Reklam
Reklam
Prof. Dr. Süleyman Sami İLKER

Prof. Dr. Süleyman Sami İLKER

[email protected]

ÖZBEK TÜRKÇESİ NASIL KOLAY ANLAŞILIR

21 Ekim 2025 - 09:23 - Güncelleme: 22 Ekim 2025 - 14:54

ÖZBEKİSTAN GEZİ NOTLARI (3. GÜN)

ÖZBEK TÜRKÇESİ NASIL KOLAY ANLAŞILIR

Özbek Türkçesi ile  Latin harfleriyle yazılmış bir yazı veya kelime ile karşılaşırsanız, onu Türkiye Türkçesine kolayca çevirip anlamak mümkün. O harfini A; A harfini E olarak anlayın, Mesela Oliy kelimesi, bizdeki Âli yani büyük anlamında. Babı Âli derkenki gibi. “Fan” kelimesinin de bizdeki “fen “olduğu da açık bu izahatla. J harfleri bizdeki C oluyor okunuş ve anlam olarak. CH, Ç; SH, Ş olarak okunuyor, İngilizcedeki gibi. Biz Özbekistan diyoruz, onlar neden Uzbekistan diyorlar diyorum eşime. Bizdeki O ve Ö onlarda daralıyor, U veya Ü oluyor, diyor.

Bu girişi yapmamın sebebi; bilgi şöleninin (sempozyumun) adı Türk Dünyası Modernleşmesi: Ceditçilik. Bunu Özbek Türkçesi ile; Türkiy Dunyoning Yangılanısh Jarayanları. Bunu doğrudan çevirirsek; Türk Dünyasının Yenileniş Cereyanları. Alt başlık olarak da “Turkiy Dunyada Jadidcilik; yani Türk Dünyasında Ceditçilik. Toplantıyı Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile özel Taşkent İktisat ve Pedagoji Ünivesiteleri  (Toshkent Iqtisadiyot ve Pedagogika Universiteti) bazı STK’ların (İzmir Azerbaycan Derneği / Ozorboyjon Fondi) ve Cedid Gazetesi (Jadid Gazetasi) ile Özbekistan Cumhuriyeti Yükseköğretim, Bilim ve Yenilikler Bakanlığının (O’zbekiston Respublikasi Oliy Ta’lim, Fan va Innovatsiyalar Vazirligi) desteği ile düzenlemişler. Bilgi şöleninin düzenleme kurulu eş başkanları Doç. Dr. Yılmaz Özkaya ve Prof. Dr. Marufjon Yuldashev (Marufcan Yoldaşev) bütün yükü sırtlayan insanlardı. Toplantılar önce iki gün olarak planlandığı halde, sonradan farklı salonlarda bir güne indirildi. Maksat gelen misafirlere Özbekistan’ın tarihî ve kültürel yerlerini gezdirmek. Toplantıya Türkiye’den 15-20 kişi kadar , Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan’dan  da tebliğle katılımlar oldu. Türkmenistan’dan bir tebliğ vardı ama son anda izin alınamadığı için oradan gelen olmadı. Saat 10.00’da otelin geniş konferans salonunda U harfi şeklinde düzenlenmiş ve arkaya doğru üç sıra bilim insanlarının katılımı ile açılış yapıldı.

ÜÇÜNCÜ RÖNESANSA DOĞRU

Özbekistan millî marşı okunduktan sonra, Cumhurbaşkanı Şevket Mirzayoyev’in bir konuşması yayımlandı video olarak. Akılda kalan ana mesaj cümle “3.Rönesansa doğru” ifadesi idi. Rönesans, kelime anlamı olarak “yeniden doğuş” demektir. İlki 9. ve 12. yüzyıllarda bu coğrafyada, yani Türkistan bölgesinde, Türklerin imanda öncü, rehber kabul ettikleri Maturidîlik çizgisinin akıl ile vahiy bilgisini esas alan ve yaşanan bilim zihniyeti dönemi; 1.Rönesans. O yüzyıllarda Avrupa Orta Çağın karanlıklarını yaşıyordu. Kilisenin despot ve acımasız yapısı toplumu Roma medeniyetinden, Orta Çağ karanlığına atmıştı. İkinci Rönesans ise; 14. yüzyılda İtalya’da başlayıp 16. yüzyılda Avrupa’ya yayılan, bilim, sanat, edebiyat ve düşünce alanlarında köklü değişim yaratan bir dönemdir. İtalya’da; Vatikan’ın yanında ve karşısında. Her şey zıddından beslenir, hız alır.

Özetle:

  • Rönesans; Orta Çağ’ın skolastik[1] (din merkezli) düşüncesine tepki olarak doğdu.
  • Akıl, deney ve gözlem öne çıktı; insan ve doğa merkezli bir anlayış benimsendi.
  • Sanatta Leonardo da Vinci, Michelangelo, Raphael gibi isimler; bilimde Kopernik, Galileo, Kepler gibi düşünürler ön plana çıktı.
  • Matbaanın yaygınlaşması, bilginin halka ulaşmasını sağladı.

Sonuç olarak, Avrupa’da modern bilimin, laik düşüncenin ve bireysel özgürlük anlayışının temelleri atıldı. Yani Rönesans, Avrupa’nın Orta Çağ karanlığından çıkıp yeniden akla, sanata ve bilime yönelmesidir.

Cumhurbaşkanı Şevket Mirzayoyev’in ülkesi ve gençliğe böyle bir hedef göstermesi de oldukça değerlidir. Ancak bunların sağlanması için bilim ikliminin, bilim insanlarının itibar görmesi, maddi ve manevi desteklenmesi gerekir. Bunun söylenmesi bile konunun önem ve farkındalığının bir işareti olup, ümit vericidir. İnsan ister istemez Ceditçilik dönemi Osmanlı okullarında okuyan Mustafa Kemal Atatürk’ü düşünüyor ve  ülkeye kazandırdıkları akla geliyor. Anadolu’da demiryolları, Sümerbank, Etibank, İzmir İktisat Kurultayı, art arda uçak fabrikalarının açılması, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Tayyare Cemiyeti, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi…Daha niceleriyle çağın şartlarını iyi anlayan ve bilimi önceleyen bu tercihler çok önemlidir. İnsanın olduğu yerde tabii ki hatalar da olur.

AÇILIŞ TÖRENİ VE OTURUMU

Özbekistan millî marşının söylenmesinden sonra kurucu rektör, mevcut rektör ve düzenleme kurul başkanlarının konuşmalarının ardından, başkanlık divanındaki tecrübeli, kıdemli ve akil hocalardan birkaçı konuştular Ceditçilik konusunda. Sonra diğer iki salonda oturumlar başladı, tebliğler okundu ve sorular soruldu. Tebliğlerin esas metinlerini daha önce göndermiştik. Basılacağı söylendi.
CEDİTÇİLER; MAHMUD HOCA BEHBUDİ VE GASPIRALI İSMAİL BEY
20.yüzyılın başında yaşamış, hatıralarına atfedilen bu toplantı için Özbek Türkü eğitimci, Türkistan'daki Ceditçilik cereyanının önderi, çağdaş Özbek kültürünün kurucusu kabul edilen, gazeteci-yazar Mahmud Hoca Behbudi (1875-1919'da öldürüldü), Kırımlı İsmail Gaspıralı ve Özbek aydın Abdurauf Fıtrat'a yapay zeka üzerinden katılımcılara hitap eden görüntülü birer kısa video konuşma yaptırıldı. 100 yıl sonra onların yolunu araştıran bir Türk dünyası akademisyenler topluluğuna hitap edebilmeleri sanal ile gerçekliğin içiçe halini göstermesi yönünden de ilginçti.

ÖZBEK CEDİTÇİ ABDURAUF FITRAT
Abdurauf Fıtrat (Asıl adı Abdurrauf Abdurrahimoğlu, 1886-1938) 20.yüzyıl Özbek edebiyatının, bilim ve medeniyetinin en büyük temsilcilerinden ve Türkistan Cedîdcilik hareketinin önde gelen fikir ve siyaset adamlarından biridir. 1886 yılında Buhara'da doğdu. Medrese eğitimi aldıktan sonra 1909 yılında eğitim için İstanbul'a geldi ve Türk Edebiyatı ve Türk Tarihi okudu. Türkistan'daki Cedîdcilik (yenilikçi, ıslahatçı) hareketinin önemli liderlerinden oldu. Genç Buharalılar anlamına gelen Yaş Buharalılar (Yeni Buharalılar) cemiyetine katıldı ve cemiyetin liderliğini de yaptı. Buhara Halk Cumhuriyeti'nde Ekonomi başkanı ve Millî Eğitim Bakanı gibi önemli görevlerde bulundu. Türk Birlikçi, Turancı suçlamalarıyla Sovyet Rusya döneminde 1937'de tutuklandı ve 1938 yılında kurşunlanarak idam edildi.

Sema Barutçu Özönder / Dilci, DTCF, Prof. Dr.

Kırımlı İsmail Gaspıralı’yı anlattı. Dilde, fikirde, işte birlik ülküsünü. Rus Çarlık İmparatorluğu zamanında; 19.yüzyıl ortaları ve 20.yüzyıl başlarında, dil, milli mefkûre ve milli eğitim konularındaki görüşleri ve faaliyetleri çok önemlidir. İttihat (birlik) için; halk bunu istiyordu. Sıradan ve sade halk buna hazırdı. Sadece yolbaşçıların himmet etmesi halinde halk yürüyecek, destek verecektir, diyor konuşmacı. Halen bölgede var olan Cedit (Jedid) adlı bir gazete etrafında bir grup aydın o çizgide kültürel ve fikri faaliyetler yürütüyorlar.

İsmail Türkoğlu / Tarihçi, Prof. Dr.

Ceditçilik bağımsızlık demektir. Bugün Türk devletleri diye bir gerçek varsa, o günün Ceditçilerine borçluyuz diye konuşmaya başladı. Onlar olmasaydı bu halklar hala Rusya’ya bağlı olarak var olacaklardı, halen. Doğu Türkistan’dan Kırım’a, Tataristan’dan Azerbaycan’a, Batı Türkistan bölgelerine 5000 kadar modern okulun açılması para ister, öğretmen ister, öğrenci ister. Bu bir avuç zengin (baylar) 1784’den itibaren Tatar mirzaları Rus asilzadeleri ile çıkarılan bir kanun ile eşitlendiler. Türkistan’dan Avrupa’ya hammadde ve mamul madde ticaretini geliştirdiler. Bu okullarda dil bilen kendilerinden insan yetiştirmeye çalıştırlar. İlk zamanlar[2] Tatarlarda bile Rusça öğrenen sayısı sınırlı idi. Ruslar direnç gösterseler bile engel olamadılar. Aydınlar, tüccarlar ve halk toplumun kalkınması ve gelişmesinin ancak iyi eğitim ile olacağını anladılar. Eğitim ve okullar konusunda Rus devletinin hiçbir katkısı olmadı. Bu tüccar zenginler öğretmenlerin maaşlarını karşıladılar, masraflara destek oldular. Sadece tutucu mollalardan direnç geldi, bir zaman. Ruslar, Stalin döneminde (1937-38’de) 500’den fazla Özbek aydınını katlettiler.

İbrahim Maraş / İlahiyatçı, Prof. Dr.

İslam’ı yeniden düşünmek, yeni bir din dili kurmak açısından Ceditçilik akımı önemlidir. Türk’ün genlerinde birlik ruhu var. Ruslar bütün aydınlarını öldürse bile, bir kişinin kalması tekrar Ergenekon için yeterlidir. Batı Türkleri de çok acı çektiler. Din dilinin Türkçe olması çok faydalı olmuştur dini anlamak için. Bir Tatar bayı (zengini) Almanya ile ticaret yapıyor, orada büro açıyor. Ama yabancı dil bilen eleman sıkıntısı yaşıyor. İş genişliyor, Çalıştırmak için yabancı dil bilen Türk-Tatar eleman bulmakta zorlanınca Yahudileri işe alıyor. Ondan sonra ise işi batıyor. İsmail bey bu kişinin adını da verdi ama kayda alamadım. O zamanlar Türkistan’da çok sıkı bir dinî yapı vardır. Aşılması zor engeller olur bazen. Ruslar bu yapılarla işbirliği yapıyor. Okullar için, önder gidince okul maalesef kapanıyor. Okullar ve buradaki eğitim içtihat kapısı, miras ve kadın hakları konularında ön açıyorlar. Dönemin mollaları Maturidî’nin yaptığının zıddını yapmışlar. Din hayatın kendisidir derler. Kültürel ve milli kimliğe, örfe uygun yorumlar yapılmış. Maturidilik tutarlılık, evrensel kapsayıcılıktır. 9-12. yüzyıllarda dünyadaki büyük aydınlanmanın merkezi Türkistan coğrafyasıdır. İbni Sinalar, Harezmîler, Farabiler hep o asırların ve coğrafyanın ürünleridir. Toplumlar aklı ve vahyi, bilginin kaynağı olarak doğru değerlendirmezlerse, sonuç ya Arap kültürünü İslam sanmak ya da Batı kültürüne ram olmaktır. Taassup için de “dini paket program olarak görmektir” diye tanımlıyor konuşmacı. Ceditçilik; hayatı, dini yeniden yorumlayıp, manevi ve kültürel konuları birlikte geliştirip, taassuplardan kurtulmak için çok değerlidir. Dinin akademi öğrenimini sağlamak gerek. Eski, bilinen skolastik medrese tarzı toplumu 100-150 sene geriye, hatta daha da geriye götürür. Osmanlı bu hakikati 1850’lerde fark etti. Medreseler yüzünden başaramadı. İlahiyat fakülteleri düzeyinde böyle ortak toplantılar henüz yapılamıyor. Ancak Türkistan coğrafyasında bizdeki gibi İlahiyat fakültesi benzeri yapılar başladı. Onun için ümitvarız, diye ekliyor konuşmacı. Sema Barutçu hanım ekliyor; Maturidi’yi çıkaran bir millet yenilerini de çıkarır.

Nazım Muradov / Dilci, Dr. Öğr. Üyesi

Azerbaycan, Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve şimdi de Özbekistan arasında çalışıyor. Türk dili ve lehçeleri, özellikle Kıbrıs Türk ağzı üzerine çalışmalarıyla bilinir. Diyor ki; medreselerde bozulma Osmanlı devletinin en güçlü olduğu Kanuni zamanında başlamış ama sonuçlarını sonraki zamanlarda hissettik diyor. Usulü Cedid (yeni usul) mekteplerinin Ceditçilik aslında Osmanlı padişahı 3.Selim’in medreselere hendese (geometri), resim derslerinin konması ile başlamıştır denebilir. Subayların Fransızca öğrenmelerine izin de o dönemde olur. Bir konuşmacının ifadesi "Ermenilerde Ceditçilik bizden önce başlamıştır" diyor.

MANİSA’DA ŞEMSİ İRFAN (İRFAN GÜNEŞİ) MEKTEBİ
"Ermenilerde Ceditçilik bizden önce başlamıştır" sözünü anlamaya çalışırken; Anadolu ve Osmanlı coğrafyasında ABD’nin açtığı sayıları 400’ü bulan okullara sadece gayrimüslim çocukları alındığını hatırlıyoruz. Ermenilerde hem nitelik artışı hem de milliyetçilik akımları başlamış, gayrimüslimlerde. “Ermeniler, özellikle Rum ve Türklerin Usulü Cedid okulu açmalarına karşı çıkmışlardır, engel olmaya çalışmışlardır hep.” Bu konuya benim de bulunduğum salonda, Erciyes Ü.de çalışan Gaffar Mehiyev’in tebliğinde vurguladığı “engel olmaya çalışmak” görüşü kafamda ışık çakmasına yol açıyor. Tebliğimde anlattığım Manisa’da Usulu Cedid ayarındaki Mehmet Cevdet Çelebi’nin sahibi olduğu ve Kazanlı Dr. Mehmet Hüsnü beyin destek verdiği Şemşi İrfan (İrfan Güneşi) adlı okul aklıma geliyor. Üç kez yakılmasının failleri için; yeniliğe karşı çıkan mollalar dense de -ki failler belli değildir, en azından benim bir bilgim yok- arkada bunları azmettiren başkaları da var olabilir mi, diye düşünmeden edemiyorum. Biz hep sahneyi veya vitrini görüyoruz. Çünkü Manisa’da da bir Ermeni nüfus vardı. Gezi notlarının arasına konu ile ilgili böyle “ekler” ister istemez giriyor.

TEBLİĞİM

Konular çok güzel, çok önemli ve değerli idi. Türk dünyasında ortak hareketin kültür alt yapısı böyle faaliyetler ile güçlendiriliyor. Akşam 20.00’ye kadar sürdü çift salon halinde. MCBÜ’den 6-7 kişi vardık. Ben de “İdealist Bir Doktor: Kazanlı Doktor Hüsnü Bey, Ailesi ve Manisa” adlı bir tebliğ sundum. İlgi gördü. Bu arada bu konu ile daha önce de ilgilenen ve tarihistan.org’da makalesi yayımlanan Manisalı Erkan Akbalık beye de selam olsun. Amatörlükte bir heyecan vardır daima. Erkan bey de bir akademisyen kadar konulara ilgili, bilgili ve âşıktır. Toplantıda hekim kökenli tek kişi bendim. Tabii ki bu konu ve seyahat; alanın hocalarından eşimin “Özbekistan’a birlikte gidelim, sen de bir tebliğ hazırla” teklifi ile hayat buldu. Yoksa haberimiz bile olmazdı, muhtemelen. 6 Ekim Pazartesi günü açılış töreni ve oturumundan sonra iki salonda tebliğler okunmaya başladı. Beni tebliğim Azerbaycanlı Mehmet Emin Resulzade[3] salonunda, oturum başkanı Gaffar Mehdiyev’in Ceditçilik ve Ermeni Modernleşmesi başlıklı konuşmasından hemen sonraydı. İlgi ile dinlendi, sorular oldu.

CEDİTÇİLİK ÖNCE OSMANLI DEVLETİNDE BAŞLADI

Benden sonraki konuşmacı Başkent Üniversitesinden asker kökenli bir tarihçi, Doç. Dr. Halil Özcan beyin; “Osmanlı’da Cedit Hareketi” başlıklı konuşması ilgimi çekiyor. Ceditçilik aslında ilk kez Osmanlı’da başlamış, sonra Rusya ve Türkistan bölgesine yayılmış. Dinlerken birkaç satır not aldım ama yetmedi. Kendilerinden metni rica ettim. Sağ olsunlar gönderdiler. Orada[4] özetle:

“Cedit” (yeni) ve “Ceditçilik” (yenileşme / yenilikçilik), özellikle medreselerdeki durağan ve skolastik eğitime tepki olarak ortaya çıkmıştır. Rönesansın ortaya çıkışı gibi. Osmanlı’da medreselerin bilimsel düşünceden uzaklaşması, eğitimde ve toplumda gerilemeye yol açmış, bu durumu düzeltmek için “Usûl-i Cedid” yani “yeni eğitim yöntemleri” benimsenmiştir. III. Selim’in bütüncül yenileşme programının adı Nizamı Cedit’tir. 1854 doğumlu Gaspıralı’nın bu konuda somut çalışmaları 1882-1883 yıllarında başlar. Lâle Devrinden başlayan Osmanlı Devletinin yenileşme ve ıslahat çabaları, kesintiler olsa da sürebildi. Gasprıalı’nın usûl-i cedidi başlattığı yıllarda Osmanlı yenileşmesi, 1881’de doğan Mustafa (Kemal Atatürk)’yı yeni usulde eğitecek tecrübeye de sahipti. Cedit okulları ile birlikte Osmanlı Devletinde Arapçanın, Türk dünyasında da Arapça ve Rusçanın tek öğretim dili ayrıcalığına son verildi. Yenileşme ilk olarak askerî alanlarda görülmüş, III. Selim’in Nizam-ı Cedid reformları, Hendesehane ve Mühendishaneler gibi modern okulların açılmasıyla devam etmiştir. 19. yüzyılda Tanzimat Dönemi’nde bu hareket sivil eğitime de yansımıştır. Bu dönemde Batı özellikle de Fransa örnek alınmış, eğitim kurumları Fransız sistemine göre düzenlenmiştir. Atatürk, bu yenilikçi eğitim geleneğinin ürünüdür. Öğrenimini modern mekteplerde almış, akıl, bilim ve eleştirel düşünceye dayalı bir eğitim ortamında yetişmiştir. Osmanlı yenilikçileri medrese ve kadimcilerle mücadele ederken, Türk dünyası ise Rus Çarlığı ile kendi medrese ve kadimcilerini karşısında buldu. Sonuçta, eğitim sisteminde yetersiz kalmış olan gelenekçi ders araç ve gereçleri ile öğretim içerik ve metotları yerine medrese avlusu dışında, çağdaş ve daha etkili olanakları kullanmayı ifade eden yenileşme ya da cedid hareketi ortaya çıktı. Osmanlı Devleti yenileşme hareketi, devlet içerisinde ulemanın ve onun desteklediği grupların karşı çıkmasına rağmen yine de yenilikçi devlet adamlarının çabalarıyla ve devlet gücüyle ortaya çıktı. Bu durum Osmanlı Devletinde, mektep-medrese ve yenilikçi-gelenekçi çatışmasına neden oldu.

TÜRK DÜNYASINDA CEDİDÇİLİK

Türk dünyasında ise Gaspıralı İsmail Bey, Osmanlı yenileşme çabalarından ve Avrupa’daki reform hareketlerinden etkilenerek Kırım’da “Usûl-i Cedit Mektepleri”ni kurmuş, eğitimde modernleşmeyi başlatmıştır. Bu okullar, Türk toplulukları arasında millî kimliği ve modern bilinci güçlendirmiştir. Sonuçta, Osmanlı yenileşme hareketleri hem Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün fikir ve düşünce temellerini hazırlamış, hem de Rusya ve Türkistan (Orta Asya) Türkleri arasında modernleşme ve uyanışın öncüsü olan Cedit hareketine yön vermiştir. 5000’den fazla okulun açılmasının çok büyük bir mali kaynak gerektireceği açıktır. Çarlık Rusya’sı bunu hiç desteklemedi. Osmanlı devletinin de destek vermesi mümkün değildi. Ceditçiliğin Osmanlı devletinde başlamış olması da kurumsal büyük bir devlet yapısının oluşu ile izah edilebilir. Bu nedenle bizde bu daha erken ve kolay olmuş ama üst üste yedi düvele[5] karşı verilen mücadele, istenen başarıya engel olmuştur.

UFA MÜFTÜSÜ NE DİYOR?

Rızaeddin Fahreddin 100 küsur yıl önce Ufa'da müftülük de yapmış, medrese eğitimi de almış bir kişi. O zaman da “Kadimci Cedidçi tartışmaları” var. Kadınlar, kızlar eğitim almalı fikrine bir şekilde karşı çıkanlara; onlar usulü cedid mekteplerini görüp çocukların neler öğrendiklerini ve nasıl eğitildiklerini görselerdi karşı çıkmazlardı diyor. Kırım Tatar Türkçesi ve Kazak Türkçesi üzerine çalışan genç bir bayan Türkoloji çalışan hanım, buraya Kazakistan'daki bir toplantıya katılarak geldim. Kitapçılarda cedidcilik dönemini konu alan tarihi ve edebi eserlerin basıldığında gördüm. Burada bir kitapçıya gidemedim ama gidenler Özbekistan'da da bu tür eserlerin artık mevcut olduğunu söylediler, diyor. Benim bölgedeki Türk devletlerinin konuyu destekliyor herhalde sözüm üzerine bunları aktarıyor. Türkiye'de ise aksi yönde tartışmaların olmasına maalesef şahit oluyoruz diyor. Katılıyorum. 

Selam ve saygılarımla. (21.10.2025, Manisa)

(Devam edecek)


[1] Skolastik düşünceOrta Çağ Avrupa’sında kilise öğretilerine dayanansorgulamayı yasaklayan bir felsefe ve eğitim anlayışıdır. Kısaca: Her bilginin kaynağı Tanrı ve kutsal kitap (İncil) kabul edilir. Akıl ve deney ikinci plandadır; insanın kendi düşüncesiyle gerçeğe ulaşması hoş görülmez. Öğrenciler, öğretmenlerin ve din adamlarının söylediklerini sorgusuz kabul eder. Amaç yeni bilgi üretmek değil, inancı güçlendirmektir. Mesela; “Dünya evrenin merkezindedir; çünkü Tanrı öyle istemiştir.” demek skolastik bir düşüncedir;
buna karşı “Gözlem yapalım, ölçelim, dünya mı dönüyor güneş mi?” demek bilimsel düşüncedir. Yani skolastik düşünce, din merkezli, dogmatik (değişmez kurallara dayalı) bir anlayıştır.

[2] Tataristan’ın Rusların eline geçmesi, 1552 yılında gerçekleşti. Olayın tarihi, Kazan Hanlığının Rus Çarı IV. (Korkunç) İvan tarafından fethedilmesi ile başlar. Bu fetihle birlikte Tataristan, Rus hâkimiyetine girmiştir.

[3] Mehmet Emin Resulzade (1884 – 1955)Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesinin önderi, siyasetçi, yazar ve düşünürdür. Azerbaycan halkının hafızasında “Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez!” sözüyle anılır. Genç yaşta gazetecilik yaptı; hürriyet, milli kimlik ve Türk birliği konularında yazılar yazdı. 1911’de kurulan Müsavat Partisi’nin (Eşitlik Partisi) kurucularındandır. 1918’de Osmanlı’nın da desteğiyle kurulan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin (ADC) kurucu lideri ve ilk meclis başkanı oldu. Bu devlet, Türk ve İslam dünyasının ilk demokratik cumhuriyeti sayılır (28 Mayıs 1918). 1920’de Bolşevik işgaliyle Azerbaycan Sovyetleştirildi. Resulzade Türkiye’ye ve Avrupa’ya sığındı. Hayatının sonuna kadar Azerbaycan’ın bağımsızlığı için çalıştı; Polonya, Almanya ve Türkiye’de yayınlar yaptı. Ölümünden sonra Ankara Cebeci Asrî Mezarlığı’na defnedildi.

[4] Özcan, H. (2022). Osmanlı Devleti Yenileşme Çabalarının Atatürk’ün Eğitimine ve Türk Dünyası Cedit Hareketine Katkısı. Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Dergisi7(1), 247-296. https://doi.org/10.32321/cutad.1071160

 “Yedi düvel” deyimi, eski Türkçede “yedi devlet” ya da “bütün dünya devletleri” anlamında kullanılır. “Düvel”, Arapça “devletler” kelimesinin çoğuludur. Dolayısıyla “yedi düvel”, kelime anlamıyla “yedi devlet” demektir ama mecaz olarak “tüm büyük yabancı güçler, bütün dünya milletleri” anlamına gelir. Osmanlı döneminde, özellikle Kurtuluş Savaşı sırasında “yedi düvele karşı savaştık” denirdi. Bu söz, Osmanlı’ya veya Türkiye’ye karşı birleşen büyük Batılı devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Rusya, vs.) temsil ederdi. Kısaca: Yedi düvel; bütün düşman devletler, tüm dünya milletleri (özellikle Osmanlı’ya karşı olanlar).

 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum