Manisalı Bir Halk Şairi Âşık Mustafa Remzî ve Gençler İçin Yazdığı Bir Destanı, Birkaç Şiiri
1. Âşık Mustafa Remzî ve Mecmuası
Âşık Mustafa Remzî, yakın bir dönemde, Manisa’da yakın çevremizde yaşayan bir âşık-şair olmasına rağmen maalesef pek tanınmayan ve unutulan değerlerimizden biridir. Kendi el yazısıyla yazdığı yaklaşık 250 sayfası boş 1000 sayfaya yakın (997 sayfa) Osmanlı Türkçesi ile yazılmış Mecmuası elimize geçtiğinde bunu, önceleri tamamen başkalarının şiirlerinin toplandığı bir derleme sandık. İnceledikçe başka şairlerin şiirlerinin yanında kendisinin de pek çok şiirinin bu Mecmuada mevcut olduğu anlaşıldı. Bu derlemede kimi zaman bu şiirlerin nerde, ne zaman, nasıl ve niçin yazıldığını not ederek çok iyi bir kayıt tutan şair, devrinin sosyal, tarihi ve edebî yönüne de ışık tutmaktadır.
Aşık Mustafa Remzî, Mecmuasında verdiği bilgilere göre, 1286/1869’da Kırkağaç’ta doğmuş ve Tokatlı Hacı Ahmed Gedâyî’den âşıklık geleneğinin icaplarını öğrenerek mahlasını almış, Demirci, Soma, Salihli, Kasaba (Turgutlu), Gediz, Bigadiç, Balıkesir, Kastamonu, İzmir, Manisa, Beypazarı, Edincik, Taşköprü, Boyabat, Afyon, Adana gibi yerleri gezmiş, çeşitli âşıklarla görüşerek karşılıklı şiirler (muşâ‘aralar) demiş, kahvecilik yapmış, muammâ söylemiş, saz ve tanbur çalan aynı zamanda güzel sesiyle söylediği bu şiirleri, söylenilen kişileri, durum ve yerleriyle Mecmuasına kaydetmiş kültürlü bir halk ve kalem şairidir.. Bir şiirinde 55 yaşında olduğunu söyleyen (Mecmua, s.773) ve 1344/1925 tarihine kadar kendisi ve yakın çevresi ile ilgili notlar tutan şairin ne zaman vefat ettiğini şimdilik bilemiyoruz. Ancak, bu tarihlerden sonra öldüğü kesindir.
Mecmuası’nda Tarikat-ı Nazenîne, yani Bektaşiliğe bağlı olduğunu söyleyen ancak Kâdirî ve Rufaîlikle ilgili övücü şiirleri de bulunan Âşık Remzî, içinde Divan şairlerinin de bulunduğu ünlü şairlerden ve çoğunluğu halk şairlerinden gazeller, divanlar, mersiyeler, latîfe şeklinde mensur sevda macunları, müfred ve kıt‘alar, kalenderîler, müstezatlar, koşma ve semâ‘îler, nefesler, bazı dua ve faideler, destanlar (35 tane) ve “birkaç yüz parça” (200’den fazla) diye nitelediği divan, koşma, kalenderi, gazel, tahmis, ilahi, destan.. başlığıyla, kendi şiirlerini kaydetmiştir.
Mecmua’nın, mahallî edebiyat ve tarih çalışmalarına, 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başında, Eğe ve Batı Anadolu Âşık Edebiyatı’na katkılarda bulunabileceğine inanıyoruz. Nitekim 1868-1916 yılları arasında yaşayan Kasabalı (Turgutlu) Nuri Efendi’nin şiir ve destanları diğer kaynaklardan da desteklenerek buradan çıkarılmıştır.
Âşık Remzî’nin yukarıda da belirttiğimiz gibi Mecmuası’nda bir yandan Fuzuli Bakî gibi klasik şairlere, diğer yandan onlarca halk ve tekke şairlerinin şiirlerine sayfalarında yüzlerce örnek vermesi edebiyatımız için bir kazançtır. Bunların içinde birçoğu unutulup giden yakın dönem halk şairlerinin şiirlerine rastlayacağımız gibi, muhtemelen bilinen bazı şairlerin bilinmeyen bazı şiirlerini de burada bulma imkanına sahip olabileceğiz.
Özellikle gezgin bir aşık olarak onlarca şehir ve kasabaya giderek burada karşılıklı şiirler söyleyerek notlar alan Remzî’nin, kendi şiirlerini de bu sayfalarda toplamış olması Manisa tarihi, kültürü ve araştırmaları açısından son derecede önemlidir. Nitekim kendi hayatındaki maceralı bir dönem olan Adana’ya giderek orada âşık kahvesi açtığı sırada Adanalı üç çocuklu dul, genç bir tazeye gönül vererek onunla evlenmesi ve ailesi yüzünden ondan ayrılması; Yunan işgali ve işgal sonrasında yazdığı şiirler; Manisa, Kırkağaç, Gördes ve Gelenbe için yazdığı şiirler ayrı ayrı makaleler halinde çeşitli bilimsel dergilerde sunulacaktır.
Biz bu yazımızda Manisalı bu halk şairini tanıtarak şiirlerinden örnekler vermek ve onu Manisalılara da tanıtmak istedik.
Burada verdiğimiz örnek şiirler arasında bulunan il şiiri “Tazelere nasihat” başlığını taşıyan 1324 tarihinde yazıldığını yanına not ettiği nasihat destanıdır. Şair, gençler için söylediği bu nasihat destanında millî ve manevî değerlere önem vererek onların edep erkan öğrenmesi gerektiğini vurgular. Buna göre şair özetle ana babaya itaat edip onların rızasını almasını, insanın önce terbiye ve edep öğrenmesi gerektiğini, serseri gezmeyi bırakıp okula giderek gece gündüz çalışıp okuma yazma ve ilim öğrenmesini, okuduğu ilimle amel ederek Allah’a yaklaşmasını, aşk hastalığına yakalanmamasını, (çünkü bu hastalığa düşenlerin akıllı iken deli olduğunu) yaşıtlarıyla konuşarak içki, zina, kahve ve oyun gibi kötü alışkanlık ve huylardan uzak durmasını, ilim ve meslek öğrenerek güzel huylu biriyle evlenip namaz oruç gibi dini emirlere uymasını, bir mürşid-i kamile bağlanarak elini, belini ve dilini koruyup edep erkan öğrenmesini öğütleyerek bu destanı gençlere armağan ettiğini belirtir.
Destanın hemen altında yer vereceğimiz şiirler halk edebiyatı nazım şekillerinde 11’li hece vezni ile yazılmış koşmalar olup ilki aynı konuda, tasavvuf şiirinin en çok önem verdiği “edeb” kavramı üzerine yazılmıştır. Bu şiirinde de güzel bir söyleyişle şairin aynı nasihat-amiz, öğüt verici tavrını devam ettirdiğini görüyoruz. Arkasından gelen şiir de onun tasavvufî derinliğini gösteren bir belge durumundadır. “Râh- hakîkat (hakikat yolu), tarik-ı mecaz, (mecaz yolu), idrâk, esrar-ı ilahî (ilahî sırlar), mürşid-i kamil, ikrar, men aref (“Kendini bilen Rabbini bilir” sözünün bir parçası) tecellî, dîdâr, terk, ilahî aşk, aşk şarabı” gibi tasavvufî deyim ve terimlerle örülen şiirin dinî lirizm açısından güçlü olduğu söylenebilir.
Başlarında İzmir’de, Balıkesir’de ve 386 hakkında yazıldığını belirten notlar bulunan diğer şiirler ise aşk, hasret ve gurbet gibi konular üzerinedir. Remzî’nin tasavvuf konusu yanında, hatta ondan daha fazla aşk, ayrılık, gurbet, hasret gibi diğer konular üzerinde gerçekten güzel lirik şiirler yazdığını da görüyoruz. Saz ve tanbur çalan ve güzel sesiyle ve ezgisiyle bunları okuyan şairimizin on iki yaşında aşk ve hasret yüzünden çıktığı gurbet yolculuğunu, içinde duya duya damıtarak birçok şiirine konu ettiğini aşağıda örnek olarak verilen şiirlerden anlayabiliriz. Sevgiliyi tasvir eden “Kara bahtım gibi kuzgunì siyâh / Şìve-kârım kaşın gözün perçemin” dizeleriyle başlayan şiirin ise hiç de büyük halk şairlerinden geri olmayan güzel bir söyleyiş, lirik bir eda, ahenkli bir tarzda yazıldığını söylemek, bir mübalağa değil olsa olsa bir gerçeğin ifadesidir diyebiliriz.
Sonuç olarak bu yazımızda, yakın bir zamanda ve çevrede yaşadığı halde maalesef bilinmeyen ve unutulan Manisalı bir şairi tanıtarak şiirlerinden örnek verip yeniden gün ışığına çıkarmaktan mutlu olduğumuzu belirtir, şairin diğer şiirlerini ve Mecmuasını yayınlamayı düşündüğümüzü ifade ederim.
1324 senesi (Mecmua s.943-944; 183.şiir)
Tazelere Nasihat Destanı
1
Nasihatım dinle ey tıfl-ı nâzım
Câhillik eyleyip atma yabana
Elimde kanunum şirin avâzım
Mest eder gûş eden sabi sübyâna
2
Anana babana eyle itâ‘at
Gözet rızaların ey çeşm-i âfet
İncidip anları sonra nedâmet
Çekme ciğer-kûşem gel ‘âkılâne
3
Lâzımdır insâna terbiye edeb
Edebdir bünyâd-ı ‘âleme sebeb
Edebe ri‘âyet eyleyenler hep
Makbûl-i ‘âlemdir düşmez gümâna
4
Mektebe devâm et ey şûh-ı mümtâz
Fırsantı fevt etme durma oku yaz
Dünyâda serseri sen gezme yobaz
Cevher-i ‘ömrünü verme yabana
5
Tahsîl-i ‘ilm eyle ‘ömrümün varı
Katıp birbirine leyl ü nehârı
‘İlminle ‘amel kıl görme zarârı
Vâsıl olam dersen kurb-ı Rahmân’a
6
Sevdâ dedikleri ‘illete zinhâr
Aldanıp gençlikte olma heves-kâr
Bu ‘âlem-i ‘aşka olanlar duçar
‘Âkılken adları oldu dîvâne
7
Akranınla konuş düş kalk dâimâ
Açılmadık gonca gülsün sen daha
‘Irzına kasd eder bilmezsin a‘dâ
Zîrâ ‘acâyibdir şimdi zamâne
8
‘Âkıl ol tefrîk et ağı karadan
Faka düşüp kalma ‘âciz çâreden
Sakın kendin gâyet gulâm-pâreden
İbnelikle bed-nâm olma her yana
9
‘Irakı şarâba olursan meyyâl
Zinâ livâtaya düşersen fil-hâl
Çıkarmıştır yoldan eyleyip idlâl
‘İşret dedikleri çok nev-civâne
10
Çokluk kahvelerde eyleme durak
Tavla iskanbile düşürme merak
Ya tahsîl-i ‘ilme ya san‘ata bak
Budur lâzım olan insân olana
943 11
Çalış gençliğinde ey çeşm-i âfet
İhtiyar olunca edesin râhat
Göz açıp yumunca gençlik nihâyet
Geçen rüzgâr gibi erer pâyâna
12
Yirmi yaşlarına girdiğin zaman
Te’ehhül etmeğe gayret et hemân
Zenâna meyl edip olmadan tuğyân
Kurtar bu nefsini düşme ‘isyâna
13
Ara bul kendine bir helâl-zâde
Hüsn-i hulku güzel olsun ziyâde
Bir nigâra mâlik ol ki dünyâda
Bakmasın gözlerin gayrı hûbâna
14
‘İbretle nazar kıl bu kâ’inâta
Aldanma evlâdım sakın hayâta
Kâhillik eyleyip savm u salâta
‘Âsî olma havf et ulu Sübhân’a
15
Ahkâm-ı şerî‘at ne ise cânâ
Lâyıkıyla icrâ eyle dâ’imâ
Cemâ‘atle beş vaktini et edâ
Farzdır bu evâmir her müslümâna
16
Bundan sonra ara mürşid-i kâmil
Sırr-ı tarîkata olasın vâsıl
Hakîkat ma‘rifet ‘ilminden gâfil
Olanlar ‘âlemde benzer hayvâna
17
Elini harâmdan belin zinâdan
Dilini yalandan kalbin riyâdan
Her türlü hatâdan çirk-i sivâdan
Pâk edip özünü gir bu erkâna
18
Bu nutku alanlar ezbere Remzî
Çeker zer kalemle deftere Remzî
Ders-i ‘ibret olsun gençlere Remzî
Yâdigâr eyledim bu dâsitâne
Koşma (Mecmua s.940; 180. şiir)
Hılkat-i eczâ-yı nev‘-i beşerin
İbkâsının şeref şânı edebtir
Budur nasîhatı cümle bizlerin
İnsanlığın nâm nişânı edebtir
Hüsn-i ahlâk ile cümle ‘âlemi
Sevdirip kendine hoş geçir demi
Halk içinde mümtâz eden âdemi
Evvelâ ‘iffetir şânı edebtir
Remzî ‘âşık isen ikide bir de
Benlik etme ‘aklın başına der de
Bizim erenlerde evvel emirde
Lâzım olan bir nişânı edebtir
Koşma (Mecmua, s.888; 93.şiir)
Râh-ı hakikata doğru gidilmez
Tarìk-ı mecâzdan geçilmeyince
Esrâr-ı ilâhì idrâk edilmez
Göz yumup dünyâdan çekilmeyince
Mürşid-i kâmile vermeyen ikrâr
Men ‘aref sırrından olmaz haber-dâr
Tecellì eylemez gönülde dìdâr
‘Âlem-i eşyâdan seçilmeyince
Remzì terk eyleme sen işbu râhı
‘Âşık ol ‘aşkıle et âhı vâhı
Tulû‘ etmez kalbe ‘aşk-ı ilâhì
‘Aşkın şarâbından içilmeyince
(Mecmua s.896,111. şiir)
386 hakkında Koşma
Ben kangı derdime yanıp ağlayım
Gurbete mi hasrete mi yâre mi?
Gırìbânım yırtıp ciğer dağlayım
‘İlâc kâr eylemez benim yâremi
Kime izhâr ettim ise sadâkat
Bi’l-akis benimle etti ‘adâvet
Böyle tahrìr etmiş takdìr-i kudret
Tâ ezelden benim baht-ı karamı
Remzì nasıl etmem âh-ı demâdem
Yâr oldu ağyâra ol nûr-ı dìdem
Kör olsun gözleri sürünsün her dem
Kim ise yâr ile bozan aramı
(Mecmua s.900-901; 121. şiir)1
Koşma İzmir’de söylenmiştir
Bizler bir kahırla düştük gurbete
Sılada bıraktık cânânımızı
Gurbette katlandık her meşakkate
Gam kasâvet sardı dört yanımızı
Takdìrimiz buymuş levh-i kaderde
Felek saldı bizi binlerce derde
Sevdâ-yı aşk ile gurbet ellerde
Duyanlar acınır efgânımızı
Remzì yaktı bizi bu hasret nârı
Rûz u şeb eyleriz âh ile zârı
Varıp bir sılaya görmeden yârı
Almasın gurbette Hak cânımızı
(Mecmua s.901;123.şiir)
Koşma Balıkesir’de söylenmiştir
Kara bahtım gibi kuzgunì siyâh
Şìve-kârım kaşın gözün perçemin
Ettirir dâimâ ‘âşıklara âh
‘İşve-kârım kaşın gözün perçemin
‘Afv et kusûrumu eyle keremi
Sevdim ise ihtiyârım elde mi
Mecnûn eder bir görüşte âdemi
Gül‘izârım kaşın gözün perçemin
Remzì ‘âşığındır ey çeşm-i şehlâ
İstesen yolunda cân eder fedâ
Hak nazardan hıfz eylesin dâimâ
Nâzlı yârim kaşın gözün perçemin