Önder GÜZELARSLAN

Önder GÜZELARSLAN

[email protected]

DÜNDEN BUGÜNE AYASOFYA

11 Haziran 2020 - 22:36

DÜNDEN BUGÜNE AYASOFYA

Ayasofya, dünya mimarlık tarihinden bu yana ayakta kalmayı başarabilmiş, mimari açıdan, görkemi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği ile sanat dünyasının gözünü kamaştıran, ziyaret edenleri adeta büyüleyen Doğu Roma İmparatorluğu'nun kilise olarak İstanbul’da inşa ettirmiş olduğu çok önemli bir mimar yapıttır.

Ayasofya şu anda bulunduğu yerde üç kez inşa edilmiş ve son olarak bugünkü halini almıştır. İlk defa İmparator Konstantios tarafından 360 yılında inşa edilmiş, İmparator Arkadios'un karısı İmparatoriçe Eudoksia ile İstanbul Patriği İoannes Chrysostomos arasında çıkan anlaşmazlıklar sebebiyle patriğin sürgün edilmesi üzerine 404 yılında çıkan halk ayaklanması sonucunda asiler tarafından yakılmış, akabinde de yıkılma kararı alınarak yıkılmıştır.

İmparator Konstantios tarafından yaptırılan ilk kilisenin yıkılmasından sonra İmparator II. Theodosios 415 yılında ikinci kez kiliseyi inşa ettirmiştir. Yapılan bu ikinci kilise de birinci kilisenin yıkılış nedenine benzer bir olay olan ve tarihte “Nika İsyanı” olarak bilinen büyük halk ayaklanması sonucunda 532 yılında yıkılarak aynı akıbete uğramıştır. Ayasofya’nın ikinci yıkılmasından sonra 532 yılında İmparator Justinianos tekrar yaptırtmak için kendi döneminde yaşayan ve dönemin en iyi iki önemli mimarı olan İsidoros ile Anthemios'u görevlendirmiştir. Tarihçilerin aktardığı bilgilere göre, Ayasofya’nın 3. kez inşa edilmesi 5 yıl gibi kısa bir süre içinde tamamlanmış ve 537 yılında büyük bir törenle ibadete açılmıştır. Kutsal bilgelik anlamını taşıyan Ayasofya, Doğu Roma İmparatorluğu'nun başta olduğu süre boyunca başkentin en büyük kilisesi olmuş ve katedral işlevi görmüştür.

Ayasofya’yı süsleyen mozaikler ve görkemli mimarisi geçmişten günümüze bütün insanlığı hayran bırakmış ve dünya mimarisi açısından da kendisine çok özel bir yer bulmuştur. Osmanlı Padişahı Sultan II. Mehmet'in 1453 yılında İstanbul'u fethettiği döneme kadar ki zaman zarfında, 916 yıl boyunca kilise olarak kalmıştır. İstanbul’un fethiyle Fatih ünvanını alan Padişah Fatih Sultan Mehmet’in emriyle yapıya tuğla minareler eklenerek Ayasofya cami haline dönüştürülmüştür. (1282-1328) tarihleri arasından hüküm süren II. Andronikos’un yaptırdığı destek duvarlar, Mimar Sinan tarafından yenilenerek daha dayanıklı sağlam bir yapı haline getirilmiştir. Bugün Ayasofya’nın içerisinde bulunan mihrap, minber, müezzin mahfili ve vaaz kürsüsü gibi eklentiler, 16-17. yüzyıl da yapılmış ve dönemin klasik mermer işçiliğini yansıtmaktadır. Ayasofya'nın ana mekanında görülen iki mermer küp ise, III. Murat (1574-1595) döneminde İzmir Bergama’dan getirtilerek yerine koyulmuştur. Mihrabın iki yanında bulunan tunç kandilleri de, Kanuni Sultan Süleyman Ayasofya’ya koydurmuştur. 1739 yılında I. Mahmut tarafından Ayasofya’nın güney kısmına bir kütüphane ve ön avlusuna da  bir Sıbyan Mektebi yaptırılmıştır.

Ayasofya, Sultan Abdülmecid döneminde 1847-1849 yılları arasında kapsamlı bir tadilattan geçirilmiş, o dönemde Sultan Abdülmecid’in talimatı ile İstanbul’a çağrılan İsviçreli Fossati Kardeşler bu tadilatı yapmıştır.

Ayasofya 1 Şubat 1935’te Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatı ve Bakanlar kurulu kararı ile müze haline dönüştürülünceye kadar 482 yıl ibadete açık cami olarak kullanılmıştır. Fatih Sultan Mehmet’in fetih emaneti olan ve cami olarak kullanılmasını beyan eden vasiyeti bir kenara koyularak 1935 yılında yerli ve yabancıların ziyaretine açık bir şekilde müze haline getirilmiştir. Yaklaşık 85 yıldır da müze olarak kullanılan Ayasofya bütün dinler için adeta kutsal bir mekan olarak anıla gelmiştir. Hıristiyan dünyası kendileri için önemli gördükleri Ayasofya’nın müze oluşunu desteklemişlerdir. Zira kendileri için son derece büyük anlam ifade eden bu eserin, günün birinde yine kendi ellerine geçeceğine inanmaktadırlar. Biz Müslümanlar açısından da Fatih Sultan Mehmet’in bizlere fetih hediyesi olduğu için, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in müjdesi olarak İslam beldesi yapılan Konstantin’in İstanbul oluşunun bir sembolü olması hasebiyle Ayasofya’ya ayrı bir değer veriyoruz.  Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasını dört gözle bekliyoruz. Ayasofya’ya değer vermemizin temelinde bizim için fethin sembolü oluşu ve Fatih’in emaneti oluşudur.

1935’te müze yapılan Ayasofya, bugüne kadar çeşitli zaman dilimlerinde duyarlı olan  insanlar tarafından yeniden ibadete açılarak cami haline dönüştürülme talebi yüksek sele dile getirilmiştir. Bugün yine benzer tartışmalar yeniden dile getirilmeye başlanmıştır. Özellikle geçtiğimiz günlerde 29  Mayıs İstanbul’un fethi yıl dönümü nedeniyle Ayasofya içinde okutulan Fetih Süresi ile tartışmalar hız kazanmıştır. Ayasofya daha önceki dönemlerde olduğu gibi siyasi bir malzeme haline getirilmeye çalışılmaktadır. Hıristiyan Alemi, İslam Alemi karşısında 1453 yılında İstanbul’u kaybetmelerinin ezikliğini üzerlerinden atarak, yeniden bizim üzerimizde kurdukları baskı ve üstünlüğü sürdürebilmenin bir sembolü olarak gördükleri Ayasofya’nın en azından müze olarak kalmasını istemektedirler. Bizim için Ayasofya, İslam Aleminin bir nişanesi, fethin damgası olarak görülmektedir. Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesini sıradan bir cami açılışı şekli ile değerlendirmemek gerekir.

Ülkeyi yönetenlerin son günlerde Ayasofya yeniden ibadete açılacak bu konuda Danıştay’a gerekli müracaatların yapıldığına dair yaptıkları açıklamalar, toplumda bir heyecana sebep oldu. Herkes bir ümit ve umut içinde. Duyarlı insanlar, bu konuda atılacak adımları desteklemektedirler. Ancak burada kabul edilemez durum Ayasofya’nın siyasi malzeme yapılmasıdır. Elbette cami olarak ibadete açılmasını arzulayanlar kadar, mevcut haliyle kalmasını hatta yeniden kiliseye döndürülmesini arzulayanlarda var. Bunlara da saygı duymak gerekir. Ancak fethin sembolü olan Ayasofya, biz Müslümanların ana sütü gibi helal olan cami olmasını hak ettikleri bir eserdir. Eğer yeniden fethin sembolü Ayasofya’da ibadet edilecek konuma gelerek cami olmasını sağlamak istiyorsak bunda samimi olmak gerekir. Samimi inançlı insanlar, Ayasofya’da huzurlu bir şekilde namaz kılmak istemektedirler. Ayasofya üzerinden siyaset devşirilmesi arzu edilmeyen, istenmeyen bir tutumdur.

Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesi için atılacak adımlar siyasi polemik haline gelmeden ve siyasi rant beklentisi içinde olmadan yapılmalıdır. Burada tek gözetilmesi gereken durum Fatih Sultan Mehmet’e olan vefa borcunun yerine getiriliyor olması olmalıdır. Ayasofya elbet bir gün açılacak, üzerindeki prangalar kalkacaktır. Yıllardır sloganlaştırdığımız “Zincirler kırılsın Ayasofya açılsın” gerçek olacaktır. Burada önemli olan Ayasofya’nın misyonunu iyi kavrayabilmektir.  Ayasofya’yı cami olarak açmak yetmez. Onu mahsun bırakmamakta gerekiyor. Fetih döneminde ki gibi çok fonksiyonlu tekrar kullanabilir hale getirmeliyiz.

Ayasofya, siyaset malzemesi yapılamayacak kadar büyüklüğü olan şaheserdir. Ayasofya, sadece bir grup siyasi fikirleri taşıyanların malı değildir. Ayasofya değil sadece 80 milyonun yaklaşık 2 milyar olan İslam Aleminin malıdır. Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi mevzusunu bu gözle değerlendirmek gerekir.