Yurttaşlık Üzerine Kısa Notlar I: Antik Yunan'da Yurttaşlık Temelinde Demokrasi ve Özgürlük Üzerine - Yazan: NURİ CİVELEK

Yurttaşlık Üzerine Kısa Notlar I: Antik Yunan'da Yurttaşlık Temelinde Demokrasi ve Özgürlük Üzerine - Yazan: NURİ CİVELEK
18 Kasım 2020 - 22:46

Antik Yunan’dan günümüze değişik çağlar ve coğrafyalarda farklı tezahür ederek ulaşmayı başaran yurttaşlık statüsü, hem tasavvur edilen bir ideale ve hem de yaşanan vakıaya işaret etmektedir. (Üstel,1999:51) Yurttaşlığın trajedisi yahut diyalektiği tarihsel olarak hep zaman ve mekan temelinde bir dışlama ve dahil etme keyfiyeti  ve bunun yanısıra yer küre üzerinde insanları hatta hayvanlara ve çevreye açma  idealizmi olarak ele alınmaktadır. (Yeğen,2005:72) Sosyo-politik bir kimlik biçimi olarak yurttaşlık çok kere rekabet halinde zaman zaman da uyum içinde varlık gösterdiği kimlik biçimleri; feodalite, monarşi, tiranlık ve ulus ile birlikte varolagelmiştir. (Heater, 2007:9)

Platon ve Aristoteles’e göre, övgüye değer taraflarına rağmen Spartait yurttaşlık, sınıf ruhunu askerî müfredatla sağlayan, gençleri kuvvetli gözüken helotları tehdit oluşturmadan öldürmek üzerine yetiştiren  acımasız krypteia yüzünden hoş karşılanmamaktaydı. İlk numune olmasına rağmen, entellektüel ve sanat faaliyetlerine mesafeli durmalarına bağlı olarak tek bir siyaset kuramcısı çıkaramamakla malul olmaları da Spartalıları yurttaşlık literatüründe müspet bir yere sahip olmaması neticesini vermiştir. Meselâ, Antik Yunan’da siyaset üzerine yazan iki güzide filozof; Platon ve Aristoteles Atina menşeilidir. Bu yüzden  tarihin takallüb ve  tagayyüre gebe olması -belki de başka birşey olmaması- dikkate alınarak, tarihsel olarak yurttaşlık kavramı, klasik Yunan polis’lerinin gelişimine bağlı olarak temayüz etmiştir denebilir. (Üstel 1999: 53, Kadıoğlu 2008: 122)

Antik Yunan polisleri bir -bazen birkaç- kent merkezinden (asty) ve perifesindeki kırlardan (khora) oluşan yalnızca siyasî, sosyal değil; dinî, askerî ve iktisadî bütünlük arzeder. Polisler, kabileleri mal mübadelesi için pazar etrafına toplanmaları sayesinde teşekkül etmeye başlamış ve zamanla pazarın emniyeti için etrafı surlarla çevrilmesine rağmen ticaret ve zanaatle iştigal edenlerin sayısı arttıkça sur dışına taşma istidadı göstermiştir. Sur içi akropolis, pazar yeri ise agora olarak adlandırılmış daha sonraları pazar yeri -agora- mal mübadelesinin yanısıra siyasî faaliyetlerin icra edildiği mekân durumuna gelmiştir.

Polis, tekemmül ettikçe koruyucu tanrısı bulunan, iktisadî ve siyasî olayların cereyan ettiği ve halk meclisinin toplandığı agorası olan, surlarla çevrili ancak sur dışına da taşan mahalleleri ve tarım faaliyetlerinin yer bulduğu, çok kere de limana sahip küçük ölçekli siyasal birlik durumuna gelmiştir. Antik Yunan hakkında filozofların, şairlerin, oyun yazarlarının eserleri gibi günümüze doğrudan ulaşan kaynakların kısm-ı azamı Atina hakkındadır, diğerleri hakkında yeteri kadar bilgi sahibi değiliz. Atina, soyluların tefecilikle küçük çiftçilerin topraklarını ele geçirdikten sonra topraklarını kaybeden çiftçileri ağır şartlar altında çalışmaya veya köle olarak satılmaya  zorladıkları tarihlerde krallar M.Ö. 8. yüzyıldan itibaren ortadan kalkmaya başlamıştır. Atina’nın idaresi, kanunların yazılı olmaması ve yalnızca soylular tarafından bilinmesinden dolayı keyfi ve ceberruttu. Hoşnutsuzlukları giderek artan çiftçiler, tüccar ve zanaatkarların isyanının önünü almak üzere örf ve âdetler Drakon Yasaları(M.Ö 621) tarafından yazılı hale getirildi. Drakon Yasaları, aristokrasinin halk üzerindeki nüfuzunun ifadesiydi. Kanunlar huzuru sağlamak yerine köylü ve tüccarlar ile soylular arasındaki ihtilafı derinleştirdi ve soylulara dışında kalanları birlikte hareket etmeye sevk etti. Halkın soylu ve zengin sınıfından çıkan ve yoksulları gözeten tutumları ile tiranlar çağı hem soyluları hem ticaret ve zanaatla uğraşan orta sınıfı rahatsız etti. M.Ö.7.ve 6.yüzyıllarda görülen tiranlar çağı demokratik dönem öncesinde geçiş dönemi olarak yer aldı.

Atinalılar, M.Ö.494  yılında kendisinden devletin içine açmazdan kurtarmak üzere Solon’u arkhon (devlet başkanı) seçtiler. Solon Yasaları yurttaşları soyluluk değil, fakat servetlerine göre dört sınıfa ayırdı ve her sınıfa varlıklarına göre vazife veren bir düzen getirdi. Ancak çiftçilerin borçları silinerek azat edilmesine ve aristokratların nüfûzu sınırlandırılmasına rağmen Atina’nın yarasına neşter vurulmuş ancak nekahat dönemine olarak demorakratik dönemin işareti Kleisthenes reformları (M.Ö. 506) beklendi. (Uygun, 2003: 14-104)

Atina demokrasisinin arka plânında siyasî bakımdan müstakil ve dolayısıyla çok parçalı bir manzara arzeden Pers tehdidine karşı Antik Yunanistan polisleri ittifakı yer alır. Atina demokrasi, ittifakın Pers tehdidinin bertaraf edilmesinin akabinde kısmî ayrılıklara rağmen Attik-Delos Birliği olarak devam eden ittifak, polislerin müstakil olarak var olma alışkanlığına ek olarak  Atina’ya katılma payları ödeme güçlüğü ve Atina’nın kendi ticarî menfaatleri istikametinde müdahalesine maruz kalması dolayısıyla Peloponnes Savaşı (M.Ö.431-434)ile çatırdamaya başlamıştır. Kısaca, Kleisthenes reformlarıve Makedonyalıların hakimiyeti altına girdikleri Lamia savaşı (M.Ö.322) arasındaki yaklaşık iki yüz yıllık dönem demokrasi olarak adlandırılmıştır.(Bican,2008: 1-34)

Yurttaşlık, Antik Yunan’da imtiyazlı bir gruba aitti; kadınlar, çocuklar, köleler ve metoikoslar(yabancılar) yurttaş değildi.Yurttaşlık bünyesinde sosyo-ekonomik bakımdan farklılaşan dört sınıf (büyük toprak sahibi soylular, ticaret ve zanaatle uğraşan orta sınıf, küçük toprak sahibi köylüler ve toprağı ve düzenli işi olmayan işçiler) söz konusuydu ancak sömürülen yurttaş, sömürülen  köleler  temelinde bir ayrım yurttaşlığa temel teşkil etmez, çünkü yurttaşlar arasında her daim hiçbir mal varlığı olmayan emeğini satarak geçinenler de mevcuttu. Yurttaşlık literatüründe, Held, Parkinson ve J.J. Roussesau’nun ‘Atina yurttaşlığının kölelik sayesinde ayakta kalabildiği’ne dair tespitlerine karşılık yurttaşlığın çalışmayan ve köleler sayesinde ayakta duran bir müessese olmadığı ve aslında köleliğin bir yönetim biçimi tayin etmede tâli rolü olduğu yolunda iyimser tespitler de yer almaktadır. (Uygun, 2003:52)

Antik Yunan’da yurttaşların tabiî olarak üyesi olduğu harp, sulh ve vergi kararını veren Halk Meclisi; Eklesia, demokrasinin temel müessesidir. Eklesia‘nın yanı sıra Beşyüzler Konseyi ve Halk Mahkemesi denen teşri (yürütme) ve kaza(yargı) işlerinin yurttaşlar eliyle yürütüldüğü, -faaliyet alanı büsbütün ayrışmamış dolayısıyla kuvvetler ayrılığının dışında çalışan zaman zaman iç içe geçmiş- yardımcı müesseseler vardı. Atina demokrasisinde makam ve mercilere atanacak kişilerin belirlenmesinde ihtisas aramazdı,  kura ve sıra nadiren de seçim usülune başvurur yani yuttaşların tamamı yurttaş hayatına anlam kazandıran faaliyetlere katılmasını teşvik ederdi. Max Weber tarafından modern devletin karakteristiği olarak kabul edilen siyasî müesseseler ve kamusal faaliyeleri yürütmeyi meslek edinmiş bürokrasi teşekkül etmemişti, yani devlet-cemiyet ayrışmış kavramlar olmaması devletin yurttaşlar dışında yahut üstünde varlığı olmadığı anlamına gelmektedir. Sartori,“Eski Yunanlılar devleti bizim düşündüğümüz gibi düşünmüş olsalardı dahi ‘demokratik devlet’ kavramı onlara terimler arasında bir çelişki var gibi görünecekti.Yunanlılar açısından demokrasiyi belirleyen özellik devletsiz olmasıydı. Demokrasinin polis’in öbür olası yönetim biçimlerinden çok daha fazla devletsiz olarak düşünüldüğü söylenebilir.” (Sartori,1993:302, aktaran Uygun, 2003:81) diyerek adeta devletin saydam-kavranamaz niteliğine işaret etmekteydi. Öte yandan Atina demokrasisi yüz yüze cemaat temelinde gelişmiştir: Platon’un Meneksenos‘ta Perikles’in ağzından “Bizim yönetim biçimimizin temeli, bütün yurttaşların eşit koşullar altında doğmuş olmasına dayanır.Başka devletlerin halkı, türlü yerlerden gelmiş çeşitli soylardandır;bu çeşitlilik yönetimlerinde de görülür, bunlar ya tiranlık ya da oligarklıktır…”  diyerektürdeş sosyal yapının demokrasinin işleyişindeki önemini vurgulaması, Schmittyen demokrasinin(*) politik mantığı olarak işlediğihomojenliğin merkezi rolünü tedai ettirmektedir.

Özgürlüğün İki Yüzü Üzerine Kısa Bir Dokunuş; Antik-Modern

Arendt, İnsanlık Durumu adlı eserinde Antik Yunan’daoikos’un (hane/ocak), zaruret ve sınırlılık, -hatta yoksunluk- alanını temsil ederken, polis’in özgürlüğün ve devamlılığın alanı olarak tanımlandığına dikkat çeker. Eşyanın tabiatı muktezasından zaruretlerin hakim olduğu için eşitsiz münasebetler doğduğu oikos alanının özgürlüğün yatağı olamayacağı, özgürlüğün ancak zaruretlerden sıyrılabilmekle yani ne yönetici ne yönetilen ayrımına gidilmeyen hep birlikte yurttaşlık denen kollektif ruha katılmakla dolayısıyla kamusal alanda mümkündür.(Arendt,1994: 304-308; Yılmaz, 2010)  Benjamin Constant’ın antik özgürlük-modern özgürlük kavramlarının sırasıyla kamusal faaliyete katılma ve devletin müdahale etmediği hususî(özel) alanda(private sphere) hareket etme olarak anlaşılması gerektiği düşüncesi(**)dikkate alındığında kamusal alan, Antik Yunan’da özgürlüklerin beşiğiydi.(Kartal, 2010:13)Kamusal alandaki faaliyetlere katılma özgürlükle eşdeğerdi,yani siyaset kendi içinde iyiydi ve antik çağdaki anlamıyla insanı özgürleştirmekteydi. Atina’da kamusal meselelerin, şahsî menfaatlerin gölgesinde kalmamasını sağlayan bir yurttaşlık erdemi (civic virtue) yurttaşlar arasında yaygındı. Kısacası, özgürlük, modern zamanlarda olduğu gibi özel alan teneffüs edilen bir olgu ve devletin müdahale edemediği bir alan olarak telakki edilmekten  ziyade kollektif bir olguydu.

______________________________

(*) Carl Schmitt’e göre; varolan her demokrasi, sadece eşitlerin eşit olması değil ve aynı zamanda eşit olmayanlara da eşit olmayan bir biçimde davranılması esasına dayanır. Demokrasi demos‘a ait olanlar ve olmayanlar üzerinden tanımlandığı için eşitsizlik de mevcut olabilir. Demokrasi, önce homojenliği ve sonra da –ihtiyaç duyulduğunda- heterojenliğin yok edilmesine icap ettirebilir. Bkz. Schmitt, Carl.,Parlamenter Demokrasinin Krizi(2006)., Ankara, Dost

(**) Modernite ile birlikte kamusal alanın çökmesi üzerine Arendt, Sennett, Habermas v.s.‘ninliteratüre ciddi katkıları, yurttaşlığın serencamında ilk safha; Antik Yunan dönemi ile sınırlandırılmış bu çalışmada yer almamakla birlikte daha sonra etraflıca ele alınacaktır.

Kaynakça:

  • Heater, Derek (2007)Yurttaşlığın Kısa Tarihi. (Çev. Meral Delikara Üst). Ankara: İmge
  • Kadıoğlu, Ayşe, Vd. (2008)Vatandaşlığın Dönüşümü Üyelikten Haklara. İstanbul: Metis
  • Uygun, Oktay (2003) Demokrasinin Tarihsel, Felsefî ve Ahlakî Boyutları. İstanbul: İnkılâp
  • Arendt, Hannah. (1994) İnsanlık Durumu.(Çev. B. S. Şener). İstanbul: İletişim
  • Kartal, Filiz ( 2010) “Dışlayıcı Bir Kurum Olarak Yurttaşlığın Evrimi: Polisten Küresel Düzene”. Yurttaşlık Tartışmaları Yeni Yaklaşımlar. Ed. Kartal, Filiz. Ankara: Todaie
  • Şahin, Bican (2008) “Demokrasi Teorisinde Güncel Tartışmalar”.Liberal Demokrasinin Temelleri. Ed. Şahin, Bican. Ankara: Orion
  • Yeğen, Mesut(2005) “Yurttaşlığın Diyalektiği, Yurttaşlığın Trajedisi” Amme İdaresi Dergisi.,C.38,S.1
  • Yılmaz, Zafer (2010)”Hannah Arendt’in Özgürlük Anlayışı.” Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,. Web. 10.08.2013. [http://edergi.atauni.edu.tr/index.php/sbed/article/view/404]

Türkyorum

www.turkyorum.com

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum