Reklam
Reklam
Prof. Dr. Süleyman Sami İLKER

Prof. Dr. Süleyman Sami İLKER

[email protected]

UZAK KOMŞULARDAYIZ SARIGÖL ALAŞEHİR GEZİ NOTLARI.1

06 Kasım 2025 - 10:28

UZAK KOMŞULARDAYIZ
SARIGÖL ALAŞEHİR GEZİ NOTLARI.1


Yine yollardayız. Anemon Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübünün (Manisa) tertip ettiği Akhisar gezisi dışında şimdiye kadar hemen hepsine gitmenin nasip olduğu, İlçelerimizi Geziyoruz projesi kapsamında, bir gün önceden (31.10.2025) Sarıgöl ve Alaşehir için hazırlanıyoruz. Kulüp başkanı emekli eğitimci Ömer Bülbül beyin hatırlatma ve daveti üzerine, eşimin mazereti sebebiyle yalnız katılmaya karar veriyorum. Sabah 05.15 gibi kalkıyor, hazırlıklardan sonra 06.45 gibi otobüsteyiz. Manisa Büyük Şehir Belediyesine de teşekkür borçluyuz. Bu tür çoğu emekli ve ev hanımı insanlar için hayat ve çevre ile ilgili bilgi, görgü ve mutluluklarını artırıcı bu tür faaliyetler çok değerli. Öğrenme, yaşama heyecanı dışında sağlıklı kalma yönünden de çok önemli. SGK’nın da yükünü azaltıyorlar sanki. 46 kişiyiz.
Ömer bey bilgi veriyor. Bizi Sarıgöl’de saat 09.00 gibi kısa adı SADER olan Sarıgöl Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Derneğinin 500-600 metrekarelik müze gibi olana bahçesinde başkan Harita Müh. Salih Yapıcı bey bizi karşılayacak ve kahvaltımızı getirdiklerimizle orada yapacağız. Arkasından, Sarıgöl bağları, Dolay Çeşmesi (Heredot çeşmesi), tarihi çınar ağacı yoluyla yaklaşık 8 km yürüdükten sonra Sarıgöl’e varacak, orada Kesikli Pidesinden yiyeceğiz. Önceden konuştuk; kişi başı şu kadar. Sonra Alaşehir’e geçeceğiz. Oranın da tarihi yedi kiliseden biri olan St.Jean Kilisesi kalıntıları ve diğer yerleri gezeceğiz. Gece dönerken yeni başlayan “Gece Müzeciliği” uygulamasını da yerinde görmek üzere, 7 kiliseden bir diğeri olan Sart harabelerinden geçeceğiz.
GECE KULÜPLERİ
Bir ses arkalarda konuşuyor. Ben de en önde olduğum için görmüyorum ama duyuyorum. Sardes, Sarıgöl ve civarlarda maalesef çok sayıda Gece Kulübü (Night Club) adı altındaki eğlence yerleri bölge halkını soyuyorlar. Bu özellikle Sarıgöl civarında daha fazla. Türkiye’de bir ilçe olarak kişi başına milli gelirin en yüksek olduğu yerlerden biridir Sarıgöl. Herkesin bir bağı var, çok iyi para kazanıyorlar. Ama her yıl hemen herkes bir sonraki yılın parasını bugünden harcar, diyor ve ekliyor. Pavyon işletmecileri buralardaki otelleri veya benzinliklerine gece kulüpleri adı altında çöreklenmişler. Neredeyse bütün petrol istasyonları birer pavyon. İzmir’den gelen, hem de vardiyalar halinde gelen bu kadın dansözler konuklarını (?) ağırlıyorlar. Paralar oralara gidiyor diyor. Bir emekli eğitimci de, buraya vazife gereği defalarca geldim. Otelde kaldığım da oldu. Gece saat 22.00’den sonra otelde müzik eğlence başlar, sanki düğün var sanırsınız ama değildir, diye söze katılıyor. İnsanları oraya zorla götüren ve zorla soyan yok tabii ki. Bu konuyu genellememek gerekir; doğru. Ancak farklı iki üç dürüst ahbabın gözlemleri de bir hakikaten aynası olmalı diye düşünürüm. Salih Yapıcı bey gibi halkın kültür ve eğitim konularını dert edinen de var, ama az. O da bu işlerde nasıl yalnız kaldığını anlattı. Birazdan anlatacağım. SADER ekibi halkı ve gençleri bu ve benzeri sorun ve sakıncalardan uzaklaştırmak için çalışıyorlar; kültürel konuları sevdirmek, öğretmek ve sergilemek yoluyla.
YEREL SİYASET /İNANILIR GİBİ DEĞİL
Yine bir eğitimci dost anlatıyor: Sarıgöl ve Selendi’ye Sağlık Meslek Lisesi açılacak; ön inceleme yapmam için görevlendirildim. Ne Selendi’de ne de Sarıgöl’de uygun bir bina var. Raporumu buna göre yazdım. Aradan zaman geçti. Güneşli bir günde bir vazife için gittiğim Sarıgöl Öğretmenevinin bahçesinde gölge bir yere arabamı bıraktım. Diğer araçlar güneşte olduğu için de kendimi şanslı sayıyorum. Arabamı koyduğum yerde bir ızgara var. Oradan sesler geliyor. Arabanızı oradan çekin diye. Şaşırıyor ve biraz sonra nedenini anlıyorum. Öğretmen evinin bodrum katına Sağlık Meslek Lisesi açılmış ve bodrum katının hava alabildiği tek yer bu ızgaralı alanmış. İnanılır gibi değil diyor arkadaşım. Benim uygun bir bina yok raporuma rağmen, siyasilerin baskı ve zorlamasıyla geçici bile olsa, asla okul olamayacak bir yerde okul açılmış. Acaba o gençlere uygulama yapacak bir hastane var mıydı o dönemde diye soramadım bile. Öğretmenlere de öğrencilere de yazık. Deprem, yangın, duman, su baskını hiç mi akıllarına gelmez. Yerel siyasetçiler eğitim ve okul işlerine hiç müdahil olmamalılar. Ya da hukuk, mevzuat ve prensipler sınırında kalmalıdırlar. Yazarken bile beynim tekrar tekrar “inanılır gibi değil” diyor, maalesef.
YOLDAYIZ / MANİSA SOKAK ADLARI
Manisa çıkışında daha gün doğmamıştı. Gediz ovasında sis var. Turgutlu’ya doğru sis azaldı. Uşak Ankara yolundayız. 07.45 de Turgutlu’yu geçtik. Yolda TIR ve kamyon ağırlığı var. Avşar, Derbent, Akçapınar, Gökkaya adlı küçük köy ve yerleşimlerin tabelalarını görüyoruz. 07.55’de sağ taraftan güneş kıpkızıl görüntüsüyle doğmuş ve hafif yükselmiş. Erken kalkmak ve doğanın içinde olmak pek çok şehirlinin mahrum kaldığı güzellikler diye düşünüyorum. Eskiden seher vakti, seher veya sabah yıldızı, seher yeri, tan yeri, seher yeli gibi kavramlar vardı. Şehirlerin aydınlığından onlar da ancak yazılı metinlerde kaldı. Manisa özelinde ise, bir önceki dönemde, Avrupa Birliği hevesi ile –ne demekse- Manisa merkezdeki tarihi adları olan sokakların adları yaklaşık 15 yıl önce numaraya döndürüldü. Mesela Yunusemre ilçesi Aynıali bölgesindeki eski evimizin sokak adı Tanyeri Sokağı idi. Bu ad kaldırıldı ve 3303.sokak oldu. Hala da öyledir. Şehrin akil insanlarından Erkan Akbalık bey ve diğer birçok kişi bu konuyu değişik yazılarında ve hatta resmi müracaatlarına rağmen. Umutla bekliyoruz.
ANLATIYOR
Otobüsün en ön sıra 4 numarada oturuyorum. Arada başkan Ömer bey yanıma oturuyor. Bir ara kazıbilimci, hekim arkadaşım geldi yanıma. Her zamanki gibi beyni yaptığı yapacağı konular üzerine arı kovanı gibi çalışıyor. Eczaneden söz ediyoruz. Benim "çocuklar bakmıyor mu oraya" sözüme, bakıyorlar tabii ki ama benim olduğumda satışlar yüzde şu kadar artıyor demesi ve gerekçeleri makul. Yeni başkan Besim Dutlulu beye Şehir Hastanesinin hemen yanındaki Kırtık mezarlığı ile ilgili, oranın duvarları için Afrika'dan getirtip çoğaldığı, Türkiye'de beyazı olmayan bir çiçek türü ile nasıl güzelleştirileceğini, fotoşop uygulama yaparak gönderdiğini anlatıyor ve resimleri gösteriyor. İnsanlar hastaneden çıkarken karşılarında Cennet misali bir mezarlık manzarası ile karşılaşıp huzur duymalı diyor. Teklif ve proje güzel.
Sonra bir başka konuya geçiyor. Turgutlu'daki bir iş adamını anlatıyor. Geri dönüşüm ile ilgili çalışıyor. Tam bir yaratıcı zeka. Birbirinden ilginç çok sayıda ve hayata geçmiş projeler. Seni de bir gün oraya götüreyim diyor. Anlattıklarından tam bir dahiden söz edildiğini anlıyorum ve müstakil bir veya iki yazıya konu olabilir. Sonra inşallah. Ayrıca MABEM ile ilgili bir konu daha anlatacağım sana ama sonra diyor.
VARIYORUZ
Ahmetli, Sart, Salihli (08.10), Ahmetağa derken 09.04’de Sarıgöl tabelasını görüyoruz. Bir iki kez Salih beyle buluşma yeri için telefon görüşmeden sonra, Cumhuriyet meydanındaki Sarıgöl Harita Kadastro Mühendislik bürosu karşısında duruyor, iniyoruz. Şehir cumartesi olmasına rağmen, dikkat çeken bir kalabalık yok, bizden başka. Aksine çok sakin diyebiliriz. Bunun nedenini bu müzedeki kahvaltı molasından sonra gideceğimiz bağlar bölgesinde göreceğiz. Herkes bağında, uzun beyaz su geçirmez örtülerle örtülü üzüm bağlarının bakımı, ayıklanması ve kesimi ile meşguller. Harita mühendisi ve SADER başkanı Salih Yapıcı bey, sağ olsunlar herkese tek tek “hoş geldiniz” deyip karşılıyor. Gün boyunca bizi yalnız bırakmayacak damadı Eren Bozkurt bey de yanında. Bir de arkeoloji okumuş, ancak baba işyerini devam ettiren bir nalbur genç var yanlarında. Ahmet Özhan bey. Onlarla da tanışıyoruz.

SARIGÖL’E BİR MÜZE LAZIM
Salih bey devam ediyor: Şimdi yüzlerce binlerce eser var. Sergilenmesi için müze binasına ihtiyaç var. Çare arıyoruz diyor. Aslında bir yarışma ile proje hazırlanmalı. Bodrum katında genişçe bir depo, üstü gençler içi kafe, bir üstü de kültür merkezi, kütüphane ve müze alanı olmalı diyor. Kaynak diyorum; şimdilik bir imkân yok. Eleştirdiğimiz yerel siyasiler bunlara da kafa yorup emek verseler diyorum ama bir taraftan da İlber Ortaylı beyin bir sözü aklıma geliyor. 1 Ekim 2025 günü MÜSİAD ile MCBÜ’nün ortak konuğu olarak Manisa S. Demirel Kültür merkezindeki konuşmasında şunları söylemişti. Not almıştım. “Bağış olmadan demokrasi olmaz. Büyük salonları, kültür merkezlerini özel kuruluşlar yapar. Her şey devlet bütçesinden olmaz. Vatanseverlik fedakârlık ile olur. Bunları özel kişiler ve şirketler yapar. Bizde şehirler vakıflar ile gelişmiştir.” Katılıyorum, harika.
KAHVALTI
İçerideki oturulabilir yerlerde beraberimizde getirdiğimiz kahvaltıları ortaya açarak yiyoruz. Ben de emekli öğretmen Hüseyin Tuncay kardeşimle birlikte, tabir caizse “sofra açarak” yapıyoruz. Girişte çok miktarda çeşit çeşit taptaze üzümler, alıyla moruyla sultanisi ile biz konuklara ikram ediliyor. Yıkanmış, hazır. Salkımla alın, yanında torba da var, gezerken yersiniz diyorlar. Cömertlik bu. Fırsat bulup sık sık resim çekiyor, çekiyoruz. Kocaman göbeği olan, oradaki nefis üzümleri bağından getiren değerli bir insan ile konuşuyoruz. Adlar söyleniyor ama o tempo içinde akılda kalmıyor. İkili konuşuyoruz. Teşekkür ettikten sonra “Ben hekimim. Müsaade ederseniz bir konuda bir şey söylemek istiyorum” diyorum. Tabii ki diyor. “Sizin gibi üretken bu ülke insanlarının hem sağlıklı hem de uzun yaşamalarını istiyorum. Lütfen kilo verin” diyorum. Çok haklısınız, diyor. Sonra biraz eğilerek, “Doktor bey sormayın, bizde biraz alkol de var, ondan böyleyiz“ diyor. Sebep sonuç ilişkilerinin farkında olmak güzel. Lütfen çare; kendiniz için, ülkemiz için çare. Çaresizliğe düşmüş nice insan örneğini hemen her gün görüyor, üzülüyoruz hekimler, sağlıkçılar olarak. Sadece hekime, kadere yaslanmayın diyorum içimden. Hikmete el uzatın. Ama o beni duymuyor. Çünkü hem zaman az hem de hukukumuz çok yeni. Vedalaşıyoruz.
SARIGÖL BAĞLARI
Sarıgöl’ün içinden kenarından çok kere geçtim, özellikle Denizli istikametine giderken. Bu yaşıma kadar, üstelik bir Manisalı olarak bu ilçeyi şehir, halk ve coğrafyası ile yakından tanımak mümkün olmamıştı. O yüzden bu tür seyahatlerin herkes için çok faydaları var. Asfaltlı ama dar, yer yer bozuk kısımları olan bağlar arasından doğuya doğru 20-25 dakika gidiyoruz. En sonunda Gediz ovasının başladığı, Gediz nehrine karışan Alaşehir çayının bir kolu olan Kocaçay’ın kenarındayız. Vadinin ovaya döndüğü nokta. Otobüsü yaklaşık yürüyeceğimiz 8 km.lik yolun sonundaki Bahadır köyü Üzüm Alma merkezinde hazır bulacağız. Çayda hiç su yok. Bölgede binlerce yıldır tarım, özellikle de üzüm bağları ile bundan beslenen şarapçılık varmış Bölge Türkiye’de emsali olmayan bir yer. Halen 100.000 dönümden fazla örtülü sofralık üzüm bağları göz alabildiği kadar geniş bir alanı kaplıyor. Kasım başındayız; bağların çoğunda asmada üzüm salkımları duruyor. Bağlar bakımlı, askılı bağlar ve damla sulama sistemi kullanılıyor.
TÜRKİYE'NİN SOFRALIK ÜZÜM MERKEZİ
Kocaçay’a yakın bir yerde Salih Yapıcı bey bizi topluyor ve önce coğrafya ile ilgili, sonra da tarımla ilgili bilgi veriyor. Kocaçay’ın tarihi adı Kobanus, Gediz’in ise Herbus’tur diyor. Kocaçay’ın çıkış yeri de buraya çok yakındır. Gediz Murat dağından doğar. Doğu tarafta Derbent sulama barajı vardır. Derbent boğazı veya deresi boyunca yeterli delil olmasa bile Sardes’den, Alaşehir ve Sarıgöl’den geçip Tripolis’e (üç şehir demek) giden 20 km.lik Kral Yolunun bu istikamette olduğunu düşünüyor, inanıyorum diyor Salih bey. Bulunduğumuz yerden yaklaşık 2 km sonra tarihi Lidya’nın sınırları biter, Frigya toprakları başlar diyor.
Burası Denizli, Uşak, Manisa coğrafi sınırlarını kesiştiği bir yer. Gediz ovası buradan başlar Alaşehir’e, Salihli’ye doğru genişleyerek devam eder. Doğudaki dağın arkası Eşme, güney taraf Buldan’dır. Buradan her gün 200 TIR taze üzüm yüklemesi yapar. Çoğu ihracata gider. Ocak ayına kadar üzüm asmada tutulur. Yağmur üzümün düşmanıdır, hemen bozulur. Eskiden soğuk hava depolarında tutardık. Sonraları çiftçiler bu örtüleri keşfettiler. Bir yerden alıntı değil, bizzat insanımızın keşfi. Bölgedeki üzümlerin yüzde doksanı Sultani çekirdeksiz üzümü, kalan yüzde on ise renkli sofralık üzümler diyor. Örtüler kalite ve cinsine bağlı 3 ila 5 yıl dayanıyormuş. Demir askılardaki bağların üzerine, upuzun beyaz su geçirmez örtü ile örtülür. Dalında daha sağlıklı ve taze kalıyor. Neden Alaşehir ve Salihli hatta Manisa tarafında bu örtüler yok soruma; oralara bu iş yayılmadı diyor. Birkaç kişinin örtmesi de yetmez. Onlarca yüzlerce TIR’ı aynı dolduracak mahsul olmalı. O yüzden o bölgelerde üzümü kurutmak daha kolaylarına geliyor diye de ekliyor.
ÜÇ BİN YILLIK TERAS DUVARLARI
Tek sıra içinde bağ aralarında yürümeye başlıyoruz. Yol boyunca Salih beyin damadı Eren Bozkurt bey büyükçe bir hoparlör sistemi ile müzik yayınları yapıyor. O da bizi hiç yalnız bırakmıyor. İlk çaldıkları parça Derbent deresi adlı bir türkü. Türkünün buraya ait olduğunu öğreniyoruz. Kaynaklara bakıldığında da bu bilgi doğrulanıyor. Çayın doğu tarafında Alaşehir’e doğru uzanan yaklaşık üç bin yıllık yüksek duvarlarını gösteriyor. Bunlar, hem Kocaçay taşkınlarına karşı tarlaları korumak için yapılmış teraslardır. Hekim, hem de kazıbilim mezunu Fahrettin bey duvardaki harca dokunarak ne olduğunu, neden nasıl bu kadar dayandığını izah ediyor. Toz haline getirilmiş kireç kum ile karıştırılıp taşlar arasına konup su ile ıslatılınca, yanan kireç genleşirken, taş yüzeyinin en ince çukurluk ve pürüzüne kadar girip taşları yekpare imiş gibi birbirine bağlıyor, diyor. Kilometrelerce bu duvarların hala 2-3 metre yükseklikte kalabilmesi olağanüstü bir hal. Bu arada bağ içinde tarlasında çalışan kadın erkek insanlarla karşılaşıyoruz. Selamlaşıp kısa sohbet ediyoruz. Ellerinde makaslarla salkımların kötü taraflarını kesip ayıklıyorlar. Üzüm üzüme bakarak kararır derler ama üzüm üzüme bakarak bozulur sözü de varmış.
Fiyatlar nasıl, durumunuz nicedir diye soruyoruz. Şükürden sonra, ihracat üzümlerinin tarladaki fiyatının 30 TL, iç piyasaya gidenlerin ise 23-25 TL, “suma” adını verdikleri alkol yapımında kullanılan kalitesi düşük veya ayıklanan özürlü salkım ve çıngıllardan (dal) oluşanlar 19 TL imiş. Fazla bekletemeyeceğiz. Tahammülümüz yok. Satacağız bir an evvel, diyor bir üretici. Geçen yıl nasıldı sorumuza, ihraç ürün 50 TL idi. Peşin de değil, veresiye diyor. Enflasyon, zaman farkı vs. düşünülünce, çiftçilik neden terk ediliyor sorusunun cevaplarını anlamak zor olmuyor. Bölgede sadece alkol yapımı için üretim yapan on bin dönüm üzüm bağı varmış. Şarap yapımında kullanılan en kaliteli üzümler sulanmayan kır bağlarından elde edilirmiş. Genel anlamda dönümden 3-4 ton üzüm alınırmış. Çok iyi bakımla fazlası da olur diyorlar.
DERBENT NEDİR
Derbent adı Türkiye sınırları içinde tam 840 yerde varmış. Peki, nedir bu derbent. Derbent kelimesi, köken olarak Farsça “dar” (kapı) ve “band” (bağ, set) sözcüklerinden gelir; yani “kapalı geçit”, “dar boğaz” veya “geçit yeri” anlamına gelir. Türkçeye de bu şekilde geçmiştir. Dağlar arasındaki dar geçit, boğaz, vadiden geçen yol anlamına gelir. Eskiden ticaret yolları üzerinde geçit noktalarına kurulan karakollar da “derbent” olarak adlandırılırdı. Mesela; “Derbent köyü”, “Derbent geçidi”, “Derbent boğazı” gibi yer adları çok yaygındır. Osmanlı döneminde, yol güvenliğini sağlamak için kurulmuş karakol ve köy sistemine “Derbent teşkilatı” denirdi. Bu köylerde yaşayan halk, geçitlerin korunması, yolcuların güvenliği gibi görevler karşılığında vergiden muaf tutulurmuş.
Ticaret ve ulaşım yolları üzerinde her 30-35 km de bir yer alan derbenti bir derbent ağası/beyi yönetir. Yolcunun dinlendiği, ihtiyaçlarını ücreti mukabilinde giderdiği derbentler genellikle coğrafi olarak kritik boğazlarda olurmuş. Yolu ve yolcuyu hem eşkiyadan koruma hem de kontrol yerleri imiş. Devlete ait posta işleri için de, dinlenmiş bakımlı atlar bulundurulurmuş. Posta işine bakan ulak, her derbentte yorgun atını bırakır yenisini alır, dolayısıyla durmadan hızla at koştururmuş, menzile kadar. Dönüşte de aynı atlar asıl sahibine iade olurmuş. Derbentlerde 3-4 saat, kervansaray- larda 3 gün konaklama ücretsiz. Derbentlerde hamam olmaz, diyor bir arkadaş. İçimizde tarihe ve okumaya meraklı insanlar da epeyce var. Buradan geçen Kral yolunu Persler (İranlılar) yapmış. Mesela buradan İran’ın Persepolis (Taht-ı Cemşîd) şehrine kadar ortalama 400 civarında derbent bulunurmuş. Daha seyrek mesafelerde ise kervansaraylar.
Selam ve saygılarımla. (05.11.2025, Manisa)

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum