Önder GÜZELARSLAN

Önder GÜZELARSLAN

[email protected]

HER ŞEYİ MERKEZİNDE BIRAKAN VELİYULLAH-3

04 Nisan 2020 - 23:10 - Güncelleme: 04 Nisan 2020 - 23:38

HER ŞEYİ MERKEZİNDE BIRAKAN VELİYULLAH-3

Merkez Muslihiddin Musa Efendi halveti tekkesinde başlayan hayatı ile yeni bir döneme girmiş oldu. Şeyhinin kendisine vermiş olduğu vazifeleri harfiyen yerine getiren Muslihiddin Musa artık dergâhta yeterince pişerek Merkezefendi mahlası ile anılmaya başlandı.

Bu dönemde, Osmanlı’da padişah Yavuz Sultan Selim idi. Yavuz oğlu Şehzade Süleyman’ı yetişsin diye annesi ile birlikte Manisa’ya gönderdi. Ardından da oğlunun manevi terbiyesi için de Koca Mustafapaşa’daki halveti tekkesi Şeyhi Sümbül Sinan Efendi’den bir talebesini Manisa’ya göndermesini rica eder. Şeyh Sümbül Sinan Efendi bu rica üzerine müritlerinden pişkinliğe ulaşan Merkezefendi mahlasını verdiği Muslihiddin Musa’yı Manisa’ya gönderir. Şeyhinin talimatı ile vakit kaybetmeden yola koyulur ve kısa zamanda Manisa’ya ulaşır.

Manisa’da kendisinden önce buraya gelmiş olan padişahın hanımı Ayşe Hafsa Sultan ile tanışır geldiğini kendisine bildirir. Ayşe Hafsa Sultan, bugünde kendi adı ile anılan ve her yıl kubbelerinden Mesir Macunu’nun halka saçıldığı, padişahında yardımı ile kendi imkânlarını seferber ederek yaptırdığını Sultan Camii’nde, istedim ki bu camide vazife yapacak, halkı irşat edecek bir hoca efendi olsun. Padişahımızdan bu yönde bir istirhamım oldu. O da sizleri göndermiş diyerek kendisine vazife yapacağı camiyi gösterir. Merkezefendi burada ahaliye irşat vazifesine deruhte etmeye başlar. Çok kısa sürede halka ve Valide Sultan’a kendisini sevdirir. Bu süreçte Şehzade Süleyman’da zaman zaman camiye gider, Merkezefendi’nin sohbetlerine iştirak ederdi. Öyle olurdu ki, bazen cezbeye kapılırdı. Bu durum annesi Ayşe Hafsa Sultan’ı endişelendirir. Bunun üzerine Merkezefendiyi uyarır. Şehzade Süleyman bir derviş olmayacak, o bir padişah olacak ona sadece kendisine gerekli ilim tahsilatında yardımcı olmasını söyler. Merkezefendi de bu ikazdan sonra geleceğin padişahı Şehzade Süleyman ile arasına mesafe koyar.

Merkezefendi’ye Manisa’da büyük bir sevgi duyulur. İrşat halkası her geçen gün artar. Halkın teveccühü Ayşe Hafsa Sultan’ı da mutlu eder. Halkın irşat etmenin yanı sıra da Şehzadenin eğitimine yardımcı olmak için elinden gelen çabayı gösterir.

Bu zaman zarfında Ayşe Hafsa Sultan bir rahatsızlık geçirir, yatağa düşer. Payitaht İstanbul’dan da kendisini iyileştirmek için hekimler gelir ancak bir netice alınamaz. Şeyhlik ve müderrislik yönüyle tanınan Merkezefendi aslında Bursa’da bulunduğu süre zarfında tıp eğitimi de almış ve iyi bir hekim olmuştur. Bu yönü pek bilinmez. Ayşe Hafsa Sultan’ın rahatsızlığı kendisini huzursuz eder ve şifa için bir ilaç yapmaya karar verir. Dergahtaki müridlerine talimat verir ve onlardan 41 çeşit baharat toplamalarını ister. Gelen baharatları iyice kaynatır, bal ile de kaynayan baharatları karıştırır ve macun haline getirir. Bugün Mesir macunu diye bildiğimiz macunu yapar. Macundan, padişahın hanımı Ayşe Hafsa Sultan’a gönderir ve şifa niyetiyle bu macundan yemesini söyler. Ayşe Hafsa Sultan, Merkezefendi tarafından yapılan bu şifalı macunu yedikten sonra tekrar sağlığına kavuşur. Bunun üzerine şöyle bir vasiyette bulunur:

“Ben bu macundan yiyerek şifa buldum. Bundan böyle bu macun her yıl nevruz aylarında yapılıp, yaptırttığım Sultan Camii’nin kubbelerinden halka saçılsın, halkta bu şifadan istifade etsin.” der. İşte o dönemde başlayan, Mesir saçım seremonisi, bugünde Unesco kayıtlarına geçmiş ve her yıl nevruz döneminde Mart veya Nisan aylarında Manisa’da Sultan Camii’nin kubbelerinden halka saçılmaya devam etmektedir.

Merkezefendi Manisa’da bulunduğu süre zarfında Şehzade Süleyman’ın kardeşi Şah Sultan ile evlenmiş ancak bu evlilik uzun sürmemiştir. Padişah Yavuz Sultan Selim vefat edince Şehzade Süleyman annesi ve kız kardeşi Şah Sultan ile birlikte İstanbul’a tahta oturmak için hareket eder.

Merkezefendi, Şehzade padişah olduktan bir müddet daha Manisa’da ikamet etmeye; halkı irşat etmeye devam eder. Bu arada İstanbul’da halveti şeyhi postunda oturan şey Sümbül Efendi vefat eder. Yerine geçecek kişiyi de vefatına yakın işaret buyurmuştur. Merkezefendi, şeyhi vefat ettikten sonra yeniden İstanbul’a gelir. Ortak karar ile Merkezefendi’nin posta oturması kararlaştırılır. Ve böylece Merkezefendi için yeni bir dönem başlamıştır.

Kocamustafapaşa’da yer alan halveti tekkesinin postuna oturarak artık şeyh olmuştur. Burada aldığı büyük sorumluluğu titizlikle sürdüren Merkezefendi,  Rumeli bölgesinde fetihler gerçekleştikçe, o bölgelerde halkı irşat etmesi için kendisinden istenilen talebelerini büyük bir titizlikle seçer ve o bölgeye gönderirdi.  

Padişah Sultan Süleyman’da Manisa’da iken sohbetini dinlediği ve tadı damağında kalan sohbetlerinden yeniden müstefid olabilmek için zaman zaman Kocamustafapaşa’daki tekkeye gelerek Merkezefendi’yi ziyaret ederdi. Yine bir ziyaretlerinde kendisinin sohbetlerini çok özlediğini ifade eder. “Sizlerin gönülden gelen sohbetlerinizi dinlemek isteriz, böylece gönül yorgunluğumuzu da sizin sohbetlerinizle gidermiş oluruz” der ve Merkezefendi’den bir istirhamda bulunur. “Yakında gerçekleştireceğimiz bir seferde sizleri de ordumuza moral vermek üzere aramızda görmek istiyoruz. Bu sefere sizde bizimle birlikte katılırsanız bizleri mutlu etmiş olursunuz” der. Padişah Sultan Süleyman’ın bu arzusunu dile getirdiğinde yaşı sekseni bulmuştu. Buna rağmen padişahın bu isteğini yerine getirmek için Padişahın kız kardeşi Şah Sultan’ın kocası Vezir Lütfi Paşa komutasındaki ordu ile Korfu Adası’nın fethi seferine iştirak etmiştir.

Sefer dönüşü yeniden tekkesine kavuşan Merkezefendi, tekkeyi biraz daha ferah bir yere taşıma fikrini müridleri ile paylaşır. Müridlerinin onayıyla bugün kabrinin de bulunduğu Topkapı surlarının kenarındaki mekâna yeni bir tekke kurulmasını ister. Kısa sürede inşaatı tamamlanır.

Merkezefendi bir yandan posttaki irşat vazifesini sürdürürken bir yandan da yeni açılan tekkelere görevlendirmeler yapmaya devam ediyordu. Bu görevlendirmeleri yaptığı bir anda oğlu Ahmet Çelebi’de Merkezefendi’nin baba ocağı bölgesinde vazife ister. Kalbinde ana-baba hasreti duyan Merkezefendi oğluna “oğul sen bari git hiç değilse dede ve ninenin mezarlarını da ziyaret et” diyerek o bölgede vazife yapması için oğlunu gönderir.

Oğlunu da görevlendirdikten sonra yaşı artık iyice kemale eren Ladikli Merkez Muslihiddin Musa Efendi için de hüküm vakti gelmiştir. Takvim yaprakları 12 Nisan 1552’yi gösterdiği bir perşembe günü seher vaktinde Rab’binin huzuruna kavuşmuştur. Vefat haberi kısa sürede duyulur. Şeyhülislam Ebussuud Efendi “Hüküm Allah’ın! ” dediyse de böylesi büyük bir zatın ölüm haberi üzerine sarsılmıştır. Cenazesi Cuma günü kalabalık bir cemaat eşliğinde Fatih Camii’nde Şeyhülislam Ebussuud Efendi tarafından kıldırılarak bugün Topkapı surları dibinde, Zeytinburnu ilçesi sınırlarında bulunan ve kendisinin yaptırttığı tekkenin içindeki hazireye defnedilmiştir.

Kabrine koyulmasını bizzat kendisi gerçekleştiren Şeyhülislam Ebusuud Efendi, “dünyadan riyasız bir Merkezefendi geçti, gitti.” demiş ve dudaklarından şu sözler dökülmüştür:

Nisan ayının on ikisinde

Perşembe günü o sefere çıktı.

Bir melek düşürdü ona tarih:

Merkez’in dairesin nûr ede Allah.