V. PERTHES’in kaleminden Bağımsız Suriye’nin kurulması ve Hafız Esed dönemi
Mehmet Akif Erdoğru
V. PERTHES tarafından Leiden’de basılan İslam Ansiklopedisinin ikinci baskısı için yazılan ansiklopedi maddesinin (al-Sham maddesi, s. 275-77) Türkçe çevirisidir. ‘Suriye, tarihi Bilad el-Şam'ın merkezi kısımlarını kapsayan çağdaş sınırlarıyla, Fransız Mandası altında kuruldu, 1943'te resmi bağımsızlığını ve 1946'da son Fransız askerlerinin ülkeyi terk etmesiyle tam egemenliğini kazandı. Anayasasına göre, Bağımsız Suriye, parlamenter bir demokrasiydi. De facto, güç toprak sahibi ve tüccar sınıfının ve giderek artan şekilde askeri kuruluşun elinde yoğunlaşmıştı. Egemen seçkinler Suriye'yi Arap-İsrail savaşına sürükledi ve ülkenin iç siyasi ve sosyal sorunlarını çözmede büyük ölçüde başarısız oldu.
Ülke, 1949'dan itibaren bir dizi askeri darbe ve ele geçirme girişimini yaşadı. 1950'lerin ortalarında Suriye, Batı odaklı bir askeri ittifak olan Bağdat Paktı'nın kurulmasıyla ilgili bölgesel bir çatışmanın odağı haline geldi. Suriye'nin tarafsız duruşu, onu güçlü Batı baskılarına maruz bıraktı. Suriye'yi Pakta sokmada başarısız olsa da, bu baskılar ülkeyi istikrarsızlaştırdı ve 1958'de Mısır ile aceleyle ve hazırlıksız bir şekilde birleşmesine katkıda bulundu. 1961'de kurulan Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin liderliği açıkça sosyalist bir yola girdiğinde, en büyük Suriye kuruluşlarından bazılarını içeren bir millileştirme dalgası başlattı, muhafazakâr Suriyeli subaylardan oluşan bir grup Şam'da iktidarı ele geçirdi ve çağdaş Arap tarihindeki bu ilk birleşme teşebbüsünü bitirdi. Suriye, 1950'lerin siyasi elitinin bir buçuk yıl daha iktidarda kalmasıyla egemen bir devlet olarak yeniden ortaya çıktı.
8 Mart 1963'te eski rejim, güçlü Arap milliyetçisi ve büyük oranda sosyalist görüşlere sahip genç subaylardan oluşan bir grup tarafından devrildi. Arap Sosyalist Baas Partisi'ne (hizb al-baas al-Arabi al-iştiraki) bağlı grup kısa sürede iktidarını ilan etti ve Baas Partisi yarı tek partili bir sistemde iktidar partisi oldu. Bundan sonra "devrim" olarak adlandırılan 1963'ü, ordu ve parti yönetiminin istikrarsız bir dönemi izledi. Rejim, ülkeyi Arap sosyalist kalkınma yoluna sokmaya çalıştı ve böylece siyasi iktidardan çoktan uzaklaştırdıkları eski yönetici elitin ekonomik temelini tasfiye etmeye çalıştı. Başlangıçta Baas Partisi idaresi altında başlatılan toprak reformu önemli ölçüde hızlandırıldı. 1964 ve 1965'te, rejim ile muhafazakâr muhalif güçler arasındaki bir dizi şiddetli çatışmanın ardından, çok sayıda endüstriyel ve ticari kuruluş millileştirildi. Rejimin radikal sosyal politikaları ve hem Batı'yı hem de muhafazakâr Arap devletlerini karşı karşıya getiren daha az radikal olmayan söylem, rejimi bölgesel ve uluslararası olarak büyük ölçüde izole etti; yalnızca Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerle ilişkiler genişletildi.
Aynı zamanda, siyasi liderlik içeride farklı fraksiyonlara bölünmüştü ve her birinin orduda ve partide kendi tabanı vardı. İç sürtüşmeler, hem siyasi hem de mezhep temelliydi. Şubat 1966'da, partinin çoğunlukla orta sınıf, kırsal ve azınlık, özellikle de Alevi kökenli subaylar tarafından yönetilen radikal bir kanadı askeri güçle üstünlük sağladı. İç mücadelelerle boğuşan rejim, 1967 Savaşına hazırlıksız girmek zorunda kaldı; İsrail güçleri Golan tepelerini büyük bir direnişle karşılaşmadan işgal edebildi. Kasım 1970'te, iktidar elitleri arasında iç ve dış politika siyaseti hakkında yıllarca süren açık çatışmalardan sonra, 1964'ten beri Hava Kuvvetleri Komutanı ve 1966'dan beri Savunma Bakanı olan Alevi Baascı General Hafız el-Esed (1930 doğumlu) bir darbeyle iktidarı ele geçirdi. 1971'de, itiraz edilemeyen bir halk referandumuyla Cumhurbaşkanı seçildi. Esed, sonuncusu 1991'de olmak üzere üç kez yeniden seçildi ve yedi yıllık bir görev süresi daha kazandı.
Ancak Esed'ın iktidarı ele geçirmesinden veya "Tashih Hareketi’nden sonra (o zamandan beri adlandırıldığı şekliyle el-Harake el-Tashihiyye) istikrarlı siyasi yapılar ortaya çıktı ve Suriye'nin gerçek bir bölgesel güç haline gelmesini sağladı. Böylece 1971'de bir parlamento (Meclis el-Şab) kuruldu ve el-Cebhe el-Vataniyye el-takaddumiyye, Baas Partisinin, daha küçük partilerden oluşan bir grupla kurumsallaşmış bir koalisyonu olarak 1972'de kuruldu. 1973'te, büyük ölçüde Silahlı Kuvvetler Yüksek Komutanı, el-Cebhe Reisi ve iktidar partisinin Genel Sekreteri pozisyonlarını da işgal eden Cumhurbaşkanı Esed'ın kişisel idaresine uyacak şekilde uyarlanmış yeni bir anayasa ilan edildi. Her dört yılda bir seçilen parlamento, yasama işlevlerini Cumhurbaşkanı ile paylaşmak zorundadır. El-Cebhe dışında, yalnızca bireysel adayların seçime katılmasına izin verilir. Baas Partisine mutlak bir çoğunluk garanti edilir. Herhangi bir anayasa değişikliği için cumhurbaşkanının onayı gerekir. Siyasi sistem otoriterdir; özellikle dış politika ve güvenlik konularında önemli politik kararlar, Başkanın kişisel katılımı ve rızası olmadan alınmaz.
Esed'ın yönetimi altında, iktidar partisinin söylemi bir ilke olarak sürdürülmesine rağmen, Baascı rejimin sosyalist yönelimleri yavaş yavaş terk edildi. Devletin halâ ekonomik kalkınmaya öncülük etmesi gerekiyordu, ancak özel sektör için koşullar 1970'lerin başından itibaren önemli ölçüde iyileştirildi. Kalkınma politikalarının temel hedefi sosyal reformdan ziyade hızlı ekonomik büyüme oldu. Hem devletin ekonomik sektörü hem de bürokrasi ve silahlı kuvvetler benzeri görülmemiş bir hızla büyüdü. Yeni rejim ayrıca ülkenin dış politika yönelimini yeniden düzenledi. Sosyalist blokla iyi ilişkiler sürdürüldü; rejim Batı ve muhafazakâr Arap devletleriyle ilişkilerini iyileştirmeye çalıştı ve Mısır ile bağlarını güçlendirdi. Ekim 1973'te Mısır ve Suriye, İsrail'e karşı koordineli bir askeri saldırı başlattı. Askeri bir zaferle sonuçlanmasa da, Ekim Savaşı (Harb-i Tişrin) genel olarak Arap Devletleri'nin siyasi bir zaferi olarak görüldü. Suriye’nin, İsrail'in uluslararası müttefiklerine karşı bir petrol ambargosu uygulama kabiliyetinin oluğu görüldü. Suriye, savaştan sonra ABD destekli asker çekme müzakereleri sırasında işgal altındaki Golan tepelerinin bir kısmını geri alabildi.
İç istikrar, ulusal başarı ve ekonomik büyümenin olması, Esed'in birkaç yıl boyunca yüksek derecede popülerlik ve meşruiyet elde etmesini sağladı. Rejim ancak 1970'lerin ikinci yarısından itibaren gerçek iç tehditlerle karşı karşıya kaldı. Rejimin bölgesel politikalarına, özellikle de 1976'dan itibaren Lübnan iç savaşına açık askeri müdahalesine yönelik hayal kırıklığı, yolsuzluk ve kayırmacılığın yayılması, güvenlik güçlerinin kontrolsüz davranışları, rejimin çekirdeğinin mezhepsel yapısı ve artan toplumsal eşitsizlikler, gerginliğin artmasına katkıda bulundu. Muhalif güçler kendilerini politik olarak örgütleyemediler ve bu nedenle şiddete sürüklendiler. 1979-82 yılları arasında Suriye iç savaşa yakın bir durum yaşadı. Rejim karşıtı muhalefet, özellikle Müslüman Kardeşler'in (el-İhvan el-Müslimun) Suriye kolu olan İslamcı güçler tarafından yönetiliyordu. Bu güçler, çatışmaya mezhepsel bir karakter kazandırmaya çalıştılar ve kısmen de başardılar. Muhalefet, Hamat'ta, Şubat 1982'de hükümet birliklerinin askeri güçle bir isyanı bastırıp şehrin büyük bölümlerini yok ettikten sonra, ezildi. Aynı yılın yazında Suriye ordusu ve hava kuvvetleri, Lübnan'daki İsrail güçlerinden ağır bir darbe aldı. Suriye askerleri Lübnan'dan kovulmasalar da, İsrail'in Lübnan'ın başkenti Beyrut'u kuşatmasını engelleyemediler.
1983'ün sonlarında, Başkan Esed aniden ciddi sağlık sorunları yaşadı ve yerine kimin geçeceği konusunda ülke bir iç askeri mücadeleyle karşı karşıya gibi görünüyordu. 1980'lerin sonlarında, rejime ve meşruiyetine yönelik en büyük tehdit, ülkenin devlet eliyle kalkınma siteminin kusurlarını ortaya çıkaran ağır bir ekonomik krizden geldi. Daha piyasa odaklı bir ekonomiye şekil veren ve devlet sektörünün göreceli ağırlığını azaltan kademeli bir ekonomik politika değişikliği süreci başladı. Bazı yerel kesimlerin ekonomik liberalleşme sürecinde beklediği gibi siyasi sistemde büyük bir liberalleşme olmadı. Küçük değişiklikler arasında parlamentonun rolünün artırılması ve siyasi baskının hafifletilmesi yer aldı. 1990'ların ortalarına gelindiğinde, ekonomik durum hem reform süreci hem de artan petrol üretimi sonucunda iyileşti (1993'te Suriye'nin petrol üretimi yaklaşık 550.000 varildi). Başkan Esed'ın rejimi artık bahsetmeye değer hiçbir iç muhalefetle karşı karşıya değildi. Hem yurtiçinde hem de uluslararası alanda, yerine kimin geçeceği konusunda ve Hafız Esed sonrası Suriye'nin olasılıkları konusunda bir miktar huzursuzluk vardır, ancak rejimin kendisi istikrarlıdır. Uluslararası alanda Suriye, ana müttefiki ve silah tedarikçisi olan Sovyetler Birliği'nin yıkılmasını göğüsleyebildi. Hem 1991'de Irak'a karşı ABD liderliğindeki koalisyona katılarak hem de ABD destekli Orta Doğu barış sürecine katılarak ABD ile ilişkilerini önemli ölçüde iyileştirdi. Suriye ayrıca bölgesel konumunun önemli olduğunu da ileri sürdü. Lübnan üzerindeki hegemonyası, uluslararası alanda zımnen kabul edildi ve Suriye genel olarak Arap-İsrail çatışmasının barışçıl çözümü için kilit bir Arap devleti olarak algılanıyor. Suriye, 1991 yılında İsrail ile ikili müzakerelere girerek barışa hazır olduğunu açıkça belirtti, barış anlaşmasının temel koşulu ise İsrail'in işgal altındaki Golan Tepelerinden tamamen çekilmesiydi’.
FACEBOOK YORUMLAR