Önder GÜZELARSLAN

Önder GÜZELARSLAN

[email protected]

SU HAYATTIR

11 Aralık 2020 - 22:39

SU HAYATTIR

Canlılar için en önemli hayat kaynağı olan su, hayatın vazgeçilmez unsurlarından birisidir. Organizmayı oluşturan hücrelerin yaşaması ve fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için su gereklidir. İnsan vücudunun % 65-70’i sudan oluşmaktadır. İnsan vücudu için gerekli suyun büyük çoğunluğu içecek ve yiyeceklerden karşılanmakta, çok az bir kısmı ise vücutta oluşan kimyasal tepkimeler sonucu oluşmaktadır.
Su biyolojik bir çözücüdür. Bu nedenle su, vitamin ve minerallerin çözünmesini ve vücutta taşınmasını sağlar. Aynı zamanda vücuttaki toksinleri atmaya yarar. Vücut sıcaklığının düzenlenmesinde de önemli rol oynar.
Su, yeryüzünün yüzeyinde yada yüzeyine yakın katmanlarında tabii süreç içerisinde yağmur ve eriyen kar sularından oluşabileceği gibi, yüzey altı (yeryüzünün dış katmanı, yerkabuğu) içerisinde yine tabii süreçte damıtılıp arındırılmış suyun tekrar yeryüzüne çıkması yada çıkarılması ile de elde edilebilir. Tatlı su kaynakları; yer altı suları, kaynak sular, akarsular, göl ve göletler kısmen de denizler sayılabilir. Tatlı sular, içerisinde yeryüzünün dış katmanlarında bulunan tamamen çözünmüş mineraller ve ayrıca % 1'den daha az miktarda çözünmüş tuz barındırabilir.
İçme suyu olarak yada tarım alanında kullandığımız suları üç grupta inceleyebiliriz. Birinci grup yağış suları; yağmur ve kar sularının toplanmasıyla elde edilir. Yağmur ve kar suları saf suya en yakın özellik gösterdiğinden genelde temiz sulardır. Fakat hava kirliliği ve havada bulunan mikroorganizmalar nedeniyle bu suların içilmesi uygun görülmemektedir. İkinci grup yeraltı suları; yeraltı suları kendiliğinden yeryüzüne çıkan sular, kuyu ve artezyen suları olarak bilinmektedir. Üçüncü grupta ise yüzeysel sular gelmektedir. Dere, nehir, baraj ve göl suları yüzeysel suları oluşturmaktadır. Yüzeysel suların kalite parametreleri mevsimlere göre değişiklik gösterirler. Bu su kaynaklarının işlenerek içilmeye hazır hale getirilmesinde çeşitli yöntemler kullanılmakla birlikte, temel prensipler hemen hemen aynıdır. Kullanılacak yöntem belirlenirken suyun kalitesi, bulanıklığı, su sıcaklığı, PH düzeyi ve suda bulunan patojen mikroorganizmaların türü dikkate alınır.
Su, sürekli bir döngü halinde hareket etmektedir. Bu döngü sırasında temas ettiği yüzeylerden birçok maddeyi  bünyesine alır ve kimyasal bileşimi sürekli olarak değişiklik gösterir. Bunlar mineraller gibi yararlı maddeler olabileceği gibi mikrobiyolojik kirlenme kaynakları, radyoaktif maddeler, ağır metaller ve tarım ilacı kalıntıları da olabilir. O nedenle temiz su kaynaklarının ağır metal atıklarıyla temas etmemesi için ciddi önlemler alınması gerekmektedir. Ülkemiz su kaynakları açısından ne kadar zenginmiş gibi gözükse de aslında içilebilir ve tarımsal üretimde kullanılacak su kaynaklarımız her geçen gün küresel ısınmanın etkisiyle ve yağışların azalmasıyla, azalmakta buna ilaveten sanayi atıklarıyla kirlenen su kaynaklarımız yok olmaya doğru gitmektedir. Bu konuda gerekli tedbirler alınmaz ise önümüzdeki yıllarda ciddi su sıkıntıları yaşayabiliriz. Akarsu yataklarına yapılan HES’ler de aslında su kaynaklarımızın azalmasının sebeplerinden birisidir. Ayrıca dere yataklarının yerlerinin değiştirilmesi ya da dere yataklarına yapılan çarpık yapılaşmalar da su kaynaklarımıza yapılan en büyük kötülüklerden birisidir. Eğer her geçen gün azalan temiz su kaynaklarımızı hor kullanmaya devam edersek yakın gelecekte ciddi su sıkıntıları yaşayabiliriz.
Kısaca ülkemizdeki su kaynaklarımıza değinecek olursak, ülkemiz 25 akarsu havzasından oluşmaktadır. Ülkemizde bulunan akarsuların çoğu ülke sınırları içinde doğmakta olup ülke içerisinde denize dökülmektedir. Sınırlarımız içinde doğup kendi kıyılarımızdan denize dökülen akarsulardan en önemlileri Kızılırmak (1151 km.), Sakarya (824 km.), Büyük Menderes (584 km.), Seyhan (560 km.), Yeşilırmak (519 km.), Ceyhan (509 km.), Gediz (275 km.), ve Küçük Menderes (129 km.) nehirleridir. Sınırlarımız içinde doğup başka ülkelerin kıyılarından denize dökülen akarsular ise Fırat (Türkiye’de kalan kısmı (1263 km.), Dicle (Türkiye’de kalan kısmı 512 km.), Çoruh (Türkiye’de kalan kısmı 354 km.), Kura (Türkiye’de kalan kısmı 189 km.) ve Aras (Türkiye’de kalan kısmı 548 km.) nehirleridir. Asi (Türkiye’de kalan kısmı 88 km.) ve Meriç (Türkiye’de kalan kısmı 187 km.) nehirleri ise başka ülkelerin topraklarından doğup ülkemiz kıyılarında denize dökülmektedir.
Türkiye’de yağışların bölgelere ve mevsimlere göre değişken olması ve akarsuların yatak eğimlerinin farklılık göstermesi nedenlerinden dolayı akarsuların akış hızları/rejimleri, taşıdığı su miktarları ve aşındırma güçleri yıl içerisinde değişkenlik göstermektedir.
Ülkemizde tespit edilen 320 adet tabii göl bulunmaktadır. Bu göllerin bir kısmı mevsimlerin etkisine göre varlık göstermektedir. Kış aylarında yağan yağışlar ile dolup, yazın yağışların olmamasından dolayı ise kuruyan göllerimiz vardır. Türkiye’deki göller arasında Van Gölü (3 713 km²), Tuz Gölü (1 300 km²), Beyşehir Gölü (656 km²), Eğirdir Gölü (482 km²) büyüklük olarak en büyük göller arasındadır.
Bunların dışında ağırlıkta tarımsal sulamada kullanmak üzere barajlarımız bulunmaktadır. 
Bütün bu kaynaklarımıza rağmen her geçen yıl su rezervimiz azalma eğilimindedir. O nedenle su kaynaklarımızı israf etmemeli ve kirlenmesine izin vermemeliyiz. Su kaynaklarını kirleten sanayi işletmelerine çok ağır cezalar verilmelidir. Bizler de çevremizi temiz tutarak yer altı ve yer üstü su kaynaklarımızın kirlenmesine, göz göre göre yok olmasını sebebiyet  vermemeliyiz. Bütün canlılar için hayat kaynağı olan suyumuza sahip çıkmalı ve korumalıyız.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum