Yol, türkü ve hikâye
Hakkı Yanık'ın Mehmet Şeker'in "Geçti Dost Kervanı" kitabı üzerine yazısı: Yol, türkü ve hikâye Mehmet Şeker’in insana ve hayata dokunan hikâyeleri bizi ‘uzun ince’ yollara oradan da ‘içli’ türkülere sürüklüyor.
Pilli radyomu hafif ses açtım. TRT Türkü. İncebelli bardağa çay doldurdum. (Bazıları nasıl oluyorsa çay aldım diyorlar.) Pencereyi soluma alıp oturdum. Çayın buğusuna Sabahat Akkiraz’ın duru sesi karışıyor: “... güzel sevdası serimde tüter...” Çaydan bir yudum içiyorum.. Önümde bir sehpa, sehpanın üstünde bir kitap: Geçti Dost Kervanı.
Gazetemizin usta yazarlarından Mehmet Şeker, gazeteciliğinin yanısıra şairliği, dergiciliği ve radyoculuğu ile tanınır. Şeker’in Dem Dem Demokrasi (şiir) ve Muhalif Tebessüm adıyla yayımlanmış iki eseri vardı. Bunlara, pandemi günlerinde Geçti Dost Kervanı eklendi. (Şeker bu kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği ‘Öykü’ ödülüne lâyık görüldü.)
Adını Erzincan (Tercan) yöresine ait bir türküden alan kitabın girişi ile içerideki hikâyelerde de karşımıza ‘türkü’ çıkıyor: “Deli gönül feryad etme boşuna.” (Sivas yöresi, s. 18). “Kalktı göç eyledi Avşar elleri.” (Kırşehir yöresi, s. 88). “Varın deyin nazlı yâre, ayrılık son gecesi.” (Elazığ yöresi, s. 106).
Girişteki sözleri Pir Sultan Abdal’a ait dörtlüğün iki satırı, ..../ Bir yiğidin derdi serinde tüter / Bu ayrılık bize ölümden beter / ... şeklinde. Oysa bu satırları şöyle hatırlıyorum: .. / Bir güzel sevdası serimde tüter / Bu ayrılık bana ölümden beter / ...
‘Olay-durum’ hikâyesi yazıyor Şeker. Dili çok yalın. Abartmıyor, süslemiyor, dolandırmıyor. Neyi nasıl konuşuyorsak öyle yazıyor. Daha doğrusu anlatıyor. Seni, beni, ülkemiz insanını yani kendini resmediyor ve bunu, “... ..hikâyelerin bir kısmı kendi yaşadıklarım. Bazıları arkadaşlarımın maceraları.” diye özetliyor.
Birçok hikâyede kendimi bulmam Şeker’in kaleminin insana ve hayata ne derece ‘güçlü’ dokunabildiğini gösteriyor. Ayrıca metinlerde yer yer Hüzün ve Tasadüf’le, Uzun Çarşı’nın Uluları’yla veya Memleket Hikâyeleri’yle (Ayfer Tunç) karşılaşmak ayrıca güzel.
Önümüzdeki 27 metnin dördü yol ile ilgili: Aslında Çok da Şey Etmemek Lâzım, Bizim Şoför Hem Kekeme Hem Geveze Çıktı, Böyle Bir Üşümek Görülmüş müdür? ve Vosvos Macerası.. Dört-beş hikâyede daha yol ve şoförlük sârih olarak görülüyor. Şeker, bir yanıyla ‘yol’ demekse diğer yanıyla da ‘türkü’ demek. Bunu, bizi uzun ince yollara düşürüp oradan ‘içli’ türkülere sürükleyen kaleminden anlıyoruz.
Asansörde Panik, Düğünde Bir Gazi, Gözüm Gördü Gönlüm Yanıldı, Karavana, Sis Farları ve Urşit Ne Cevap Versin? başlıklı hikâyelerine baktığımızda hüznünde, kederinde ve garipliğinde bizi gülümsetmeyi başaran bir dil görüyoruz. Kimileri bu dili ‘muzip’lik diye adlandırıyor, bazısı ‘ironik’ diyor, ben, ‘gülümseten, tebessüm ettiren’ diye niteliyorum.
Sayfa 82-83’teki ‘kara yıllar’ı anlatan fotoğrafa göz gezdirelim: “... Ülkede kan gövdeyi götürüyor. ... her taraf parsellenmiş. ... Sol ve sağ adıyla anılan kesimler arasındaki mücadele kimi zaman taşlı sopalı, kimi zaman silahlı ve bombalı. Kahvehaneler taranıyor, arabalar havaya uçuruluyor, ... ülke ateş içinde. Kardeş kardeşe düşman.”
Heyhat! Ne çabuk unuttuk o günleri!..
“Nasip. Neyse onunla yetineceksin. Fazlasını istemek hayatı acılaştırır.” (s. 69) cümlesiyle bitirelim.
Bitirirken, göçüp giden kervanlara karışan canlarımız Nusret Özcan’a, Hamit Can’a, Kadir Demirel’e, Âkif Emre’ye ve şehit Mustafa Cambaz’a dualar, selâmlar gönderelim!..
- Bir söz bir dize..
- Yeni okuduğum Kayıp Söz’de (Oya Baydar) rastlayıp altını çizdiğim “..kendinden başka gidecek yerin yok...” cümlesi beni merhum Nurettin Topçu Hoca’nın şu sözüne götürdü: “... dünyada belki her şeyi bulmak kolay, kendini bulmak zormuş. Kendimizi nerede bulalım? Kendi dışımızda nereye koştuksa gurbette kaldık. ....” (Var Olmak).
- Orhan Veli’yi de Delikli Şiir’le yadedelim:
- “Cep delik, cepken delik, / Kol delik, mintan delik, / Yen delik, kaftan delik, / Kevgir misin be kardeşlik!”
Para üstü Hoşgör Köftecisi
Eylül sonu Elif’e test kitabı almak için Zeytinburnu’ndaki Kafdağı kitabevine gitmiştim. Arkadaşların kolayca bulup getirdiği kitap büyük boy, parlak kağıda basılmış ve yaklaşık 220 sayfa. Aldım, “80 TL” dedi Serkan bey. Pazarlık yaptık, öğrenci indirimi, işçi yardımı derken fiyatı 56 TL’ye düştü. 60 TL verdim. Serkan bey, para üstü veremediğini yerine ince bir kitap alabileceğimi söyleyince Hoşgör Köftecisi’ni aldım. Şair Orhan Veli’nin (1914-1950) hikâyeleri!
Garip akımının öncüsü olarak görülen şairin ‘toplumcu-gerçekçi’ diyebileceğimiz tarzda yazdığı hikâyeleri, şiirle düzyazı arasında götürüp getiriyor insanı. Biraz Çehov’u biraz da S. Ali’yi görüyoruz satırlarında. ‘Deniz’ çok belirgin. Öyle ki okurken -sanki- bir tekneye binip açılıveriyorsunuz maviliklere!..
O. Veli, şiirleri, derleme ve çeviri eserleri ile öne çıkmış bir şair olabilir fakat kısa ömrüne hikâyeler de sığdırmış. Gönül isterdi ki bu ‘küçürek’ eserle yetinmeyelim. Kitabın arka kapağındaki, “Keşke genç yaşta kaybetmeseydik de, o güzel şiirler gibi bu güzel hikâyelerden de daha çok yazsaydı.” ifadesine yürekten katılıyorum.
Hoşgör Köftecisi bana başka bir kitabın kapağını da araladı. Okumak için sıraya aldığım bu kapsamlı eserin adı, Bir Roman Kahramanı: Orhan Veli, yazarı Haluk Oral. (Yapı Kredi Yayınları, 2015).
FACEBOOK YORUMLAR