Manisa, doğal su kaynaklarının bol olduğu Dumanlı Dağ (Sipil)in yamaçlarında kurulmuş bir şehrimizdir. Eskiden şırıl şırıl akan dereleri vardı. Günümüzde hatıra olarak Çaybaşı’ndaki dere kaldı.
Dağın suları çeşitli suyolları ile şehrin sokaklarına dağıtılmış, çeşmelerle halkın istifadesine sunulmuştu. Çeşme mimarisi diye bir yapı biçimi var. Hem gelişen estetik zevk hem de suya olan saygı dolayısıyla çeşmelerin çoğu bir sanat eseri görünümü taşırdı.
Beylikler ve Osmanlı döneminde çeşmeler sokak dokusuna bir canlılık ve cazibe katardı. Çeşmenin suyu kadar estetik görünümü de bir şeyler söylerdi.
Atalarımız yerleşim mahalli olarak genellikle dağ yamaçlarını seçmişlerdir. Bu durum savunmaya elverişli olması kadar, su kaynaklarının bolluğu gibi sebeplere dayanır. Konum olarak Bursa ile Manisa’nın benzer yönleri vardır. Bursa sırtını Uludağ’a, Manisa Dumanlı Dağ’a dayamıştır. Onun için ikisinin de suyu boldur.
Evliya Çelebi Bursa çeşmelerini anlatırken “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” der. Benzer cümle Manisa için de kurulabilir. Evliya Çelebi 1670’lerde geçtiği Manisa’da üç bin çeşme olduğunu yazar. Sayı abartılı da olsa, şehirde çeşmelerin çokluğunu gösterir. O yıllarda halkın tamamı su ihtiyacını sokak çeşmelerinden sağlardı. Bu çeşmelerden pek azı günümüze gelebilmiştir.
Manisa’daki vakıf çeşmeler hakkında Kadir Keskin’in değerli tespit ve yazıları vardır. Onun beyanına göre şehirde bir zamanlar 46 tane vakıf çeşmesi varken, bu gün maalesef 9 adet kalmıştır. 2013’teki yazısına göre Manisa’da vakıf çeşmeleri ağlıyor. Çoğu sorumsuz ve çarpık yapılaşma sonucu kimisi de bakımsızlıktan dolayı son derece perişandır.
*
Selçuklulardan başlamak üzere Osmanlı sanatı içinde özel bir “çeşme mimarisi” vardır. Sıradan basit çeşmeler olduğu gibi, çeşmelerin büyük çoğunluğu sanat değeri taşıyan yapılardır. Medeniyet ve sanatımızın bir yansıması da çeşme mimarisidir.
Semavi Eyice’nin belirttiğine göre Türk sanatında Batı Avrupa’nın barok üslûbunun yerleşmesiyle bundan çeşmeler de etkilendi. Sultan II. Mahmud devrinden itibaren Fransız empire üslûbunun Türk sanatına sızdı, bu tarz büyük yapılarda olduğu gibi çeşmelerde de uygulanmıştır. Bunların örnekleri daha çok İstanbul çeşmelerinde görülür (bk. “çeşme” DİA,)
Klasik mimari zevkimizi maalesef her alanda kaybettik. Yeni yapılan camilerimizin pek çoğunda estetik nispetler yok. Evlerimiz tamamen taklit ve güya modern mimari eseri. Bundan çeşmelerimiz de nasibini alıyor. Hayır sahiplerimiz çeşme yaptırmak istiyor, fakat gelenek kaybolduğu için ve biraz da ucuza getirmek amacıyla, hiçbir mimari değeri olmayan çeşmeler yapılıyor. Manisa’da da durum farklı değil.
Görebildiklerim arasında sanat değeri bakımından bir istisna olarak, Moris Şinasi Çocuk Hastanesi’nin bahçesine yapılan çeşme zikredilebilir. Ayrıca aynı hastanenin karşısındaki Salim Yavaş çeşmesi, dört cepheli olup Kadir Keskin’e göre “klasik ve modern mimarînin bir sentezidir.” Evet bu çeşme emsallerine göre daha zevklidir, ama gönül klasik çizgilerden daha fazla iz taşımasını isterdi. Mesela dört cepheye de “Salim Yavaş” yazılacağına, bazılarına usta hattat elinden çıkmış su ile ilgili âyet metinleri konabilirdi. Bunların örneklerini bir önceki yazımızda göstermiştik.
SÂMİHA AYVERDİ ÇEŞMESİ
Sultan Camii bahçesinin köşesinde İzmir Caddesi üzerindeki Sâmiha Ayverdi Çeşmesi küçük fakat zerâfeti ve sanat değeri bakımından müstesna bir eserdir. Projesi değerli mimar ve hattat Aydın Yüksel’e (d. 1939) aittir. Aydın Yüksel klasik mimarimizi iyi bilen zevk-i selim sahibi bir sanatkârdır. Yurt içinde ve dışında cami, konak, ev yapımı ve restorasyonu gibi birçok esere imzasını atmıştır. Projesini veya yapımını üstlendiği çeşmelerden bazıları şunlardır:
Viyana Özürlü Çocuklar Okulu Bahçesinde Çeşme 1990, Viyana,Türkenschanzpark'da Yunus Emre Çeşmesi 1991, Tekirdağ Rüstem Paşa Çarşısında 2 çeşme, Manisa, Sâmiha Ayverdi Çeşmesi 1998, İstanbul Karamustafa Paşa Medresesinde Çeşme 2003, İstanbul Ümmü Ken’an konağında çeşme, Bursa yeni Süleyman Çelebi Camii yanında Ayşe Hanım Çeşmesi 2012, Bakü'de Şehidlik yanında çeşme (maalesef daha sonra yıktırılmıştır), Alanya Oba Köyünde çeşme, Çeçenistan’da çeşme ve şadırvanlar.
Sâmiha Ayverdi (1905-1993) Çeşmesi’ni ayna taşının tam ortasında gene Aydın Yüksel hattıyla daire içine sülüsle yazılmış meşhur su âyeti er alır: “Ve cealnâ minel mâi külle şey’in hayy” ( Biz her canlı şeyi sudan yarattık- Enbiya sûresi, 21/30).
Bu çeşmenin çok hoş bir yapılış hikâyesi var. Mütefekkir yazar Sâmiha Ayverdi’nin vefatından sonra, onun evlâtlarından Manisalı Perihan Küey hanımefendi rüyasında kendisini görür, sularla bardaklarla meşgul olurlar. İlhan Ayverdi (1926-2009) bu rüyayı, Sâmiha Anne adına bir çeşme yaptırması şeklinde yorumlar ve bu çeşme yapılır.
HACI SÂDULLAH
Bu konuyu araştırırken Manisa çeşmelerinin günümüzdeki durumunu merak ettim. Hüseyin Köroğlu vasıtasıyla iki kişiye ulaştım; ilki Büyükşehir Belediyesi Su İşleri müdürü Erdal Nohutçu, şehir içinde halen 90 küsur akar çeşme olduğunu söyledi.
İkinci şahıs Hacı Sadullah (Bulgulu). Manisa çeşmeleri ve yayla sularını en iyi bile kimse. Yayla ve kaynak sularının değerlendirilmesi, bunların depolarda toplanması, suyollarının bakımıyla birebir meşgul oluyor.
72 yaşında dinç, güler yüzlü, konuşkan, yüzü nurlu bir hizmet ve halk adamı. Manisa’nın su alt yapısını iyi biliyor. Zaten çoğu sokaklara su boruları onun marifetiyle döşenmiş. Bunlar yayla sularına ait şebekedir, konunun uzmanı da Hacı Sadullah’tır. Buna göre Manisa’da iki ayrı su şebekesi bulunuyor. Biri evlere su veren şebeke, ikincisi çeşmelere su veren yayla suyu şebekesi. Laleli semti hariç, sokak çeşmelerinin tamamına yakını yayla suyuna bağlıdır. Erdal Nohutçu’nun ifadesine göre yayla suyu depoları da Belediye tarafından kontrol edilmekte gerekince tahil ve klorlama işlemi yapılmaktadır.
Sâdullah amca, fîsebîlillâh hizmet eden, külfetsiz biri olduğu için, Belediye görevlileri onunla teşrîk-i mesâi ediyorlar. Mütevazi ve mahviyet sahibi bir insan, bu satırları yazma konusunda iznini zorla aldım sayılır.
Onu Manisa’da herkes tanıyor. Su hayrı yapmak isteyen kendisini buluyor, boruların alınmasında ve gerekli masrafların karşılanmasında katkıda bulunuyor. Yetmediği yerde kendisi devreye giriyor. “Maddî durumum iyi, kimseye muhtaç değilim, ihtiyaç halinde üçe beşe bakmamak gerekir” diyor. İyi bir mevkide, iş yapan bir bakkal dükkânı var.
Manisa’da herhangi bir yerde çeşme yaptırmak isteyen Sadullah amcayı buluyor, onun rehberliğinde uygun yere çeşme yapılıyor. Kendisi yıl içinde su rejimine göre çeşmelerin akışını da denetliyor.
İKRAM ÇEŞMELERİ
Bu yılın başında Manisa’ya gelince Sultan Camii parkının önünde yarısı kaldırımı işgal etmek üzere heybetli bir çeşme gördüm, mimarisi fena değil. Uzaktan bakınca, kendi kendime; hayret, hemen çevresinde en az iki çeşme mevcutken buna ne gerek vardı ki? diye düşündüm. Yanına gelince “İkram Çeşmesi” yazan levhayı fark ettim. Şehzâdeler Belediyesi yaptırmış.
İkram Çeşmesi bildiğimiz su içilen çeşme değil. Burada kış aylarında sabah namazından sonra gelen geçene sıcak çorba ikram ediliyor. Yaz aylarında ise akşama yakın soğuk şerbet sunuluyor. Hâlen bu çeşmelerden iki tane Şehzadeler Belediyesi sınırları içinde, iki tane de Yunus Emre Belediyesi bölgesinde bulunmaktadır.
Bunlar bana öğrencilik yıllarımı hatırlattı, sanırım sanat tarihi hocamız Mehmet Önder Bey anlatmıştı. Konya’da Selçuklulardan kalma Sahip Ata külliyesinin giriş kapısının iki yanında sebiller var. Külliyenin vakfiyesine göre burada gelen geçene bal şerbeti ikram edilirmiş.
Tarihimizin güzel uygulamalarını canlandırmakta fayda var. Başta Manisa olmak üzere başka çeşitli şehirlerimizde Ramazan ayında cami yanlarındaki çeşmelerden hayırseverler tarafından limonata ve şerbet ikram edilmektedir. Şehzadeler ve Yunus Emre Belediyeleri bu uygulamayı bütün yıla yaymış durumda.
İkram çeşmelerinin masrafları, gönüllülük esasına göre, isteyen vatandaşlar tarafından paylaşılmaktadır. Böylece hayır yapmanın yaygınlaşması sağlanıyor. Üstelik bu hayır “sağ elinin verdiğini sol elin bilmesin” ölçüsüne uygun, ihlâslı bir uygulamadır.