Önder GÜZELARSLAN

Önder GÜZELARSLAN

[email protected]

BİLGELİK KİTAP OKUYARAK DEĞİL, İNSANLARI TANIYARAK ÖĞRENİLİR!

23 Nisan 2021 - 22:47

BİLGELİK KİTAP OKUYARAK DEĞİL, İNSANLARI TANIYARAK ÖĞRENİLİR!

1651 tarihinde kaleme aldığı Leviathan isimli eseriyle batı siyaset felsefesinin yolunu çizen ve daha çok da bu eseriyle tanınan, ünlü İngiliz filozofu Thomas Hobbes felsefede materyalizmi, etikte haz ahlakını, siyasette monarşiyi benimsemiştir. “İnsan, insanın kurdudur” sözüyle de ses getiren Thomas Hobbes bir ifadesinde bilgelik konusunda şunu söylemektedir:

"Bilgelik, kitap okuyarak değil, insanları tanıyarak öğrenilir." Gerçekten de hayat, kitaplardan daha öğretici durumdadır. Kitap okuyarak bilgi sahibi olabiliriz, geçmişten geleceğe yolculuk yapabiliriz ama yeterli düzeyde bilge konumuna gelemeyiz. Bu sebeple, her insana bir okuma nazarıyla bakmamız gerekiyor ki, insanı anlayabilelim. Hayatı doğru okuyabilelim. İnsanı ve hayatı doğru okuyabilmek için de insanı bir bütün olarak değerlendirerek okuma yapmalıyız. Bir bütün olarak okumadan da insan hakkında bir yargıda bulunmamamız gerekir.

Bilgelik, bilgi edinme, idrak, görgü, sağduyu ve sezgisel anlayış ile birlikte bu hususiyetleri özümseyebilme ve uygulayabilme kapasitesidir. Aynı zamanda akıl ya da, sağduyu ile hareket ederek, hoşgörü içinde düşünme ve hareket etme yeteneği olarak da tanımlanır. Bilgelik deneyim ve tecrübe isteyen bir durumdur.

Sıra dışı bir filozof olarak tanınan Osho da, Olgunluk isimli kitabında “bilgelik” üzerine şunları ifade eder:

“Yaşlanmak bilge olmak demek değildir. Eğer gençken bir aptalsan ve artık yaşlandıysan, sadece yaşlı bir aptal olursun, hepsi bu! Olgun bir kişi asla aynı hatayı tekrar etmez. Ama bir kimse sadece yaşlıysa aynı hatayı defalarca ve defalarca tekrar eder durur. O bir çemberin içinde yaşar; hiçbir zaman bir şey öğrenmez. Sürekli başkalarının fikirlerini hesaba katan insanlar olgunlaşmamıştır. Onlar başkalarının ne düşündüğüne bağımlıdır. Onlar hiçbir şeyi özgün bir biçimde yapamazlar, dürüstçe söylemek istediklerini söyleyemezler; başkalarının duymak istediklerini söylerler.”

Osho’nun ifadelerinden yola çıkarak şunu belirtebiliriz. Bilgelik için olgunlaşmak gerekmektedir. Olgunlaşabilmek içinde başkalarının fikirlerinden ziyade, kendi düşüncelerimize ve kendi beynimizle hareket etmemiz gerekir. Kafa yapımızı bir başkasının ipoteği altına bırakmamalıyız. İnsan başkalarının tesiri altında hiçbir zaman özgün ve doğru düşünceye sahip olamaz. Başkalarından elbette istifade edeceğiz. Ancak bu istifade etmek kafamızı ona kiralayacağız anlamına gelmemelidir.

M.S. Frigya’da doğduğu bilinen ünlü Yunan stoacı filozof Epiktetos da “Düşünceler” isimli eserinde, bilge kimsenin nasıl davranacağını şu şekilde izah etmeye çalışır: “Cahillerin huzurunda derin ve mühim meseleler açılırsa suskunluğunu muhafaza et. Zira henüz hazmetmediğini iade etmekte büyük bir tehlike vardır. Bir gün bir kimse çıkar da senin hiçbir şey bilmediğini ileri sürerse ve sen bu iddia karşısında öfkelenmezsen, o zaman filozof olmaya başladığını anla. Zira koyunlar ne kadar yem yemiş olduklarını çobanlarına gidip göstermezler, fakat yedikleri yemi iyice hazmettikten sonra süt ve yün yaparlar. Sen de cahillere güzelce vecizeler sayıp dökme, iyice hazmetmişsen bunları hareketlerinle göster.

Nasıl saat günün bir parçasıysa ben de öylece bütünün bir parçasıyım. Saat gelir geçer, ben de gelir geçerim. Görevim elimde olanı yapmak ve üst yanına kulak asmamaktır. Deniz yolculuğuna çıkarken gemiyi, kaptanı ve mevsimi seçerim. Bu benim işimdir. Yolda bir fırtına koparsa asla umursamam. Bu benim işim değildir. Kaptanı seçmek benim elimdedir, fırtınayla uğraşmaksa kaptanın elindedir. Bilgelik, bizim olanı ve olmayanı bilmek, ona göre davranmaktır.”

Bütün bunlardan yola çıkarak şunu belirtebiliriz. Bilgelik aslında bir davranışlar bütünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Onun içinde toplumun içinde yer almak, toplumu iyi okumak, onlara örnek olmakla olur. İnsanlar hayatları boyunca birçok şeyden etkilenirler. Ekonomik sebepler, siyasi sebepler, kültürel sebepler insanın çeşitlenmesine sebeptir. Eğer insanların içinde var olmazsan onların kültürel ve ekonomik yapıları hakkında gerçekçi bilgiye sahip değilsen her zaman yanılabilirsin. Okuduğumuz kitaplar bizlere kültürel ve sosyal yapılar hakkında bilgiler sunsa da, insanı doğru okuyabilmek için yeterli değildir. Tolumdan uzak olmamak gerekir ki, toplumun yaşam biçimi hakkında derin bilgiye sahip olabilelim. Toplumun yaşadığı duyguları kendi içimizde içselleştirebilelim. Toplumdan kopmadığımız ve onların dertlerine, sorunlarına nüfus edebildiğimiz sürece gerçekçi bilgiye ulaşmış, bilgelik yolunda önümüzü açmış oluruz.

Kısaca izah edecek olursak her şey tanımakla başlar. Kişi bilmediğinin, tanımadığının düşmanıdır. Tanımak için de, içinde olmak, içinde olurken de ön yargılı hareket etmemek gerekir. Zira bizim bilmediğimiz bir durum ortada olabilir. Doğru bilgiyi ve doğru konuyu içine girdiğimiz insanı, tarafsız gözle doğru okuyabildiğimiz sürece öğrenebiliriz.

Son olarak bu konu için şunu belirtebilirim. Ülkemizin dört bir köşesini gezip dolaşmak nasip oldu. Çeşitli vesilelerle gittiğim her yerde insanlarla diyalog kurdum, onlarla hasbihal eyledim. İnsanları ve medeniyetimizi, varlığı ve yokluğu bu gezilerimde bizzat canlı şahit olarak tanıdım. Dolayısıyla iyi bir kitap okuyucusu olarak edindiğim izlenim şu ki; okumak elbette derinlik, kelime hazinesi ve ufuk veriyor insana. Ancak canlı şahit olmak, duymak, görmek ve gözlemlemek ise daha gerçekçi düşünmeye, öğrenmeye ve kavramaya sevk ediyor.

İnsan bilgiyi yaşanan tecrübelerden edindiğinde daha sağlam öğrenmiş oluyor. İşte bütün bunların birikimi bir tecrübe oluşturuyor. Bütün bu tecrübelerde insanı bilge haline getiriyor.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum