Reklam
Reklam
Prof. Dr. Süleyman Sami İLKER

Prof. Dr. Süleyman Sami İLKER

[email protected]

SARIGÖL ALAŞEHİR GEZİ NOTLARI: 2

09 Kasım 2025 - 10:44

SARIGÖL ALAŞEHİR GEZİ NOTLARI.2

DERBENT TÜRKÜNÜN HİKÂYESİ


Olay 12 Şubat 1933 tarihinde, Denizli iline bağlı, bugün Buldan-Derbent Barajının bulunduğu "Derbent Deresi" denilen yerde geçer. Deve kervanı, Derbent denilen yerden geçerken tipiye yakalanır. Tipiden önünü göremeyen develer uçurumdan aşağı yuvarlanır. Musa, Veli ve Süleyman isimli kervancılar da develeri kurtarmak ve yola devam etmek için çabalarlar. Ancak çok soğuk hava ve tipi ile bitkin düşen kervancılar orada donarak hayatlarını kaybederler. Daha sonra Derbent köyünden Ayşe ve Fatma hanımlar, ölen kervancılara bu ağıdı yakarlar. Tamamı 15 kıtadan oluşur. İlkokulda okuduğum yıllarda Gördes Pazar yerinde kâğıda basılmış mani ya da ağıtları hem okuyan hem de 25 kuruşa satan insanlar olurdu.
Derbent deresine duman bürüdü
Yedi devesiyle Musa’m yürüdü
Musa’mın ciğeri mosmor oldu, çürüdü
Derbent dereleri dar geldi bana
Vadesiz ölümler zor geldi bana
Derbent deresine çıvgınlar* esti
Elimi, kolumu poyrazlar kesti
Feleğin bizlere neyimiş kastı
Derbent Dereleri dar geldi bana
Vadesiz ölümler zor geldi bana
*Çıvgın: Rüzgâr ve karla karışık yağan yağmur

ÇİFTÇİ NASIL KORUNUR VE CARGILL

Bir arkadaş anlatıyor. ABD’de çiftçilere devlet dönüm başı yıllık ürün (rekolte) ve fiyat garantisi veriyor. Yani bir çeşit sübvansiyon, destekleme. Çok zor bir şey değil diyor. O zaman bir yıl çok kazanıp ertesi yıl yıkılan çiftçi tablosu olmadığı için orada, ziraatı yol açtığı kaygılar olmuyor. Çiftçi ürün değiştirmiyor. Bunu siz düşünüyorsunuz da, devleti yöneten bürokrasi bilmiyor olamaz diyorum. Konu konuyu açıyor. Biliyor musunuz Türkiye’de tarım politikalarını ve hatta atanacak Tarım bakanlarının seçiminde bir ABD firması çok etkili oluyor. Biraz iddialı bir söz ama; hangisi diyorum; Cargill diyor. İyi bildiğim bir firma adı. Türkiye’ye 2001’de Kemal Derviş marifetiyle giren bir gıda devi. Bizi bir çeşit zehir olan (Pankreas kanserine yol açan) glikoz şurubu ile tanıştıran, yerli büyük gıda üreticisi ortaklarıyla beş adet nişasta bazlı şeker (glikoz şurubu) fabrikası kuran şirket. Yine yurdumuzda şeker fabrikalarının kapanmasını sağlamaya çalışan yapı. Pancar şekeri ortadan kalkarsa kendi zehirlerini kolayca ve ucuza satacaklar. Hastalanan halk için ise ilaçlar da yine aynı ülkeden.
Araştırdım: Türkiye'de toplam 33 adet pancar şekeri fabrikası faaliyet gösteriyor.
​Bu fabrikaların mülkiyet dağılımı şu şekildedir:
• ​15 tanesi devlete ait (Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'ye bağlı)
• ​12 tanesi özel sektöre ait
• ​6 tanesi ise pancar kooperatiflerine ait
Cargill özelleştirme yapılması konusunda etkili olduğu kanaati hakim ama özelleştirmede etkisi az olmuş. Özelleştirmeye 10 fabrika çıkıyor, 7'si satılıyor. Satılan 7 tane içinde de görebildiğim kadarıyla yabancı yok. Glikoz şurubu kotası da yüzde 2,5. Keşke sıfır olsa. Çünkü bir çeşit zehir.

TARİHİ ANIT ÇINAR VE DOLAY ÇEŞMESİ


Yolun ortalarına doğru, bir çeşme ve bir ulu çınar yanında duruyoruz. Çeşmenin yapımında kullanılan bir taşta -ben çeşmeyi yakından inceleyemedim, o yüzden de görmedim- buraya Heredot'un geldiğine dair bir yazı varmış. Dolay çeşmesine bu nedenle Heredot çeşmesi de deniyormuş. Ayrıca buraya Sir William Mitchel Ramsey (1851-1939) da uğramış. Bir kazıbilimci arkadaşım, kazıbilimcilerin birçoğu Hristiyan misyonerdir demişti. Bu da o örneklerden birisi. Çeşmede su var. Ulu anıt çınarın önünde resim çektiriyoruz. Burada Fahrettin bey burayı tanıtan bir video çekiyor.
ÜZÜM ALIM YERLERİ
Bazen bağ içinden bazen de toprak ama düz bir satıhta yürüyoruz. Üzümlere kimse el uzatmıyor. Sadece bazı yerlerde öyle güzel salkımlar vardı ki yaklaşıp resmini çektik ya da bazı arkadaşlar çöküp o manzaranın önünde resim çektirdiler. Toprak yollarda kasası çoğu sultani üzüm ile dolu traktörler yolumuzdan geçip, üzüm alım yerlerine doğru gidiyorlar.
Bağlar arasında Bahadır köyü yakınlarında bir üzüm alım merkezindeyiz. Merkez kavşak bir yerde, yanında üç katlı bir tarla evi, alt katı kahvehane, çaycısı bir bayan. Yanda üzüm dolumu için bekleyen büyük bir kamyon, yapay bir rampanın yanında. Traktörler önce kantarda tartılıp, ürünü buradan kamyonun kasasına döküyor. Parasını peşin alıp gidiyorlarmış. Dolan kamyon da bağlı olduğu alkol veya şarap fabrikasına. Şarabı tatlandırmak için renkli üzümlerin içine çok tatlı olan sultani üzümden de bir miktar ekleniyor diye söylediler. Üreticinin üzümleri tüccara ya kilo ile ya da tarlada götürü usul ile sattığı konuşuluyor. Ticari ilişkilerde Manisa’nın uzaklığı nedeniyle Denizli ile biraz daha fazla ilişkisi varmış Sarıgöl’ün. Genel anlamda birçok ilçe için durum benzerdir Manisa ilinde. Tarihi kimliği dolayısıyla il merkezidir ama ilin en batı ucunda yer alır.
İki sandalye bulup Hüseyin bey ile oturup çay varsa içelim diyoruz. İçerideki kadına söyledik ve bize kâğıt bardakta iki çay getirdi. Birazdan çaylar benden hocam deyip parasını vermeye gittiğinde, Hüseyin beyden para almamış kadın kahveci, ikramımız demiş. Ne güzel insanlar deyip, teşekkür ve dua ediyoruz. Hüseyin bey telefonundan adım sayma programını ayarlamış. 12 bin adım oldu diyor. Daha günün yarısındayız.
SARIGÖL KESİKLİ PİDESİ VE KADIN KOOPERATİFİ (MABEM)
Çok zaman kaybetmeden otobüse binip Sarıgöl merkezindeki önceden haberleşilen Pideci Ayhan’da Kesikli pide ve ayran yiyip içiyoruz. Ben öğlenleri yemediğim halde lezzeti merak ettiğim için akşam yemeği niyetine yiyoruz. Kesik, köyden geliyormuş. Beyaz renkte. Kesikli pidenin üzerine hafif yumurta da sürülmüş. Servis edilirken üzerine iri bir parça tereyağı eklenmiş. Bu arada eklemem lazım; bu tür lezzetleri Hüseyin Tuncay beyin tarifleri meşhur ve keyiflidir. Sadece pidecimiz aynı anda 46 müşteri görmemiş olacak ki bazı arkadaşlarımız fazla beklediler; muhtemelen yetiştirmekte zorlandılar. Garsonluk yapan gençler de biraz acemiydiler. Olsun dedik.
KESİK NEDİR
Kesik sütün kesilmesi sonucu oluşan peynir türü (lor veya çökelek)'tir. Nasıl elde edilir denirse:
​Sütü bir tencerede kaynatmaya başlayın. Kaynama devam ederken içine bir miktar limon suyu (veya sirke) dökün. Süt yavaş yavaş tortu (katı kısım) ve su (peynir altı suyu) olarak ikiye ayrılmaya başlayacaktır. Eğer ayrışma olmazsa, biraz daha limon suyu ekleyebilirsiniz. Oluşan tortuyu bir tülbent veya ince süzgeç yardımıyla süzün. Süzdüğünüz bu lor peynirini buzdolabında soğutarak tüketebilirsiniz, diye tarif efiyor kaynağım.
KURU ÜZÜMCÜ
Bu arada pidecinin tam karşısındaki küçük bir işyeri sahibi geldi ve iri uzun çekirdeksiz özel bir kuru üzüm ikram etti. Beğenirseniz karşıdayım. Fiyatı 500 ama gruba 400’den veririm dedi. Birçok arkadaş gitti. Kalabalık olunca son anda almaktan vaz geçtim. Dükkân kapısına yakın, içinde 7-8 kg kadar ayva var. Bir arkadaş fiyatını soruyor. Parasız, alabilirsiniz diyor. Bir taraftan da kuru üzüm çuvallarından birinin ağzını açıp, siparişleri tartıyor. Arka tarafta narlar da var. Onlardan da alın, hediyemizdir diyor. Hatalarımız, kusur veya yanlışlarımız olsa da insanımızda bu insanlık mayası hiç kaybolmuyor. Şükür diyoruz. Sonra Alaşehir’e geç kalmayalım sesleri duyuluyor. Son olarak Atatürk Kültür Merkezi içinde yer alan Kadın Kooperatifine uğruyoruz. Salça, reçel, tarhana, kuru üzüm, ceviz, pekmez, bal gibi yerel ürünlerden isteyen satın alıyor. Salih bey ve damadı, kazıbilim mezunu nalbur genç esnaf ile vedalaşıyoruz. Zihnimizden taptaze, çok verimli, çalışkan ve cömert insanların yaşadığı bir Sarıgöl kalıyor.
ALAŞEHİR’E DOĞRU
Sarıgöl’den çıktıktan kısa süre sonra Alaşehir 14 km yazılı trafik tabelasını görüyoruz. Çok yakın iki ilçe. Yaklaşık 20 km kadar. Daha Sarıgöl’de iken, Sarıgöllü bir arkadaş Alaşehir Belediye başkanı Ahmet Öküzcüoğlu’nu aradı. O da, bir cenazesinin olduğunu ancak rehber olarak bir kazıbilimci görevlendireyim demişti, yaklaşık 2 saat önce. Alaşehir St.Jean Kilisesi kalıntılarına varınca bizi, biri bayan ikisi erkek üç kazıbilim uzmanı (arkeolog) karşılıyor. Bayan görevli kısa bir bilgi verdikten sonra Kazıbilimci M.Ali bey söz alıyor ve daha geniş bilgi veriyor.
Şehrin merkezinde, Toptepe’ye yakın bir yerde bu kalıntılar. Kilise Roma devri pagan (çok tanrılı ya da putperest de denebilir) mabetlerinden devşirilen malzemelerle yapılmış, ağırlıklı olarak. Aziz Yuhanna’nın yazdığı İncil’de 7 (yedi) kilisenin adı geçiyor. Bunlardan üçü İzmir’de, üçü de Manisa il sınırları içinde yer alıyor. Yapı ilk Hristiyanlık dönemine ait. Altı adet kalın fil ayağı sütun üzerine kurulu. Üçü duruyor. Birinin temeli mevcut. Diğer ikisi ise yok olmuş. Belediye başkanının ufkunun geniş olduğu, hem buradaki hem de Topkale’deki kazılara destek verdiği konuşuluyor.

YUHANNA VE YEDİ KİLİSE KİMDİR, NEDİR?
Yedi kilise ifadesi Yeni Ahit’teki "Vahiy" (Apokalipsis) Kitabı ile ilgilidir. Bu kitap, Havari Yuhanna tarafından yazılmıştır (bazı kaynaklarda “Vahiyci Yuhanna” veya “Patmoslu Yuhanna” diye geçermiş). Havari Yuhanna, Roma döneminde Ege Denizindeki Patmos Adasına sürgüne gönderilmiş. Orada Tanrı’dan aldığı vahiyleri yazmış. (Sanki yeni bir peygamber?) Bu vahiyler arasında Asya’daki Yedi Kiliseye gönderilen mektuplar da var. Yuhanna, bu şehre yazdığı mektupta buradaki Hristiyan cemaatini sadakatlerinden ötürü övmüş.
Bu kiliseler, o dönemde Roma İmparatorluğu’nun Asya eyaletinde, yani bugünkü Batı Anadolu’da bulunuyordu. Bu “yedi kilise”, Hristiyanlığın Anadolu’daki en eski merkezleridir. Bu yerlerin çoğunda hâlâ arkeolojik kalıntılar bulunur. Özellikle Efes, Bergama ve Laodikeia çok iyi korunmuştur. UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alırlar. Vahiy kitabında geçen kiliseler ve bugünkü yerleri şöyledir: İzmir’dekiler: 1. Efes, Selçuk: Yuhanna burada yaşamış, Meryem Ana’nın evi de burada kabul edilir özellikle Katolik Hristiyanlarca. 2. Smyrna, İzmir, 3. Pergamon, Bergama. Manisa’dakiler: 4. Thyateria, Akhisar, 5. Sardes, Salihli, 6. Philedelphia, Alaşehir. 7. Sonuncusu ise Denizli’de: Laodikeia, Denizli(Goncalı/Eskihisar)
Avrupa Birliği ve ABD’nin Anadolu’da neden güçlü bir Türk devletinin varlığında rahatsız oluşlarının elbette iktisadi, maddi gerekçeleri var ama en az onlar kadar, belki de daha fazlası ise dini (teolojik) arka plan işte bunlar. Konuları çok iyi okuyup, bilmek ve her açıdan güçlü olmanın yollarına sahip olmamız gerekir diye düşünüyorum. Bu coğrafyada zayıfa yer yok; bugün de geçmişte de olmadı.
İNCİL, YENİ AHİT, ESKİ AHİT NEDİR
Zaman zaman duyduğumuz, çoğu zaman da tam yerine oturtamadığım bu kavramları yapay zekaya (Gemini) soruyorum. Benim kırmayıp, cevaplıyor.
Yeni Ahit, Hristiyanların Kutsal Kitabı olan Kitab-ı Mukaddes'in (Kutsal Kitap anlamında) ikinci ana bölümüdür. İlk bölüm ise Eski Ahit (Tevrat ve Zebur'u içeren) olarak adlandırılır. İncil, Yunanca "iyi haber" anlamına gelir, Yeni Ahit'in ilk dört kitabını oluşturan ve İsa'nın hayatını ve öğretilerini anlatan bölümlerin (Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) adıdır. Dolayısıyla, Kitabı Mukaddes'in ikinci bölümü olan Yeni Ahit, İncil'i (genel kabul gören dört İncil anlaşılıyor) içinde barındıran daha geniş (27 bölümlük) bir kümedir. Yeni Ahit ayrıca Elçilerin İşleri, Havarilerin Mektupları ve Vahiy Kitabı gibi diğer 23 bölümü de içerir. Türkçe konuşan kişiler arasında İncil kelimesi bazen hatalı olarak Yeni Ahit'in tamamını kastetmek için de kullanılabilmektedir. Özetle: Yeni Ahit, dört İncil'in (4 bölüm) yanı sıra başka kitapları da içeren bir kitaptır.
YILDIRIM BEYAZIT CAMİSİ
Cami, adını Osmanlı sultanı Yıldırım Bayezid (I. Bayezid, 1389–1402)’den alır. 14. yüzyıl sonlarında, Alaşehir’in Osmanlı topraklarına katılmasından sonra inşa edilmiş. Alaşehir, Bizans döneminde önemli bir kale şehriydi; Osmanlılar burayı aldıktan sonra ilk camilerden biri olarak Yıldırım Bayezid Camii yapılmış. Kare planlıdır ve Vakıflara bağlıdır. St. Jean Kilisesinin yanında, arada bir sokak var sadece. Caminin sadece temellerinin özgün olduğu söylendi.
ALAŞEHİR / PHİLADELPHİA İLİŞKİSİ
Alaşehir, antik dönemde Philadelphia adıyla kurulmuştur. MÖ 2. yüzyıl civarında (yaklaşık MÖ 189–138) Kurucusu, Bergama Kralı II. Attalos Philadelphos. Roma’nın kardeşini öldür, seni kral yapalım kışkırtma ve tuzağına düşmemiş. Sonra da ölen ağabeyinin hatırasına bu şehri kurmuş Kral Attalos. Ve şehir de bu rivayete bağlı olarak da bu ad ile anılmış. Yani, Kral Attalos, kardeşine olan sevgisiyle tanındığı için bu ad verilmiştir. Yunanca “philos” (sevgi) + “adelphos” (kardeş) → Philadelphia = “Kardeş Sevgisi” Şehri


TOPTEPE
Kilise kalıntılarının yanından 800-900 metre kadar batıda, çam ağaçları ve şanlı Türk bayrağının dalgalandığı bir yer Toptepe, özellikle Bizans döneminde (yaklaşık 4.–6. yüzyıllar) şehrin savunması için yapılmış. Kale, daha sonra Selçuklu ve Osmanlılar döneminde onarılarak kullanılmış. Zaman daralıyor Toptepe’ye çıkmak için aracınız var mı diyor, bayan kazıbilimci hanım. Otobüsün de bir debriyaj sonu var, sürücü Tufan bey aracı sanayiye götürdü diyoruz. Çoğunluk yürüyelim diyor ve yola çıkıyoruz. Yorulan az sayıda arkadaş burada kaldılar. Alaşehir’in rakımı 189 metre. Topkale ise 370 metre. Yani kısa mesafede 180 de yokuş tırmanıyoruz. Gün boyu yürüdük, daha da yürüyeceğiz. Günün sonunda kulüp başkanı ortalama 24000 adım ve 15 km yüründüğünü yazdılar. Alaşehir Ortaokulunun yanında merdivenler kıvrımlı tırmanış ile varılan yerden Alaşehir çok güzel görünüyor. Yokuşun amfi tiyatrodan donraki son kısmı tırmanırken bir arkadaşımız; hocam yokuş çıkarken arkadaki ayağı tam düz hale getirin, yorulmadınız diyor uyguluyoruz. Belki. Çünkü zaten yorulmuş haldeydi. Sabahtan beri yürüyoruz. Ama mutlaka bir tecrübe konuşuluyor. Sonrakilere fikkate alacağım. Teşekkürler.
AMFİ TİYATRODAKİ HEYKELLERİ KİM KIRDI?
Kazıbilimci arkadaşlar yeni kazılmış bir antik amfi tiyatro alanı için bilgi veriyor. Alaşehir’de MS 1. yüzyılda şapel adı verilen ilk küçük kilise açılıyor. Ancak 4. yy.a kadar Pagan (putperest, çok tanrılı inanç) ile Hristiyanlık iç içe birlikte. Yeni Hristiyanlar paganlara ait bu antik tiyatroyu maddi olarak desteklemedikleri gibi her fırsatta onun yok olması için hasar veriyorlarmış. Bir kazıbilimci arkadaş; antik dönemdeki kırık başlı heykelleri tahrip edenler hep bu ilk Hristiyanlardı. Bazen de yeni kral eski kralın heykelinin kafasını aldırıp, yerine kendi başını yaptırıp birleştiriyorlardı. Bizim döneme kırılacak bir şey kalmamıştı diyor. İlginç.
İlave ediyor. Antik şehirler üç bölümden oluşur. Akropol, Nekropol (mezarlık) ve Agora (tarım alanları) İngilizcedeki “tarım” anlamındaki kelime “agroculture” da bu kelime ile bağlantılı. En tepedeki alana Akropolis denir. Akro “uç” anlamında, polis ise “şehir” demek. Kamu binaları burada ve şehir buradan yönetiliyor. Kaleiçi yani. Kalenin önündeki sırtlarda zamanın zenginlerini evleri, villaları var. En aşağıdaki düzlük bölgede ziraat ile uğraşan halk ve kilise de halkın yanında.
MERMER VE KİREÇ TAŞI
Yine bir başka kazıbilimci arkadaş, en kaliteli kireç mermerden yapılır diyor. Mermer yataklarının etrafında mutlaka kireç ocakları da vardır diyor. Daha önce hiç duymamıştım. Yapay zeka Gemini'ye soruyorum. Biraz daha bilgi verir misin. Cevaplıyor:
Mermer, jeolojik olarak kireçtaşının (kalsiyum karbonat - CaCO3) yüksek ısı ve basınca maruz kalarak başkalaşım geçirmesiyle oluşmuş bir doğal taştır. Bu özelliklere haiz yerler deprem yaratan fay hatlarıdır. Yani mermerin ana bileşeni zaten kalsittir ve kimyasal olarak kireçtaşına çok benzer. Mermerin kendisi, kireçtaşının kristalleşmiş ve daha yoğun bir şeklidir. Mutfak ve banyo gibi mermer yüzeyler, sudaki minerallerden dolayı sıkça kireç lekesi tutabilir. Bu lekeler genellikle kireç çözücüler gibi asidik maddelerle temizlenmeye çalışılır. Ancak mermer asitlere karşı hassas olduğu için kireç çözücüler mermere aşınma ve matlaşma şeklinde zarar verebilir. Anlaşıldı. Bu arada ekipteki 60’lı yaşlardaki bir arkadaşımız emekli asker Hüsamettin Çatalbaş'ın kazıbilim (arkeoloji) öğrencisi olduğunu da zevkle buraya yazmak istiyorum. Merak ve öğrenme arzusu. Emeklilere…
KAZI ÇALIŞMALARI
Antik şehirler Kazılar Alaşehir Belediyesinin de desteği ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2023’de başlatılmış. Yeni kazılan ama henüz onarılmamış olan amfi tiyatro bir Roma Antolinler dönemi eseri. Hemen önümüzde sahne, ortada orkestra yeri ve karşıda seyirciler için tribünler. Sonra biraz daha tırmanıp zirveye varıyoruz. Ağaçların arasında 5x5 metre ebadında iki tane kare kazılmış çukur var. Bunlar kazı bölgelerinde keşif için yapılan uluslararası standartlarda işlemlermiş. Burada bir seyir yeri var. Bir arkadaş eskiden burası gazino idi diyor. Tepeden Alaşehir manzarası çok güzel. Şehri bile arkadaşlar gösteriyor; şu Şeyh Sinan Medrese ve camisi, şu Kurşunlu Han, şu Ulu Pazar cami. Topkale’den inerken yol üzerinde Kuvayı Milliye Müzesi (pembe bina), ilçe Halk Kütüphanesi ve Yunus Emre Derneği dikkatimiz çeken yer ve yapılar. Kuvayı Milliye Müzesinin 10 Kasım 2025 günü açılacağı bilgisi verildi. Yolumuzun önündeki Kurşunlu handaki itap fuarına uğradık. Topkale’ye çıkmayan arkadaşlarla buluşup yaya olarak Atatürk anıtının olduğu meydandayız. Anıtın önünden bir hatıra resim çekiliyoruz grup olarak. Tekrar yürüyerek 600-700 metre kadar mesafedeki Pideci Ali’de noktayı koyup dönüş yolundayız. 22.00 gibi Manisa’dayız. Herkes yorgun ama mutlu.
ALAŞEHİR KONGRESİ, ALAŞEHİR YANGINI VE GAR FACİASI
Alaşehir Kongresi, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında, 16 Ağustos 1919-25 Ağustos 1919 tarihleri arasında Hüseyin Hacim Çarıklı'nın önerisi ile Alaşehir'de toplanan mahalli kongredir. Kurtuluş mücadelesinin ilk defa organize edilmeye çalışıldığı kongrelerdendir. Batı Anadolu'da devam eden direnişin son durumunu gözden geçirmek ve teşkilatlanmayı tamamlayabilmek amacıyla toplanmıştır. Kurtuluş savaşında Yunanlılar çekilirken birçok şehir gibi Alaşehir’i de tamamen yakmışlar. Sadece 5-7 civarında yanmamış yapı kalmış. Yangın, 3 Eylül 1922 günü gazyağı ile 10 farklı noktada birden başlatılmış. Yangın taburundaki görevlilerin attıkları bombalar, yağlı paçavralar ve diğer yanıcı nesnelerle kısa zamanda genişledi. Yangın sırasında dükkân ve evlerde yağma başladı ve yangından kaçmaya çalışan siviller Yunan askerleri tarafından vuruldu. Türk kadınlarına tecavüz edildi. Yangından kaçmayı başaran ancak daha sonra bulunan 300 Türk kadınından bir kafile oluşturulur ve daha sonra bir makineli tüfek bölüğü tarafından idam edildiler. Sadece 80 tanesi dağlara kaçmayı başararak hayatta kalır. Olaylara dair hazırlanan bir müttefik raporunda 72 kadının diri diri ateşe atılıp 52'sinin öldüğü ve yangın külleri üzerinde şarkı söyleyerek oyun oynayan aklını kaybetmiş 14 kız görüldüğü bilgisi verilir. Tren İstasyonu'na sığınmış 300 Türk çocuk Yunan askerleri tarafından kurşuna dizilir. Yangını başlatan Yunan askerleri ve yerel Rumlardan bazıları esir alındıktan sonra Alaşehirliler tarafından linç edilmiş, diyor kaynak.
Selam ve saygılarımla. (08.11.2025, Manisa)
Notlar:
1. Bugün döndüğümüz Edirne 'de Ihlamur Akademi ile Trakya Üniversitesince ortaklaşa yapılan Halide Nusret Zorlutuna Sempozyumu harika geçti. Bir açık hava müzesi olan Edirne'yi 44 yıl sonra tekrar görmek heyecan vericiydi. Epeyce not tuttum. İnşallah yazacağım.
2. Sir William Mitchel Ramsay (1851-1939) İskoç asıllı bir arkeolog, tarihçi ve gezgindir. 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başlarında Anadolu’da yaptığı
araştırmalar sayesinde ün kazanmıştır.
3. W.Ramsay, özellikle Yeni Ahit (İncil’in Elçilerin İşleri bölümü) ile ilgili coğrafî ve tarihî doğruluk araştırmaları yapmıştır. Bu amaçla Anadolu’da ayrıntılı incelemelerde bulunmuştur. Başlangıçta Hristiyanlık metinlerinin tarihî doğruluğuna şüpheyle yaklaşırken, saha araştırmaları
sonucunda bu metinlerdeki coğrafî bilgilerin oldukça doğru olduğunu savunmaya başlamıştır.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum