Tamer BÜKÜLEN

Tamer BÜKÜLEN

[email protected]

BİRLİK

29 Ocak 2018 - 12:17 - Güncelleme: 29 Ocak 2018 - 19:33

                                                                              BİRLİK

 

                Düşünüyorum, atalarımızın devlet-i ebed müddet ideali, bu ideal için dökülen kanlar, şehitlik makamına ulaşan bunca insan, gazilik ile şereflenenler ve bizler. Evet, bizler “sürekli devlet” olma ülküsüne hizmetimizi lâyıkıyla yerine getiriyor muyuz?

            Bilmem neden şu son yıllar da devletimize kasteden dış mihrakların yalanlarına aldananların varlığına şahit oluyoruz. “Vatanın Birliği” fikri sarsılmaya çalışılmış ve bu çalışma hepimizin bir arada mutlu ve mesut yaşamasına sekte vurmuştur. Ancak bilebilsek “Vatan Birliği” denen bu kavramın altında ne güzel bir lezzet vardır ki, o da bu vatanda hep birlikte, her duyguyu paylaşma ve bu zevki yaşama düsturudur.

            Artık dış mihraklara dur deme zamanı elbette gelmiştir. Ülke bütünlüğü için bu şarttır. Çünkü biz hiçbir zaman “mahkûm” değil her zaman “hâkim” bir millet karakteri ile yoğrulduk. Bu güven ise bize, bizden aşağıdakilere “aşağılık duygusu” ile bakmamayı, bilhassa insanlara ve onların oluşturduğu kütlelere, Yaradanın kanunu ve sevgisi ile bakmayı öğretmiştir.

            Vatan topraklarında yaşayan her insan, kendi iç meselelerinden, ülkenin milletlerarası boyutta ki her meselesine kadar ama her şeyde kendisi için iyi ahlâk, fazilet, hakkaniyet ve başkasının hakkına saygıyı nasıl ihmâl etmiyorsa, kendi memleketimiz veya milletlerarası boyutta ki her konuya da böyle bakabilmelidir.

            Zira insaniyet şemsiye altında toplanmış ve karakter itibari ile bu fazilete sahip şahsiyetler için güzellik ve bu güzelliğin mevcudiyetini tasdik eden hakikat şeksiz şüphesiz tekdir. Bu teklik değil midir ki, yağmur daneleri gibi toprağa serpilmiş rahmet zerrelerini bir kaynakta toplar ve talip olana kabı kadar ikramı kendine ilâhi bir vazife telâkki eder. Öyle ise ey âdemoğlu! Seni bu dünyaya, bütün meziyetlerini kullanıp ta bağlamaya çalışan “şeytani modanın” kıyafetini çıkarda, elimizde ki “tasavvuf libasını” sana giydirebilmenin nasiplisi meydana çıksın.

            Zira sen, bu hakikati anladığın vakit, şeytan denen melek seni asla bırakmayacak, ama onun arzu ettiği seviyeye inince “ey âdemoğlu sen Allah’tan uzaklaştın, artık benim seninle işim yok” deyip ilâhi vazifesine bir başka mekânda devam için uzaklaşıp gidecektir.

            Şeytanı kendinizden uzaklaştırmak, ancak nefsimizi müslüman edince gerçekleşir. Zaten biz o ulvi temizliğe ulaşınca, zannediyor musunuz ki şeytan ve onun musibetleri sizlerle uğraşacak. İşte o zaman bizler hem kendimizi inkişaf ettirmenin, hem de bizlerin karar verdiği ve sebep olduğu memleket ve diğer stratejik kararları, devlet-i ebed müddet prensibine daha uygun verebileceğiz.

Niyazımız odur ki, şu memlekette herkes kardeşçe yaşasın;

Arzumuz odur ki, bu meseleleri aşmış bir ülke olarak yüce ideallerimize dörtnala koşalım;

Duamız odur ki, memleketin her ferdi birbirine kader birliğinde kenetlenmiş dost gözüyle baksın;

İşte o zaman aşamayacağımız engel, halledemeyeceğimiz konu, alt edemeyeceğimiz düşman yoktur vesselâm.   

 

Emre Hanzade

[email protected]