devam eder mi?
Takıntı ya da kesin kabuller, her zaman düşünme yolculuğunuzda ilerlemenize yardımcı olur mu?
Biz dil araştırmacıları ve bilim insanları, bir konuyu değerlendirirken genelde bilgi ve belgeye dayanarak yol almaya çalışırız. Bu durum zamanla davranış haline gelir ve yer yer de yaptığımız açıklamalardan dolayı yadırganırız. Toplumda bizim değerlendirmelerimize ilgi duyan; yakınlık gösterip benimseyenlerimiz olduğu gibi karşı çıkıp eleştirenlerimiz de bolca bulunur. Özellikle günümüzün bilgiye yakınlığı ve bilinçlenmeye ilgisinden dolayı, çağımız “bilgi çağı” olarak adlandırılmakta ve dijital ortam araçlarının yaygınlığı hemen herkesin aynı iletiyle karşılaşmasına fırsat sunmaktadır. Bu, bir yanıyla fırsatta eşitlik sağlarken diğer yandan da eşitlikte fırsatları kaçırtmaktadır.
Bana “fırsat eşitliği” kavramı çok romantik, “kaçan fırsatlar” ise sürrealist gelir. Hepimiz gerçeğin peşindeyizdir oysa… O anda olan, gerçektir. Gerçeği ne romantizm ne de sürrealizm değiştiremez. Değişmeyen şey yoktur; değişim bile değişir gibi söyleyiş estetiği olan söylemler bile gerçeğin çıplaklığı karşısında değişene, değiştirene ve değişime göre değişebilir. Doğrudur; değişim, gerçeğin ta kendisidir.
“değmek“ Türkçenin kök kelimelerinden birinden türemiştir. Soyludur, üretkendir ve uzun solukludur. “gerçek” de öyledir; kaynaklardaki ilk biçimi “kirtü”, anlamı da “doğru” olarak belirtilmiştir.
İnsan, öğrendikçe yani aklını akılla yundukça keşke kelimeler kadar gerçek olabilsek demeden geçemiyor. Zordur gerçekle baş başa kalmak ama biz insanlar… Yoksa “kişi” mi demeliydik? “kişi” insanın Türkçesidir. Uygur Türkçesi kayıtlarında “kişi” kelimesi yaygın olarak kullanılmış. Ceval Kaya bilgemiz, “kişi”nin “eş” kelimesinden ön ses k- ilavesiyle oluştuğunu makalesinde ayrıntılı bir şekilde açıklamaktadır. Çünkü “eş” kelimesi de “işi” biçiminde kaynaklarda geçmekte ve anlamı “kadın, eş” belirtilir. Gel de şimdi Yörük-Türkmen obalarındaki “Eşe abla, Eşe teyze, Eşe gelin, Eşe yenge”lere neden “Eşe” ismi verildiğini düşünme!
Gerçek, böyle bir şeydir işte… Belki de “Aişe” isminin Türklerde “Ayşe” şeklinde bu kadar yaygın olmasının sebeplerinden biri de belki “Eşe”yle çok yakın söyleyiş benzerliğidir. Hatta bizim Manisa ağızlarında Ayşe, “Ᾱşa” biçiminde uzun a ile söylenir. Sevgili ve sevimli kasabam Selendi’nin “Eşemenler” mahallesi de muhtemelen Konya’nın “Kadınhanı” ilçesinin adı gibi Türk aklının tezahürlerindendir; kuvvetle muhtemel.
Gerçekle yüzleşmek, zordur; emek ister. Emeğin niteliği ise yüzleşmenin evrelerine ve evrenine göre değişebilir. Kişiliğin ve kimliğin korunup kollanabilmesi için dünyayla ilişkisini Türkçeyle kuran biz kişioğulları, bilgi çağının fırsatlarını kaçırıp sürrealist nutuklar çekmeye alan açmak yerine olanda olanlarla olmanın tadını çıkarabiliriz; yani elde var bir, neden sıfırlama sanrısıyla oyalanalım ki?
Unutmadan; insan, ünsiyet eden, çoğalan anlamında açıklanırken Arapçada; kişi ise bir eşle bütünlenen olarak da açıklanabilir Türkçede. Dil, insanın gerçekliğidir. Kişinin diliyle yakınlığı, varlıkla sınavında en önemli yardımcısıdır.
Olmaz beyim, olmaz. Kasabalar bir vilayet başlığı altında olunca memleket şehir olmaz. Zorlamayalım; vilayetimizin irili ufaklı kasabalardan müteşekkil olması gerçeği, bize şehirli romantizmi bile yaşatamaz. Hem kasabanın da tarihisi, moderni, beylisi, eskisi, yenisi, gelişmişi, geri kalmışı olabilir. Kasaba, kasabadır… Şehir, başka bir şey; bizim buralarda bulunmaz… Yapmayın; az kalabalık görünce mental ayarlarınızla oynamayın, olanda hayır vardır.




FACEBOOK YORUMLAR