Prof.Dr.Kenan ERDOĞAN

Prof.Dr.Kenan ERDOĞAN

[email protected]

Yunus’ta İdeal-Kâmil İnsan Olgusu

15 Ekim 2015 - 20:57

 

 

Yunus’ta İdeal-Kâmil İnsan Olgusu veya

Yunus’a Göre Olması ve Yapılması Gerekenler

Yahut Gerekmeyenler

 

Yalın ve sade diliyle, yoğun ve özlü anlatımıyla sanatlı, lirik, kalıcı bir söyleyişe ulaşan ve Türk Edebiyatı’nın en büyük şairlerinden biri sayılarak şiirleri sehl-i  mümteni[1] örneği kabul edilen Yunus Emre, hâliyle dünyada ve Türkiye’de konu ile ilgilenen araştırmacılar ve Türkiye’de de geniş halk kitlesi tarafından bile bilinen, tanınan ve sevilen nadir şairlerimizden biridir. Hattâ onun salt bir şair değil, keramet ve menkıbeleriyle “medet hey dervişim Yunus’um medet!”. Diyerek kendinden medet ve himmet beklenen kutsal bir veli olarak da tanındığı ve kendi iç savaşında, nefsiyle mücadelesinde (cihad-ı ekber) muvaffak olmuş kemâle ermiş kurtarıcı bir kahraman gibi düşünüldüğü de olmuştur[2]. Yunus, Türk insanının ermiş bir dervişi, ideal-kâmil bir insanı, belki de Risaletü’n-nushiye’de anlattığı kendi sergüzeştini, kendi iç savaşımını kazanmış, kendini aşmış, kendini topluma adamış ve toplumu için yaşamış büyük bir ideal adamıdır.

Yunus’un bu kadar tanınmışlığıyla beraber bir kadar bilinmezliği de ilginçtir. Kimdir, nerde, ne zaman yaşamış, nasıl bir eğitim almıştır soruları tam olarak cevaplanmamıştır. Ailesi ve  kendi hakkında bilinenler çok sınırlı ve menkıbeler bulutuna sarılıdır. 14, hattâ 21 köy ve beldede makam ve mezarlarının olması halkın onu kendi yanında görme isteğinin bir sonucudur. Yunus’la ilgili son ve derli toplu araştırmalar yapan dostum Mustafa Tatçı, Yunus hakkında yazılmış yazıların üçte ikisinin mezarı tartışmalarının oluşturduğunu söylüyor. O’nun gibi biz de bu tartışmalar yerine onu, yani Yunus’u ve düşüncelerini anlama ve anlatmaya çalışsak çok daha iyi ederiz diye düşünüyorum..

 Bu durumda Yunus üzerinde onlarca kitap yüzlerce makalenin yazılması tabi karşılanmalıdır. Ancak çala kalem yazılan küçük yazıları ve popüler kitapları bir yana bırakırsak seviyeli, doyurucu araştırmaların da zannedildiği kadar fazla olmadığı görülür. Tasavvuf terminolojisinin Türkçe’de bir nevi kurucusu olan böyle büyük bir mutasavvıf şairin hemen her yönü üzerinde durulması belki her kelimesinin didik didik edilmesi gerekirken bunun yeterince yapıldığı söylenemez. Biz Yunus Divanı’nı zevkli bir görev gereği yeniden okurken “Yunus’un düşüncesi, felsefesi” gibi beylik konu ve başlıklar yerine, üzerinde çok durduğu, bir merkez gibi etrafında döndüğü bir kelimeden hareketle onun duygu ve düşüncelerini kendi şiirlerinden tesbit edelim istedik. İşte böylece Yunus Divanı’nda “gerek” kelimesinin nasıl kullanıldığı üzerinde durulmuş oldu.. Kâmil bir insan, iyi bir müslüman, ilâhî güzelliklere âşık, yoksul bir derviş olarak Yunus’a öncelikle neler gerekir neler gerekmez? Yaptığımız şey onun bu konu etrafında şiir şeklinde söylediklerini araya çok fazla bir şey katmadan nesir halinde ifade etmektir. 

                        Büyümek istiyorsak büyük ideal ve hedeflerimiz olmalı. Toplumun önüne kendini aşacağı büyük hedefler koymak gerek. Büyük idealler ve büyük hedefler insanları büyütür. AB’ye girmeye çalıştığımız bugünlerde dünyadan alacağımız teknik ve diğer bir çok şey olduğu gibi dünyaya vereceğimiz pek çok şey de vardır. İşte Yunus bu değerlerimizden  biridir. Nitekim  1991 yılı UNESCO tarafından “Yunus Emre Sevgi Yılı” ilan edilmiş ve uluslararası çapta bir çok anma ve çalışma  yapılmıştır. Ancak, geçen yüzyıllar onu unutturamasa da, zaman zaman kendimizi özümüzü unuttuğumuz gibi Yunus’umuzu da unuttuğumuz oluyor. Halbuki Yunus’u hatırlamak özümüzü, kendimizi, kökümüzü hatırlamaktır. Kendisinin

Her dem yeniden doğarız bizden kim usanası

buyurduğu gibi her dem yeniden doğuşumuzda, özümüze, kökümüze dönüşümüzde dipdiri gürül gürül bir çağlayandır Yunus..

            Yunus adı sevgi, barış ve  hoşgörüyle özdeşleşmiş ve artık bütün dünyanın malı olmuştur. Herhalde Yunus ve Mevlânâ’nın olmadığı bir Türk kültürü çok çorak ve kıraç olacaktı. Yunus ve Mevlânâ Türk Tasavvuf felsefesinin iki büyük temsilcisi olarak dünyaya sonsuzluk mesajları veren, insanın ölümsüzlüğünü müjdeleyen “Yere göğe sığmayan sığmış bu can içinde” diyerek insanın bu dünyada sahipsiz başıboş ve serseri olmadığını, sonsuz bir rahmetle içerden ve dışardan sarıldığını söyleyen iki büyük Dost sevdâlısıdır. Yunus O’na olan aşkını yüzlerce mısrada bir çağlayan gibi gürül gürül söyler. Yunus, insanları “gel dosta gidelim gönül” diyerek insanları dosta çağıran bir büyük yürektir.

Kimse bu dünyada kalıcı değildir. Yunus da bu dünyadan gitmiştir. Sevgi pazarında canını satarak gönüller alan.Yunus, bu dünyaya davaya, kavgaya gelmemiştir. Onun işi sevgidir. O, dostun evi olan gönüller yapmaya gelmiştir.  Yunus’a göre insan bu dünyaya O dost ile bilişmeye tanışmaya gelmiştir.  Tanrı bu dünyayı  dostu Muhammed’in hatırına yaratmıştır. Kimse bu dünyada kalıcı değildir. Ama ölen insanın yalnızca tenidir. Canı değildir. Can ondan gelmiştir yine O’na döner. Kimse buralı değildir. Yunus’a göre insan buraya yalnızca görevli olarak “yumuşa” gelmiştir:

Beni buraya gönderen bilir ben ne işe geldim

Kararım yok bu dünyada giderem yumuşa geldim

Eğitimin iki temel yönü vardır: Biri, toplumun kendi kültürünü, değerlerini kendi çocuklarına ve gençlerine, insanlarına aktarmak, yani kültürlenme boyutu. Diğeri, bilime ve bilimsel değişikliklere, yani geleceğe açık  bir toplum yetiştirmek, geliştirmek. Eğer birincide temeli sağlam atamazsak, kendi kültürümüzü gençliğimize yeterince veremezsek yabancı kültürlerin büyüsüne kapılarak kendi özünden ve kökünden kopacak basit, kopyacı bir nesil yetişecek kendi yürüyüşünü unutacak başkasınınkini ise öğrenemeyecek iki arada bir derede kalacaktır.

Eğer annelerinden ninelerinden Yunus’un ilahilerini hiç dinlemeselerdi, babalarından ve dedelerinden ezan ve kamet sesini hiç işitmeselerdi; udun, neyin, tanburun, sazın cümbüşün kopuzun sesini hiç duymasalardı Batı’nın büyüsüne kapılan Yahya Kemâl’ler, Necip Fazıllar, Barış Manço’lar, Cem Karaca’lar bir daha kendi evine, özüne belki de hiç dönemeyecekler, kaybolup gideceklerdi. 

Teknik üstünlüklerinin yanında Batı’yı Batı yapan ve yükselten, çalışkanlıkları, dürüstlükleri ve kendi değerlerine verdikleri  önemdir. Bu gün Batı’nın her yerinde şair ve yazarlarına sanatçılarına büyük değerler verilir.  Evleri müze yapılır. Sokaklarına isimleri verilir. Yılda en az bir kez öğrencilerin buraları ziyaret etmesi sağlanır. Artık fizik sınırların gittikçe öneminin azaldığı bir dünyada  biz de kendi yüce değerlerimizi değerlendirerek dünyaya sunabilmeli yeniden yorumlamalı ve üretmeliyiz. Bunun için (mülki ve idari âmirler) Belediye ve Kaymakamlık el ele vererek bulundukları toprağı vatan yapan değerlere sahip çıkmalıdır. Sadece ekonomik kalkınmayla bir yere varamayız. Kültürel kalkınmaya da önem vermeliyiz. Özellikle beldelerindeki insanlara hizmet veren ve halkın içinden çıkan belediyeler altyapı hizmetleri yanında kültüre de gereken değeri vermelidir.

Belde ve belediyeler Yunus için neler yapabilir? En basitinden Yunus okuma günleri düzenleyebilir.  Bu günlerde bir araya gelen insanlar -Sandıklı evi gibi bir ev yapılarak burada (veya belediye salonunda)- Yunus’un şiirlerini okuyabilirler. Okullarda Yunus’la ilgili yarışmalar tertip edilebilir. Böylece geçlerimizin yabancı kültürleri tanırken kendi kültürünü de unutmamaları sağlanır. Yöredeki okullara, mahalle ve  sokağa onun adı verilebilir. Yılda bir kez bütün okulların Yunus’u ziyaret günü olmalıdır.  Beldenin tanıtımında, krokisinde mutlaka Yunus’a yer verilmelidir.  Buraya gelen insanlar Hüdai Kaplıcaları’nda bedenlerini kirlerden ve urlardan arındırırken gönüllerini de Belediye hoparlöründen yayılan Yunus güfte ve besteleriyle arıtabilir. Bilgisayarla yapılan data şovlar ve animasyonlarla, müzik-resim ve şiirle bir çok güzellikler yaşatılabilir. Resim ve afişlerle iç ve dış mekanlara onun harika beyit ve mısraları yazılabilir, canlandırılabilir. Yunus hakkında yazılmış bütün eserlerin toplanacağı bir kütüphane kurulabilir..

Yukarda da kısaca belirtildiği gibi Yunus Emre’mizin çok farklı yönleriyle yerli ve yabancı[3] değişik kişiler tarafından ele alınıp incelendiği bilinmektedir. Biz bu çalışmamızda[4] onun düşüncesi ve felsefesi gibi bilinen başlıklar yerine, parçadan bütüne bir sentezle ve tümevarımla, biraz farklı bir konuya, Yunus’a göre olması ve yapılması gerekenlere yahut gerekmeyenlere dikkat çekeceğiz. Dolayısıyla bu konuşmamızın[5] konusunu Yunus Divanı’nda geçen “gerek” yahut “gerekmez” kelimesinin bulunduğu beyitler teşkil edecektir[6]. Bu kelimeleri seçmemizin nedeni bu kelimelerin bazı soruların cevabını da içinde taşıyor olmasıdır. Yunus’a göre insan, âşık, müslüman, tasavvuf yolunda yürüyen olgun insan olmak için mücadele eden dervişe  öncelikle neler gereklidir. Onda bulunması lazım gelen ve onun her halde ve mutlaka yapması gereken şeyler nelerdir. Diğer bir söyleyişle Yunus’a göre, “kâmil-ideal bir insan, müslüman ve derviş nasıl olmalıdır?” sorusunun cevabı da bunların içinde bulunmaktadır. Bunu yaparken de öncelikle şiirlerin rediflere bağlı olduğunu, şiirin anlamının redif etrafında oluştuğunu düşünerek öncelikle bu kelimelerin redif olarak kullanıldığı şiirlere bakacağız. “Gerek” kelimesi Divan’da sekiz manzumede redif olarak kullanılması ve pek çok beyitte geçmesine rağmen “gerekmez” kelimesi üç şiirde kullanılmaktadır. Dolayısıyla Yunus Divanı’nda, önce “gerekmez” redifli manzumeler üzerinde durmak istiyoruz.

Divan’ın 101. manzumesine göre Yunus, kendisine gerekenleri ve gerekmeyenleri şöyle ifade eder: 1. Bize sevgilinin yüzü gerekir dünya gerekmez. Bize mana gereklidir, dava (kavga ve iddia) gerekmez. 2. Bizim için bu gece Kadir gecesidir. İsterse sabah olmasın, seher gerekmez. 3. Ey saki! Bize aşk şerbetinden sun. Biz (senin sevgin yanında) cennetteki Kevser’i bile istemeyiz, gerekmez. 4. (Bu aşk şerbetinden kadehleri dolu dolu içelim. Çünkü biz kendimizden geçip sarhoş olmayız. 5. Eğer bu aşk derdiyle hasta düşersem iyi olup hastalıktan kurtulmak istemem. 6. Bize başka sevgili, başka can gerekmez. Bize o ezeli güzelin yüzü gerekir, dünya gerekmez. 7. Yunus, kendinden geçmiş ve susamış Tapduğ’unu çağırır. Bundan utanmaz (utanması gerekmez.)

Divan’ın 108. manzumesi de “gerekmez” rediflidir ve Yunus bu beyitlerde duygu ve düşüncelerini şöylece anlatmaktadır: 1. Ey her şeye gücü yeten Kadir Tanrı!. Bildik sana (halimizi anlatmak için) tercüman gerekmez. Senin olmadığın gönülde din ile iman  da gerekmez (olmaz). 2. Ölümü şöyle yudum ve miskin oldum. (Ölmeden önce öldüm.) Yetime yardım edin. Nefsimin itini bırakmayın, öldürürüm.3. Her kim nefsinin eline kalır ve (öyle) ölürse müslüman değildir. Kim aman vermeden, zaman tanımadan nefsini öldürürse hayır etmiş olur. 4. Madem ki kara sakal ağardı,  beyaz kıllar karayı örttü. Artık onu Tanrı uyarmıştır, o göze perde gerekmez. 5. Yunus, Hak aşkıyla yanar. Gönlünde  Hak aşkı biter. (Hak aşkıyla yanan) erenlerin eteğini tutmuştur. Ölürse (Hak aşkıyla şehit olmuştur.) yumak gerekmez. 

Yunus Divanı’nın 111. manzumesi de yine “gerekmez” rediflidir. Bu şiire göre ise Yunus, bir dervişte olması ve olmaması gerekenleri sırayla şöyle anlatmaktadır: 1.Ben dervişim diyen kişi öncelikle gittiği yol(un)dan utanmamalı, (halkın ayıplamasından çekinmemeli) gönlü geniş olmalı, dar olmamalıdır. 2. Derviş; dövene elsiz, sövene dilsiz, kendi gönülsüz gerektir. Yani alçakgönüllü olmalı ayrıca alınıp gücenmemelidir. Bu konuda halkla beraber olmamalı, onların yaptığı gibi konuyu etki tepki olgusu içinde değerlendirmemeli, belki sorunun temeline inmeli, nedenlerini bulmalıdır. 3. Kendisini diğer insanlara benzetmemeli gönlünden başkaları ve kargaşayı sürmeli, yüz bini bir eden yani çokluğun kendisinden çıktığı Bir’i, kesretin kaynağı olan Vahdeti bulmalıdır. 4. Eğer derviş gerçek derviş olursa o zaman bütün âlem ona dost ve biliş olacaktır. Bunun için gevezeliği bırakıp güzel ahlâklı olmalı başkalarını bırakmalıdır. 5. Dervişin sermayesi miskinlik, yani yokluk yolunda Vareden ve varlığı bulmaktır. Ona mal, mülk, il ve şar (şehir) gerekmez. 6. Derviş, eğer bir er(en)den  el alıp ona gönül ve ikrar verdiyse artık onu inkâr etmemelidir. 7. Yunus, (ezel meclisinde) gördüğün eri ve Bir’i, şudur budur diyerek artırma, dağıtma topla, kesrette kalma vahdete geç.

Manzumeye genel olarak baktığımızda Yunus, bize bir dervişin nasıl olması gerektiğini özlü bir şekilde yedi beyit içinde ifade etmektedir.

“Gerek” redifli ilk manzume Yunus’un aynı redifli 19 beyitlik en uzun şiiridir ve daha çok ezelî dostuna kavuşmak isteyen âşıkı anlatmaktadır. Buna göre 1. Dost yüzüne bakmak için çok temiz bir bakış, dostula bilişip buluşmak için de can gözünün açık olması gereklidir. 2.Nazlanmayı bırakıp onurundan geçerek tertipleri terk ederek, varlıkları tüketerek dosta ulaşılabilir. 3. Dosta kavuşmak için bu katı varlık hicabını (perdesini) yıkıp dostun nikabını kaldırmak için gerçek er gerektir. 4. Ne dört yanına bakıp duruyorsun? Sen kendi kendine hicap (perde) oldun. Sevgilinin yüzünü görmek isteyen sağa sola meyletmez. 5. Gel şimdi kendi gözündeki perdeyi kaldır ve hırs evinden dışarı çık. Hırslı olmayı bırak. Eğer dostun yüzünü görmek istiyorsan Hakk’ın yardımı ve hüner gereklidir.  6. Aşık için onur ve utanma yemin olsun ki kötü bir durumdur. Eğer gerçek aşık isen başsız ve sarıksız, cansız gelmelisin. 7. “Ene’l-Hak diyen Mansur gibi hafif yüklü olmak gerek. Sen seni (nefsini) elden bırak ve dost yüzüne öyle bak. 8. Kim dost ile bilişmek istiyorsa şüphesiz derde düşmelidir. Çünki âşığın canı onun aşkıyla devamlı kendinden geçmiş ve sarhoş olmalıdır.  9. Eğer sevgiliye kavuşmak, ona visal bulmak istiyorsan  sen seni aradan çıkarmalı cisimsiz, suretsiz ve cansız kalmalısın. Başkaca pazar gerekmez. 10.Dost ile bilişen can, kendine (nefsine) kıyan ve varlık askerini kıran eli(ni) çabuk (tutan) kimsedir. 11.Öyleyse dedikoduyu bırak gücünü dost yolunda harca. Sevgiliye kavuşmak isteyen her şeyden geçmeli, dost yolunu seçmelidir. 12. Bu yol (aşk yolu), gözün gördüğü, aklın erdiği, dilin döndüğü bir yol değildir. Gözsüz ve dilsiz olmalıdır. 13. Kulağını aç ve iyice dinle! Dostun huzuruna gideceksen önce kendi(nefsi)ni bırakmalısın. 14. Dostun içinden doğması için çoğa az deme. Varlığını yok et. Bu kadar iş ve söz sana ne gerektir? 15. Bütün söylediklerini unut ve sözün hasını söyle! Eğer dostu görmek istiyorsan sana bundan başka baş gerekir. Bu baş gözüyle onu göremezsin. 16. Eğer dost yüzünü görmek istiyorsan dünyadan, âhiretten ve her türlü nimetten vazgeçmen gerekir. 17. Eğer dosta kavuşmak istiyorsan dünya ve âhiret ahvalinden, kadın ve çocuk vebalinden hattâ bütün varlığından kurtulman, sakınman gerek 18. Bu söz basit bir söz değildir, bir sırdır. Artık konuşmayı bırak. Bu baş gözü onu görmez. Eğer dostu görmek istiyorsan onun için başka bir göz lazımdır. 19. Yunus şimdi sen kendini yitir ki il ve şehri bulmayasın. Kim Hak desin kim bâtıl! Derviş kale burcu ve duvarı gibi (yüce) olmalıdır.

Manzumeye genel olarak baktığımızda mutlak sevgiliye, ezeli dosta olan aşk anlatılmakta ve ona kavuşmanın ve onun yüzünü görmenin zorluğu hikâye ediliyor. Bunun çok büyük fedakârlıklar istendiği ifade ediliyor.

Gerek redifli ikinci sıradaki uzun manzumede (136) ise, Yunus’a göre ideal bir müslümanın nasıl olması gerektiği açıklanmaya çalışılır: 1. Öncelikle müslümanım diyen kişinin müslümanlığın şartını bilmesi ve beş vakit namazını kılması gerekir. 2. (Bunun için önce) tan vaktinde ayağa kalkarak başını kaldırıp ayağını suya daldırarak şeytanının boynunu vurup nefsini de öldürmelidir. 3. Eğer sabah namazını kılarak Hakk’a yalvarırsan yarın âhirette onun yanında nazın geçer ve yüce olursun. 4. Kulların azat olmasını dilersen öğle namazını kılasın. Böylece  cehennem azabından kurtulup her ne dilersen bulasın. 5. O ikindi namazını kılanlar arı (suyla) dirilenler yok mu? İşte Hakk’a erenler ve her zaman erecek olanlar onlardır. 6.Akşam namazının farzı üç rekattır. (Bu) orda (âhiret) dağ gibi günahını arıtır. İyi amellerin yarın mezarda senin mumun ve ışığın olsa gerektir. 7 Yatsı namazına hazır ol. Çünkü her şeye gücü yeten Kadir Tanrı hazır olanları sever. Böylece imanın eksiğini bitir. Zira iman öncü olacaktır. 8. Kim ki bu sözden bir şey almadı ve beş vakit namazını kılmadıysa bilin ki müslüman olmamıştır ve cehenneme girse gerektir. 9. Ey hazır bulunanlar! Eğer cenneti ve cemaati bildin(iz)se dikkat edin. Çünkü tembellik edersen(iz) münafıklardan sayılırsın(ız). 10. Mustafa’yı görmüyor musun? Nasıl vefa gösterdi ve ümmeti için cefa çekti. Vefalı ümmeti şüphesiz ona kavuşsa gerektir. 11. Ey Yunus, din gayretini gözet ve nefsin istediğini verme. Peygambere aşk ile salavât söyle. Böylece ona kavuşursun.

   Divan’ın 137 sıradaki manzumesinde ise Yunus, insanın dünyaya geliş maksadını ve ne yapması gerektiğini anlatmaktadır:

1. Dünyaya gelen kişiler yola da gelmeliler. Ölümü hatırlayarak gece gündüz ağlamaları gerekir. 2. Çünkü bu dünya kahır dünyasıdır. Ayrıca baki (kalıcı) değil fani(geçici)dir. Öyleyse bu dünyaya aldanmamalı (eğer bir günah işlenmişse) çabucak tövbe edilmelidir. 3. Dünyadaki mal, mülk, evlat çokluğu nedir? Her şeyin sonunda yok olduğu açık değil mi? Öyleyse gerçek varlık sarayı âhireti bilmek gerektir. 4. Gel şimdi baki (kalıcı) olandan mahrum olmadan fani (geçici) olanı bırak. İnsan bu dünyada ibadet etmeli nasibini de unutmamalıdır. 5 Kıyamet gününde herkesin, kıldan ince kılıçtan keskin sırat köprüsünden geçeceğini bil. Cehennemden korkuyorsan herkesten alçakgönüllü ol. 6. Eğer Sırat Köprüsü’nden (bir çırpıda) geçmek istiyorsan ve (cehenneme) düşmek istemiyorsan kazandığın malından (bir kısmını) Tanrı için vermelisin. 7. Kazandığın maldan yoksullara vererek onları hoş görerek yüce Tanrı’ya kavuşabilir ve ateşten kurtulursun. 8. Kuran, ekin (biçin dünya işleriyle uğraşın, ama) Allâh’tan da korkun der. Şayet bir günah işlenmişse tembelce oturmamalı çabuk tövbe edilmelidir. 9. Yunus gerçi şiir söyler, ancak bunların aslı kitaptan (Kuran)dır. (Ayrıca) iyi bil ki hadisle söylenene de çok sadık ve bağlı olmak gerekir.

Aşağıda günümüz Türkçe’si ile ve düzgün cümlelerde ifade etmeye çalışacağımız manzumede (138) ise öncelikle insana gerekenin güzel ahlâk ve güzel amel olduğu belirtilmekte, yarın mahşer ve kıyamet gününde olacakları bilerek ona göre davranmak gerektiği öğütlenmektedir.

1. Öncelikle insana gereken güzel ahlâk ve ameldir. Yarın müslüman adıyla çağrıldığımızda iman yoldaşımız olmalıdır. 2. İsrafil surunu üflediğinde bütün canlılar uyandığında soru-hesap sorulduğunda Arap dili Kuran gerekir. 3. Gök perdelerinin açılıp iyinin kötüden seçildiği günde insanın başını kurtaracağı sığınacağı bir yer gereklidir. 4. Meydan kurulup oturulduğu, herkesin sermayesinin ortaya getirildiği o siyaset gününün iyi bilinmesi gerekir. 5. O zaman, ata ana çağrışır. Kardeş kardeşten usanır ve Allâh’a yalvarırlar. Bu durumda duası kabul olacak kimse gereklidir. 6. Yunus, sakın yanlış yapma, bütün bunların hepsinden aşk (Allâh sevgisi) en iyisidir. Sorulacak sorulara verilecek en iyi cevap budur.

Divan’ın bundan sonra gelen 139. şiirinde de insanın bu dünyaya geliş gayesi anlatılır. Bu dünyada bir misafir olduğu, asıl gideceği yere gönlünü bağlaması gerektiği, gerçek âşığın dostu için canını vermesi, durmadan onu anması ve zikretmesi gerektiği hatırlatılır: 1. Bu dünyaya gelen kişi, tıpkı bir misafirin vatanına sefer etmesi gibi, bir gün yine dönse gerektir. 2. Biz bu dünyaya gelmeden o dost ile anlaştık. Ne kadar kalırsak kalalım sonunda vademiz dolacaktır. {Burada bezm-i elest diye ifade edilen, Tanrı ile ruhların toplantısında Allâh’ın “elestü birabbiküm”, Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Sorusuna “kâlû belâ” Evet sen bizim Rabbimizsin diye cevap verdikleri meclise işaret edilir. Ruhlar geçici olarak bu dünyaya bedenler giydirilerek sözünde samimi olduğu denenmek, sınanmak için gönderilir. Eğer gerçekten Allâh’ı seviyorlarsa bu belâlara katlanırlar. Sözünü tutarlar. Yunus bunu “Ol dost bizi viribidi (gönderdi)  var dünyayı bir gör dedi(120/4) mısraıyla anlatır. Aynı mısra küçük değişikliklerle 7/6 ve 224/1’de de tekrar edilir.} 3. Ne zaman vademiz dolar o zaman o ile varırız. Öyleyse kişi varacağı yere gönlünü berkitmelidir. 4. Gönül nasıl dost iline giden yola gönlünü berkitmesin ki! Aşıklar bu yola canlarını feda etseler gerektir. 5. Can neye ulaşırsa akıl da ona çalışır çabalar. Gönül neyi severse dil de onu açıklasa gerektir. 6. Aşık olan kişi sevdiğini anarsa şaşılır mı? Çünkü aşk başından aşınca gönlünü inletse gerektir. 7. Yunus, eğer Allâh’ı seviyorsan şimdi ondan haber ver. Zira âşığın özelliği maşukunu söylemesidir.

Bunu takip eden 140 numaralı şiirinde ise yine bir defa daha gerçek dervişin nasıl olması gerektiği üzerinde durulur. Rivayete göre 40 yıl dergâhtan içeri eğri odun getirmeyen Yunus, derviş olmak isteyene ne gibi zorluklara katlanması gerektiğini anlatır. Uzun açıklamalar yerine beyitleri günümüz Türkçe’si ile ifade etmeyi yeğliyoruz: 1. Gel ey derviş olmak isteyen! Sana ne yapman gerektiğini söyleyeyim: (Önce tatlı) şerbetleri elinden koyup zehri yudumlaman gerekiyor. 2. Bütün bildiklerini bir yana bırakarak terbiye olman gerekiyor. Mürebbin (seni terbiye eden) ne diyorsa, hemen onu yapmalısın. 3. Sabır ve kanaatle (her şeye) tahammül etmeli, acelecilik etmemelisin. Bu yolda (nefsinin) yavuzluğu(nu) bırakıp (nefis itini bırakıp) yüz tutmalısın (secde etmelisin). 4. Dünyadan gönlünü çekip elinle arpa ekerek ununa yarı kül katıp güneşte kurutmalısın 5. Acaba bunu nasıl yersin? Nefsin isterse kokla. İftar etmek istediğinde de üç günde bir etmelisin. 6. Erenlerin dirliği budur. Bunlar hile ve ikiyüzlülüğü bilmezler. Er(miş)liği onunla bulurlar. (ayrıca) kahrı da yutmak gerekiyor. 7. Bu dünyanın yüzüne bakma. Halkın sözüne de aldanma. Dostun yüzünü görme isteğiyle Hakk’a yüz tutmak gerekir. 8. Yunus bunu, kim bir uluya (veliye) bağlanmak istiyorsa ona der. Çünkü birimiz ne yaparsa âşıklara da onu yapmak gerekir.

141. sıradaki şiirde ise dünyada ne yapılıp-edilmesi gerektiği, dünyanın kahır dünyası olduğu ve katlanılması gerektiği, iyi dost tutmak gerektiği, cenneti kazanmak için gönül kazanmak gerektiği, erenlerin âhını almamak gerektiği, bülbül gibi ötmek (zikretmek?) gerektiği..vs. anlatılmaktadır. Beyitleri kısa cümleler halinde nesre çeviriyoruz.

1. Bu dünyayı ne yapıp ne etmek, n’eylemek lâzım. Daima aşk eteğini tutup bırakmamak lâzım. 2. Çalab’ım bu dünyayı kahır (imtihan) için yaratmış. Gerçeğe ulaşmak isteyenler bu belâya katlanmak gerekir. 3. O yarınki yollarda, orda yanında yoldaş isteyen bu dünyada dostunu kılavuz tutması gerekir. 4. Cennet cennet diyerek kulların peşinden koştuğu cennetin sermayesi, bir gönül kazanmaktır.  Öyleyse onu kazanmak gerekir. 5. Erenlerin âh ve bedduasına dağ ve taş bile dayanamadı. Kalkanı demir ise okları atmak gerek. (onlara dil uzatmaktan çekinmeli.) 6. Yunus, er(enler) nazarında taze güller açılmış. Buna karşılık sen de gerçek bülbül isen ötmelisin. (İlahi güzellikler ve tecelliler her yerde görünüyor. Öyleyse sen de onu anmalı, zikretmelisin.)

“Gerek” redifli şiirlerin sonuncusu ve 142 no’lu manzume de altı beyitlik olup dervişlikle ilgili diğer manzumelerde olduğu gibi, ideal-kâmil dervişin nasıl olması gerektiği üzerine duygu ve düşüncelerle doludur. Pek çok şiirinde “miskin Yunus”, “derviş Yunus” diyerek kendisini de bu gurubun içinde sayan Yunus, Hazret-i Ali’nin şahsında özdeşleşen fütüvvet erkânının, ahilerin, yarenlerin toplumumuzda nasıl ideal bir gençlik oluşturmak istediğini anlatıyor gibidir.

1. Derviş olan kişinin gönlü huzurlu ve saf olmalı. Dervişlik yolu içinde dürüst ve namuslu olmalı. 2. Benlik davasından geçerek sözün seçkinini söylemeli. Allâh korkusundan benzi sararmış olmalı. 3. Yüreğinde yarası, gözünde göz yaşı eksik olmamalı. Dervişin işi her zaman ağlayıp inleme olmalı. 4. Kimseye hor bakma (küçük görme). Asla gönül yıkma. Derviş yetmiş iki milletle dost olmak  gerektir. 5. Tanrı’nın tamusundan korkmamalı, hurisinden de ummamalı. Onun her zaman tek dileği Hakk’ın yüzünü görmek olmalı. 6. Ey Yunus! Miskinlere (dervişlere) yüzünü toprak et. Hepsinden fazla erin (insanın) ikrarı (sözünü tutması) gerektir.

“Gerek” redifli manzumelerin yanında, redif olarak kullanılan kelime gurubu içinde 3 manzumede tamamen, 3 manzumede de kısmen gerek kelimesinin kullanıldığı görülmektedir. Önce bütün beyitlerinde, bir kelime gurubu içinde, gerek kelimesinin kullanıldığı manzumelere bakıyoruz. 286. manzumenin redifi “..sa gerek şimden geri”dir ve  daha önceden sürüp giden bir durumun artık bundan böyle değişmesi gerektiğini, gelecekte değişeceğini, farklılaşacağını ifade etmektedir. 7 beyitten oluşan ve iç kafiyelerle dörtlük şekline de dönüşebilen bu coşkun musammat şiirde, ilâhî aşkla bir şeylerin, belki hayatının değiştiği anlatılmaya çalışılır. Nesir cümleleri halinde ifade etmeye çalışıyoruz. 1. Dost gönlümü yağmaladı. Artık bundan böyle ne olacak?. Canımı derde bıraktı. Bundan sonra canım (artık) derde yansa gerektir. 2.  Canım derdinle yanar. Ömür geçer, devran döner. Gün geçtikçe benzim solar. Şimdiden sonra solacak ta. 3. Bu ne acaib ser-güzeşttir ki yüreğimizde (bağrımızda) yara çıkardı. Artık bundan böyle, gözlerimden kanlı yaşlar döksem gerektir. 4. Veliler Hakk’ın sırrıdır. Alınlarında Hakk’ın nuru vardır. Onları sevenler âh ederek şimdiden sonra ağlasalar gerektir. 5. Ben bir kulum, sense Allâh. Ebedî kulluğunda kalmak isterim. Bu sözümü bundan böyle bütün dünyanın bilmesini dilerim. 6. (Canım) Şimdiden sonra fanilik sarayından göçerek bakilik sarayına geçip aşkın şarabından içerek kansa gerektir. 7. Görün ki Yunus ne etti. Vararak Hazret’e kavuştu. Bir damlayken denize ulaştı. (Artık) bundan sonra dolsa gerektir.

Yine musammat bir şiir olan 8 beyitlik 327 numaralı

Bir şâha kul olmak gerek hergiz ma’zûl olmaz ola

Bir eşik yaslanmak gerek kimse elden almaz ola

matla’ beytiyle başlayan coşkun ve lirik şiirde de 8. beyit hariç, her mısrada (toplam 14 defa) “gerek” kelimesi geçmektedir. Burada, diğer bazı beyitlerde olduğu gibi,–malı, -meli  gereklilik anlamına uygun olarak kullanılan kelimenin yine ideal bir hedefe doğru okuyucuyu/dinleyiciyi çağırdığını söyleyebiliriz. Ancak ilk beyitten sonra gelen ilk üç cümlenin yüklemlerinin ihmal edilmesi, dördüncüde okuyucuya en iyiyi en ideali, veya son hedefi göstermesiyle  hissettirilmeye çalışılır. Örneğin 2. beyitteki son cümlenin gelişinden, ilk cümlelerin de “Öyle bir kuş olup uçmalı ki, kimse onun gibi uçamamalı, öyle bir kıyıya geçmeli ki, kimse oraya geçememeli” anlamını, zihin kendiliğinden tamamlar. 

   1. Öyle bir şaha kul olmalı ki aslâ azledilmeye. Öyle bir eşiğe (kapıya) yaslanmalı ki (makama gelmeli ki) kimse elinden almamalı. 2. Öyle bir kuş olup uçmalı, öyle bir kıyıya geçmeli, öyle bir şerbetten içmeli ki içenler hiç ayılmamalı. 3. Öyle çevik bir bahri (dalgıç, deniz kuşu yahut balık) olmalı, öyle güzelce dalmalı (aramalı), öyle bir cevher çıkarmalı ki sarraf bile bilmemeli. 4. Öyle bir bahçeye girmeli öyle güzelce dolaşmalı öyle bir gülü koklamalı ki o gül asla solmamalı. 5. Kişi öyle âşık olmalı ki sevdiğini bulmalı. Öyle bir ateşe yanmalı ki artık başka ateşe yanma(malı)sın. 6. Öyle bir ziyafette (şenlik) bulunmalı öyle bir uluyu ululamalı (öyle birini tazim etmeli) öyle bir söz söylemeli ki hiç kimse onu bilmemeli. 7. Kişi Hakk’ı bilmeli, Hakk’ın haberini almalı. Diri iken ölmeli ki (artık) varıp orda (bir daha) ölmemeli. 8.Miskin Yunus, var doğru dur. Yüzünü Hazret’e götür. (Allâh’ın huzurunda secde et.) Tapduk gibi dünyaya (bir daha) hiç benzeri gelmeye(cek ola)n.bir er getir.

İlâhî aşkın gürül gürül, çağladığı, değişik makamlardan bestelenmiş olduğu için halkımız tarafından da çok bilinen, sevilen ve okunan, Ahmed-i Yesevi’nin şiirine nazire olduğu söylenen[7] “bana seni gerek seni” nakaratlı yahut redifli 381. şiir de bir musammattır ve âhenkli bir şiirdir. Şiir, musammat olduğu için okur yazarlar Divan ve mecmualarda beyitlerle; halktan, ümmi kimselerse cönklerde dörtlük şeklinde yazarlar. Bu şiirde de toplam 10 beyitte 11 defa “gerek” kelimesini kullanarak, Aşık Yunus’a (kendisine) yalnızca mutlak sevgilisinin gerektiği, başka bir şey veya bir kimsenin ona gerekmediği, iki dünyada yalnızca tek bir maksadının olduğunu ifade eder. Bu da o sonsuz sevgilidir ki şair onu çok samimi, senli benli bir ifade ile yalnızca “bana seni gerek seni” diye çağırır. Bu gazel-ilâhîyi, lirizmini bozmamak için, nesre çevirmeden, bazı bilinmeyen kelimelerini yanında vererek ve birazcık günümüz Türkçe’sine yaklaştırarak buraya ilâve ediyoruz.

                        Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni

                        Ben yanarım dün ü günü (gece gündüz) bana seni gerek seni

                        Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim (üzülürüm)

                        Aşkın ile avunurum bana seni gerek seni

                        Aşkın âşıklar öldürür aşk denizine daldırır

                        Tecelli ile doldurur bana seni gerek seni

                        Aşkın zencirini üzem (koparam) deli olup dağa düşem

                        Sensin dün ü gün endişem bana seni gerek seni

                        Eğer beni öldüreler külüm göğe savuralar

                        Toprağım anda çağıra bana seni gerek seni

                        Sufilere sohbet gerek âhîlere ahret gerek

                        Mecnun’lara Leylâ gerek bana seni gerek seni

                        Ne Tamu’da (cehennem) yer eyledim ne Uçmak’da (cennet) yer bağladım

                        Senin için çok ağladım bana seni gerek seni

                        Cennet cennet dedikleri bir ev ile birkaç huri

                        İsteyene ver sen onu bana seni gerek seni[8]

                        Yusuf eğer hayalini düşte göreydi bir kere

                        Terk edeydi mülklerini bana seni gerek seni

                        Yunus çağırırlar adım gün geçtikçe artar odum (ateşim)

               İki cihanda maksudum (amacım) bana seni gerek seni

                  Tek kelimeden oluşan veya bir kelime gurubu olarak redif olmasının yanında iki manzumede daha geçen “gerek” kelimesinin 378. şiirde altı defa, 84. şiirde ise 4 defa kullanıldığını görüyoruz. Her iki şiirin matla/doğuş beytinde de bu kelimenin kullanılması, şiire yine olması/yapılması gerekenler konusunda bir hedef çizildiğini göstermektedir. Erenlerin denize, kendisinin dalgıca benzetildiği bu ve diğer beyitleri nesir halinde ifade ediyoruz: 1. Erenler âşığın dalması gereken bir deniz (gibi)dir. Denizden inci çıkarmak için dalgıç gereklidir. 2. Yine biz dalgıç olduk denizden inci aldık. (Ancak) incinin kıymetini bilmek için de sarraf  gerekir. 3. Sus da artık yürü be! Ne simsarlık yaparsın. Bu sırra ermek için Ali gibi er gerekir. 4. Muhammed Hakk’ı bildi ve Hakk’ı kendinde gördü. Her yerde Hak hazırdır. Ancak görmek için göz gerektir. 5. Gizlice, rızkını “biz taksim ettik” buyuran Hak’tan bilen ve  (ayrıca) gözün perdesini silecek kendi nefsini bilen er gerekir. 6. İşte bu nefesi âşıkların hükmüyle dedim. Kararda (istikamette, sözünde) durmak için cimri olmayan er gerektir (378/1,3,4,5,6). 

84. şiirdeki beyitlerin çevirisi ise şöyledir: 1. Bu dervişlik durağı acayip bir duraktır. Derviş olan kişiye önce dirlik gerektir. 2. Onda dirlik olduğu için Hakk ile birlik olur. Onun için varlığı elden koyup ere kulluk gerekir. 3. Doğudan batıyı gören erene hizmet et. Senden haber verene çok dervişlik (yapmak) gerekir. 7. Ey Yunus! Arif isen anladım bildim deme. Miskinlik eteğini tut. Sonunda sana bu gerekir.

 Önceki bölümde“gerek” veya “gerekmez” kelimesi bir çok şiirde redif olarak kullanıldığı gibi bazı şiirlerin de bir çok beytinde  bulunuyordu. Bazı şiirlerde ise tek tük bir çok şiire dağılmış vaziyette, dağınık bir şekilde, toplam 50 beyitten fazla beyitte daha geçmektedir. Bu beyitleri de aşağıda nesir halinde ifade etmek istiyoruz:

Aşık kişinin miskin (yoksul derviş), yol içinde teslim olması ve kim ne derse boyun bükmesi gerekir. Gönül yıkmaya asla izin yoktur (1/8). İki cihan zindan bile olsa bana bostan olması gerekir. Dosttan yardım olduktan sonra başkaca ne gam keder ola(4/1). Sensiz, iki dünyada benim gözüme zindan görünür. Senin aşkınla bilişen hasların hası olsa gerektir (4/4).  Gözüm o dost yüzünü gördü. Yüzüm erenlerin bastığı toprak olsun. İş bilene sözüm şeker ülkesi gibi olsun(4/3).  Aşk eteğini tutmak gerektir ki sonunda zeval bulmasın. Çünkü aşktan bir elif okuyan kimseden sual olmaz(5/1). Her kim dostu severse dosttan yana gitmesi gerekir. İşi gücü dost olunca da bütün işlerden kurtulur (17/4). Dosta kavuşmak isteyen bütün varlığını yok etmesi gerekir. Bu yola girmek için görelim işte ne hazırlık yapılır (37/2). Kişinin canı onunla beraber ve uyanık olması gerekir. Dünyayı sevenin baykuş gibi örende olduğunu bilirsin (44/3) . Bu tendeki canın ne olduğunu bilenlere sormak gerekir. Can Hakk’ın kudretidir. Asıl damardaki kanın ne olduğunu sormalı! (120/1). Seni sevmeyenlere cansız surettir dersem doğrudur. Canlılara onun için senin gibi sevgili gerektir (144/2). Dünya bize gerekmez. Çünkü kalıcı bir bina değildir. Bir kul bin yıl da yaşasa ölünce bir saat gelmez (154/1). Yunus, sana farz olan doğru yolda (sırat-ı müstakim) gitmektir. Huzurunda haşir ve neşre gözle görmüş gibi kavuşmak gerekir (155/9). Nefse uyup beş parmağını birden ağzına atma. Birini kes yoksula ver unutma lâzım olur. (Malını, mülkünü tek başına yeme onda yoksulların da hakkı vardır onlara da yardım et.159/5). Bin yıl ömrüm varsa bu kapıda harcayım. Ben gerçek âşık isem bu yolda ölmeliyim (ölmem gerek 202/6). Bana sen gerek isen ben kendimi ne yapayım. Eğer ben ben oldum ise, ben beni yitireyim (200/7). İnsan ne kadar çok bilirse bilsin öğüt alması gerekir. Menzile erişmek isteyen hüzünle bunu bilir (247/2). Hakkın nazar kıldığı cana (ayrı) bir gözle bakmak gerek. Ona Hak nazar kılmıştır. Ben onu nasıl yererim (266/5). Tapduk, bu Yunus’a Hak aşkı erse gerektir (erişmiş olmalı), o hepsinden yücedir, ben ona nasıl ulaşayım (266/6) diyor. Yunus bu sözleri erenden aldı. Sana da gerekirse ondan alasın (279/13). Her kim şeriatı biliyorsa hem okuya hem tuta (tutması gerekir). Onun gece gündüz ibadet içinde er olması lâzımdır (295/13). Kim de tarikata girmiş ise (artık) malı bırakması gerekir. Bu tarikat yolu içinde can vermesi gerekir (295/16). Vuslat halini bilmek isteyenlere bu durumu açıklıyorum. Hakikate olaşmak isteyene yedi türlü nişan gerekir(298/1).  Ahirette azık olsun, mezarda ışık olsun istiyorsan, sabah namazına kalk. Hazırlık yap namaz kıl (315/5). Hani atan hani anan! Bu dünyanın faniliğini (kötülüğünü) gördün. Orda canın rahat olsun diyorsan gel dostlarla yanalım (322/5). Ey çaresiz Yunus! Dost yoluna kurban gerekir. Öyleyse sen de canını ver cananı iste. Gel dostlarla yanalım. (322/6). Eğer (yarın) din iman gerekiyorsa bu dünyada iyice hazırlan. Bu gün burada işin bitmezse yarın orda da bitmez (325/5). Çaresiz Yunus’un sözlerini, (bir kimsenin) çok aşık olması gerekir ki anlasın. Ne yapsın, O kuş dili söyler. Ötmeyince dinlenmez (325/7). Her kim onu (Allâh’ı) gördüm dese ateşe atmaları gerekir. Kim de ondan şüphe ederse ne dini kalır ne imanı (328/3). Aşk, gönülde kolay yerleşir. Ancak aşkı bilen azdır. Aşıkım diyenlere dünya ve ahireti terketmek gerekir (331/3). Sevgiliye ve bütün millete yaranmak için yetmiş iki milletin ayağını öpmek gerekir (Hakk’ın rızası  halkın rızasındadır 338/8). Bize gerçek derviş gerekir. Dünya ( kuru iddiayla) kavgayla doldu. Yalan dava edersen (söylüyorsan) aşk seninle ne yapsın (347/4).   Kime dost gerekiyorsa ona ne yapması gerektiğini söyleyeyim: Kendisini terketsin ve ne olacağını hiç düşünmesin (348/1). Dosttan yana giden kişinin kendisinden geçmesi (kendini feda etmesi) gerekir. Çünkü dost can şehrini yağmalar ve gönül kalesini alır (348/5). Dervişin dört yanında dört büyük kapı (dört kapı kırk makam anlatılıyor) gerekir. Böylece nereye bakarsa gecesi gündüz olur (351/8). Dört hâl içinde dervişin siyaset (çile) çekmesi gerekir. Yoksa yol eri yuvasının içinde kalır ve hedefine ulaşamaz (351/10). Ey saki! Kadehi doldur ve bize aşkın şarabından sun. Bize o şarap gerekli. Ondan şeyh de fakı da içsin (366/1). Yedi mushafı okursun ve ibadet edersin. Eğer amel etmezsen isterse(n) yüz bin oku (faydasızdır 366/5).  Bir kez gönül kırdınsa istersen yüzyıl yol doku, (seyr-i sülûk et) bin kez hacca git, bin kez gaza et (boşunadır366/6). Bu yola hazırlık gerektir. Eksik ve çok gerektir. Bu sarp yola girmek için çok (sağlam) demir yürek gerektir (375/3). Bu yolda yetmiş bin riya (gösteriş, ikiyüzlülük) askeri vardır bilin. O askeri öldürmek için nefsini öldürmüş er gerekir (375/4). Yunus, günahın çoktur. (Bunun için) Ağlasan yeridir. Yarın sana Muhammed’in şefaati gerekir (385/8). Dert gerektir, dert gerektir, dert gerek. Derde dermanımı versem gerektir (389/3). (Sırat köprüsünün) sağlam olması gerekir. Ki görenler işte doğru yol diyeler(415/15). Murdarı  (günah) niçin açıp tartarsın. Sana gereken iyilikle onu örtmektir (415/19) .

               Sonuç olarak Yunus Divanı’nda “gerek” kelimesinin bu anlam bağlantıları içinde[9] ideal-kâmil bir insanın, bir müslümanın, bir derviş ve Hak âşığının neler yapıp-etmesi, hayatını nasıl programlaması, nasıl yaşaması gerektiğini anlattığını ve bunun, onun hayat düsturunu, erişmek istediği hedefini açıklamada bir yardımcı olabileceğini söyleyebiliriz.

 

 

 

[1] Prof.Dr. Mine Mengi, “Sehl-i Mümteni”, Divan Şiiri Yazıları, Ankara 2000, s.62-71.

[2] Necip Fazıl Kısakürek, “Kahramanlar” bölümü, Çile, İstanbul 1999, s.382-383. Üstteki mısra N. Fazıl’ın ikinci şiirinin sonunda bulunmaktadır.

[3] Bu çalışmalardan biri şudur: Said Khourchid, “La Langue de Yunus Emre Contribution a l’histoire du Turc Pre- Ottoman, Ministere de la Culture, Ankara 1991, p.578. Bu eserde, Yunus Divanı’nın Fatih nüshasındaki bütün şiirleri (205) ve Risaletü’n Nushiyye’si  Fransızca’ya tercüme edilmiş ve bu nüshaya göre bir sözlüğü oluşturulmuştur.

[4] Çalışmamızda, Dr. Mustafa Tatçı’nın “Yunus Emre Divanı  II (Tenkitli Metin) Kültür Bakanlığı, Ankara 1990 adlı eseri kullanılmıştır. Alıntılardaki şiir ve sayfa numaraları bu esere aittir.

[5] Bu konu önce Afyon Sandıklı Belediyesi’nin 19 Nisan 2004’te tertip etmiş olduğu “Yunus Emre Etkinlikleri”ne, konuşma olarak sunulmuş daha sonra gözden geçirilerek basıma hazır hale getirilmiştir.

[6] S. Khourchid’in yukarda anılan çalışmasına göre “gerek” kelimesinin kullanım sıklığı (frequence) 25. sırada ve 122. defadır. Ayrıca 9 kere de “gerekmek” fiili kullanılmaktadır. Kelime çoğu yardımcı fiil, zamir ve işaret zamiri, mahlas olarak geçen olmak, bulmak, ol, bu, eylemek, bir, u, ü (ve anlamına), ışk, can, Yunus, Hak, bilmek, ben, sen gibi çok kullanılan kelimelerin yanında bulunmaktadır ve bir hayli fazla sayılabilir. Kelimenin bu kadar fazla kullanılması, bizce Yunus’a göre olgun insan, âşık, müslüman.. nasıl olması gerekir konusu üzerinde Yunus’un ne kadar çok durduğunu ve Yunus’un bir ideal insanı olduğunu gösterebilir. Bakınız. A.g.e.,s. 66, 71, 177.

[7] Tam tersi bir etkiyle Yunus’un bu şiirine, Yesevi dervişlerinin bir naziresi olabileceği ve böylece sonradan Hikmetler’e ilave edilebileceği görüşü de vardır.

[8] Bu beyit bazı küçük farklarla 234/6’da şöyle tekrar edilir: Ben bir ev için çardak için seni nasıl terk edeyim. Sofulara ver sen onu, bana seni gerek seni.

[9] Yunus Divanı’nda “gerek” kelimesinin kendi anlamı dışında yalnızca iki beyitte (126/4,5,6) farklı bir yapıyla “gerek” .... “gerek” kalıbıyla “isterse” şöyle olsun, “isterse” böyle olsun” anlamında bir kullanımına daha rastlıyoruz ki bu, konumuzun dışında kalmaktadır.