Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU

Prof. Dr. Mehmet Akif ERDOĞRU

[email protected]

Tebriz Mufassal Defterlerinin yayınlanması

06 Mart 2025 - 09:53 - Güncelleme: 07 Mart 2025 - 08:54

Tebriz Mufassal Defterlerinin yayınlanması

Mehmet Akif Erdoğru

İran Azerbaycan’ının Türk dönemi (Osmanlı) tarihinin birinci el kaynaklarından bazıları Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivinde korunuyor. Azerbaycanlı akademisyen Prof. Şahin Mustafayev, Osmanlı Arşivinde muhafaza edilen 1728 tarihli Tebriz livasının mufassal defterini Azerbaycan Türkçesine çevirerek yayınlamış bulunuyor. Defteri tam metin olarak yayınlamasının yanı sıra, açıklamalar da yapmıştır. Bakü Devlet Üniversitesi yayınları arasından iki cilt olarak çıkan bu eser, hemen belirtmek gerekir ki, büyük bir çabanın ürünüdür. Türkiye’de Osmanlı hâkimiyetindeki Tebriz sancağıyla ile ilgili ayrıntılı çalışmalar bulunmuyor. Bu açıdan bakıldığında bu çalışmanın hem Tebriz kentinin tarihi açısından hem de çevresinin kırsal tarihi açısından eser değer taşır. Tebriz, Çaldıran zaferiyle ilk kez Osmanlı egemenliğine girdi. Bir süreliğine elden çıktı.

Bu iki ciltlik defter Osmanlıların Tebriz’i son kez ele geçirmelerinden sonra (1724) hazırlanmıştır. Nitekim V. MINORSKY-[C.E. BOSWORTH]) bu son fetih üzerine şu bilgileri verir: ‘ Afganların İran’ı işgali tam bir anarşi durumuna yol açtı. İsfahan'dan kaçan tahtın varisi II. Tahmasp, 1135/1722'de Tebriz'e geldi ve burada şah ilan edildi. 12 Eylül 1723 tarihli antlaşmayla Tahmasp, Hazar vilayetlerini Rusya'ya devredince, Türkiye ihtiyati bir tedbir olarak Tebriz ile Erivan arasındaki sınır bölgelerini işgal etmek zorunda kalacağını duyurdu. Revan, Nahçıvan ve Merend'ın düşmesinden sonra, Serasker Abdullah Paşa komutasındaki Türkler 1137/1724 sonbaharında Tebriz'e geldi. Üsleri Şam-Gazan olan İranlılar direndi. Türkler bir miktar başarı elde etti, ancak yılın ileri mevsimi onları ay sonundan önce geri çekilmeye zorladı. Ertesi baharda Abdullah Paşa 70.000 kişilik bir orduyla geri döndü. Kuşatma sadece dört gün sürdü, ancak yedi müstahkem mahalledeki çatışmalar çok umutsuzdu. İranlılar 30.000, Türkler ise 20.000 adam kaybetti. İran garnizonunda sağ kalanlar ki, sayıları 7.000'i buluyordu, hiçbir engele takılmadan Erdebil’e çekildi. (Tabriz maddesi, İngilizce İslam Ansiklopedisi, s. 47). İşte bu defterler (TT 904 ve TT 908) bu fethin sonucunu olarak hazırlandı. Defterin ilk cildinde: nefs-i Tebriz, mukataalar, Serd-i Sahra, Hıtay, Şaha, Videhr, Rudkat, Dehharkan, Dizecrud ve Mehranerud nahiyeleri bulunur. İkinci ciltte ise Ucan, Abbas, Hanımrud, Alan-brağuş, Bedustan, Mevazihan, Arvanak (diğer adı: Güney), Merend, Zünuz ve Tesuz nahiyeleri vardır. Demek ki Tebriz merkez ve etrafındaki bu bölgeler 1724’te Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Daha sonraki süreçte birkaç kez el değiştirdi. Osmanlı arşivinde korunan III. Murad dönemine ait bir defterde ise Osmanlı hâkimiyetinin bulunduğu yerler şöylece sıralanır: Rudkat, Arvanik, Enzab, Şaha, Merend, Serd-i sahra, Videhr, Dehharkan, Pir Çoban, Dize-cürud, Hoy, Mevazihan, Mihrane-rud, Saidabad, Heş-rud ve Ucan. Dizmar bölgesi ise Osmanlı idaresinde ayrı bir liva yapılmıştır: Dizmar, Merdanaim, Senedyan, Özmedel, Gerger ve Zenuz bölgeleri. Bu son bölgeler demek ki 1724 fethinde yeniden ele geçirilememiştir. Yine Meraga, Sarukurgan ve Salduz bölgelerini de ele geçirmediler.

Osmanlılar döneminde Tebriz merkezin ticari önemi büyük ölçüde kara gümrüğü olmasından kaynaklanır. Prof. Mustafayev, bu defterler ilgili bazı sonuçları da verir: Onun hesaplamasına göre, 1728 yılında Tebriz nüfusunun % 89.6’sı Müslüman, % 9.6’sı Hristiyan ve % 0.8’i Yahudi’dir. Bu durumda Tebriz’in ağırlıklı olan bir İslam kenti olduğu ortaya çıkıyor. Değerli naşir, Tebriz bu defterlerle ilgili olarak Türkiye’de yapılan bazı araştırmalardaki yanlışlıkları da düzeltmektedir. Örneğin Tebriz’in mahallelerinden birinin ismini Dervaze-i Rig olarak okumaktadır ki, Rey Kapısı anlamına geldiğini belirtmektedir (1. Cilt, s. 38). Hâlbuki Türkiye’deki araştırmalarda bu sözcük yanlış olarak Dik ve Rebak şeklinde okunmuştur.

Tebriz defterinin Osmanlı kent tarihine katkılarından biri, Tebriz’de kullanılan kent terminolojisinin Anadolu ve Arap bölgelerindeki kentler için kullanılan terminolojiden farklı olmasıdır. Örneğin, büyük mahallelerin alt birimlerinden olan Kuçe sözcüğü Anadolu ve Balkan kentlerinde geçmez. Hâlbuki Tebriz’in en önemli ve en kalabalık mahallelerinden olan Hıyaban Mahallesi Kuçe’lere ayrılmıştır. Hacı Ahmed, Köprü, Dize, Maralan, Aşdöken, Dumeşkiyye, Belu-seng, İmadiye ve Hıtay adını taşıyan Kuçeler, Tebriz’in kalabalık alt birimleridir. Yine, Reşidiye imareti kuçesi, Sıyaban Bağı Kuçesi, Rey Kapısı mahallesini oluşturan köşe’lerdendir. Bu yıllarda savaşlardan dolayı Tebriz’in bazı mahalleleri de boştur (hali anirreaya). Osmanlı idaresi hububat için 1/5 gibi yüksek bir oranda vergilendirme yapmıştır. Mustafayev, Tebriz’in bazı mahalle isimlerinin, İlhanlılar döneminde kullanılanların Osmanlılar tarafından yeniden kullanıldığını tespit etmiştir. Örneğin Dımaşkiyye isminin Ebu Said Han’ın veziri Dımaşk Hoca’dan geldiğini belirtir. Tebriz, üzüm bağlarıyla ünlü bir yerdi. Bu durum yer isimlerine de yansımıştır.

Metnin Azerbaycan Türkçesine tercümesi konusunda birkaç söz söylemem gerekirse; orijinal Osmanlı tarih deyim ve terimleri çevrilmeseydi iyi olurdu. Örneğin orijinal ‘karye’ sözcüğü (köy anlamında) kend’e çevrilmiştir. ‘Gebr’ sözcüğü ‘Hristiyan’ olarak yorumlanmıştır. ‘Dervaze’ sözcüğü, ‘kapı’ya çevrilmiştir. Dervaze-i Serd ve Mirmir mahallelerinde yaşayan ‘gebran’, ‘Hristiyan’ olarak çevrilmiştir. Şahıs isimlerine dikkatle bakıldığında bunların Ermeni oldukları açıktır. Burada da ilginç bir durumla karşılaşıyoruz: Bu da, Osmanlı tahrir defterlerinin etnisiteyi ve belli halkların tarihsel iddialarını destekleyen birinci el tarihi kanıtlar olarak kullanılmasıdır. Balkan tarihçileri, bunu çokça yaptılar. Tahrir defterlerinde geçen isimleri kendi dillerinde yazarak ve yayınlayarak kendi bölgelerinde tarihsel hak iddiasında bulundular. Bunu Gürcü tarihçiler de yaptılar. Gürcü tarihçi Jikya, Ankara Tapu Arşivindeki Gürcistan defterini Gürcüceye çevirerek yayınladı ve İkinci Dünya Harbi sonrasında Gürcistan Hükümeti, bu yayına dayanarak, Artvin ve Ardahan gibi bölgelerin tarihteki nüfusunun Gürcü olduğunu ileri sürdü ve bu bölgeleri Türkiye’den istedi. Hâlbuki bu isimlerin çoğu ortak isimlerdi ve Gürcüce değildi. Tebriz, kuşkusuz hem Osmanlı hem de Safevi idaresinde Türk kentlerinden biriydi. Burada sorun olan etnisite değil, mezhep meselesiydi (Sünni-Şii).

Netice olarak Tebriz ve çevresinin meskûn mahal isimleri ile şahıs isimleri büyük ölçüde Türkçe’dir. Türkçe, Tebriz Yahudileri (Sürhab Mahallesinde) ve Ermenileri tarafından da kullanılmıştır. Onlar üzerinde büyük tesir bırakmıştır. Hatta bazen Osmanlı kâtipleri Türkçe sözcükleri özenti olarak Arapça ve Farsçasını olarak yazmışlardır. Örneğin Tebriz’in Deveci Mahallesi, Şütürban olarak da yazılmıştır.

Tebriz defterdarı ve bina emini ve darbhane nazırı olup Tebriz eyaleti dâhilinde vaki ve gerek Tebriz canibi seraskeri vezir Abdullah Paşa edamallahu teala iclalehunun bu vakte gelince feth eylediği sair mahallerde olan kasabat ve kurayı bilcümle müştemilat ve mülhakat ve arazi ve bağat ve sükkan-ı reayasıyla bilcümle tahrir için muharrri tayin olunan Yeşillizade Mustafa zide mecduhuya hüküm ki memleket-i azam-ı umur-ı devlet-ı aliyyemden olup ve sen devlet-i aliyyem emekdarlarının istikamet-i şiar ve mücerrebi’l-etvarı olmakla sadakat ve istikametine itimad-ı hümayunum olduğu ecilden bu emr-i hatir senin uhde-i itimadına ilzam olunmuşken aherden bazı kimesneler tahrir umuruna müdahale ve miriye gadr murad eyledikleri sem-i hümayunuma reside olmağla bu huşuda aherin müdahalesi hilaf-ı marazi hareket ki bais olmamak içün emrinde istiklal erzani kılınmışdır imdi bu hususa kimesneyi müdahale etdirmeyüp memur olduğun üzre Tebriz eyaleti dâhilinde vaki ve gerek serasker-i mumaileyhin bu vakte gelince feth eylediği sair mahallerde olan kasabat ve kurayı bilcümle müştemilat ve mülhakat ve arazi ve bağat ve sükkan-ı reayasında bir şey hariç ez defter kalmamak üzere kemal-i dikkat ü ihtimam ederek devlet-i aliyyem kanunu üzere tahrir eyleyüp bir ferdin müdahelesini ısga ile bir şeyin hariç ez defter kalup miriye gadr olmasının gayetü’l-gaye ihtiraz ve itfa eylemek babında ferman-ı alişanım sadır olmuşdur buyurdum ki fi evasıt-ı RA sene 1138 (Şubat 1726) (Osmanlı Arşivi, Mühimme defteri 133, sayfa: 21, hüküm: 122).

Bu tahrir emrine göre Tebriz tahririni yapan Yeşillizade Mustafa’dır. Başkalarının da bu işe talip olduğu anlaşılıyor. Ancak güvenilir olduğu için tahrir işi Yeşillizade’ye verilmiştir. Devletin çıkarlarını gözetmesi istenmiştir. Bu hükme göre Tebriz ve civarı 1726 yılından önce Abdullah Paşa tarafından ele geçirilmiştir. Tahrir işleminin iki yıl sürerek 1728’de tamamlandığı anlaşılmaktadır.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar