Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ

Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ

[email protected]

8 numara

21 Mayıs 2020 - 03:56 - Güncelleme: 21 Mayıs 2020 - 04:00

8 numara

Koronaya biraz ara verelim. Başlık, yeni çıkmış bir romanın adı. Yazarı Mutlu Yıldırım (Truva yayını, 2020). M. Yıldırım 1971 Uşak doğumlu. İlk ve orta öğrenimini Uşak’ta yapmış. Bilkent Üniversitesi’nde Siyaset ve Bilimi ve Kamu Yönetimi okumuş. Branşıyla ilgili Yüksek Lisans ve Doktorası var. Sivil-Asker ilişkileri ve Türkiye’nin demokratik gelişimi üzerinde çalışmış.

Kitabın arka kapağında şunlar yazılı: “1980 sonrası sıkıyönetim dönemi. Batı’nın modern kentinden iç Ege’nin çorak topraklarına uzanan bir hayatın öyküsü. Toplum baskısı altında kendisine biçilen rolleri oynamaya zorlanan bir gencin hayal kırıklıklarını, isyanlarını, sessiz çığlıklarını ve hesaplaşmalarını türkülerle anlamlandıran çabası.”

MÜNİH’TEN YOKSUL KÖYE

1961’den itibaren Almanya’ya işçi göndermeye başladık. İlk nesil biraz para kazanıp geri dönmek niyetiyle gitti. Bir kısmı geri döndüyse de sonraki kuşaklar orada yaşamaya devam etti. Halen Almanya’da 3 milyon Türk yaşıyor.

Mutlu Yıldırım’in anne babası Münih’te, 2 küçük çocuğuyla tek odalı kira evinde yaşayan bir işçi ailesidir. Büyük oğulları, yazarımız bir anaokuluna gider. Ama ailenin endişeleri vardır, çocuklarını Almanya’da okutup kimliklerinin yitmesini istememektedirler.

Mutlu, ilkokul çağına gelince, babası kardeşiyle birlikte onu alıp; yolu, suyu, elektriği olmayan köyüne, dedenin yanına bırakır. Ve travma başlar. Duygusal bir çocuk olan yazarımız Münih’ten gelip köy şartlarına uyum sağlamakta zorlanır. Tek öğretmenli köy ilkokulunda intibak zorluğu çeker, kekeme olur. Güç bela ilkokulu bitirir. Romanın alt başlığı anlamlıdır: “Asla çocuk olmak istemedim.”

KEŞKE’LER

Yazarın Münih’i, oradaki Türk işçilerinin sosyal ve fikri yapısını anlatan bölümleri ilgi çekicidir. Kitabın rahat okunan bir üslubu olmakla birlikte, tip ve obje tasvirleri abartılıdır, Bir örnek:

 “.. kahve tonlarında kareli bir gömlek, üzerinde yeşil bir kravat ve hardal sarısı ceketinin yakası sabahın köründe kabaran horoz tüyleri gibi kalkmış, kırmızıya kesmiş ensesine yağdan oluşan bir tabaka eklenmiş, saçları dökülmüş, alnı terden parlayan bıyıklı bir adam bavullarımızı önüne alarak açmamızı istedi.”

Mutlu yıldırım karamsar bir ruh haline sahip. Ne zaman bir çocuk görse kendi yaşadığı sıkıntıları hatırlar: “Keşke başkalarını mutlu etmek için bu hayata katlanmak zorunda kalmasaydım. Keşke kendim için yaşasaydım. Onlar için okudum kendim oldum, bunu kendim için yaşayarak elde etmiş olmayı yeğlerdim.”

Aşık Veysel’ler, Mahsuni’ler, Ali Ekber’ler, Musa’lar, Sulari’lerde teselli bulan yazarın sonraki hayatında da sıkıntılar yaşadığı ve mutlu olmadığı görülüyor. “Dayanamıyorum artık. Bazen içimden gitmek geliyor” derse de Mahsuni’ye kulak verip vazgeçer: “Mahsuni geçeyim dedim/ Ecelden içeyim dedim/ Dünyadan geçeyim dedim/ Sevdiğim intizar eder.”

Sade, yapmacıksız ifadesiyle roman hoşuma gitti. İnsan devamını bekliyor. Yazar son satırlarda “Belki başka sefere” diyerek bir ipucu da veriyor. İnşallah arkası gelir.

Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ

Kaynak: http://www.mehmetdemirci.org/