Önder GÜRCAN

Önder GÜRCAN

[email protected]

YAZMAK

01 Ekim 2018 - 11:11

YAZMAK

 

Önder Gürcan

[email protected]

 

Bir yazı neden yazılır?

Yazı, yazarın bir ihtiyacı, bir mutluluğu, bir işlevi,  bir sorumluluğudur. Maddi bir karşılık beklemez.

Yazı; bir görüş açısı, bir karşı görüş, bir görüş ayrılığı ama sonuçta bir görüş birliğidir.

*

Dünya görüşü önemlidir. Her yazıda bir dünya görüşü yatar. Bu görüş; gerçeklik,  bilgi, deneyim, inanç, hayal, rüya, ilham gibi kaynaklardan beslenir.

Görüşlerin yazıya dönüşüm sürecinde etkili olan, tarih, matematik,  fizik, kimya, biyoloji, psikoloji ve  felsefedir.

*

Yazı konuları sonsuzdur. İnsan henüz gözünü tam manasıyla açabilmiş değildir. Bu nedenle  konular arasında bir mücadeleden söz edilebilir. Bu mücadele karmaşaya da yol açabilir. Konuların içeriğinde,  kozmos’da binlerce ışık yılı uzaklıktaki galaksilerde yaşanan hayatların sesleri de  duyulabilir.

Konular, zaman misali  akıp gider. Bu akışta, gizli kalmış bir gerçeklik kalmaz.

*

Yazmak eylemi; anı, fıkra, makale, deneme, şiir, öykü, roman vb. adlar altında tanımlanabilir.

Bir yazı; gözlem, veri, kanıt, bilgi  ve deneyimlerin  birleştiği noktada bir üretim sürecidir.

Yazı, aynı zamanda, bir gül dalında, sabah serinliğinde taze açmış masum ve sevgi dolu bir tomurcuktur.

*

Yazı, gıdasını hayattan alır: Hayatın zorlu sarmalında ve labirentinde kendisine mutlaka çıkış yolu arar ve bulur. Bu çıkış yolu insancıl ve evrensel bir duruştur. Bilimsel ve şiirsel bir katkıdır. Bir pencerenin aralığından umutlu bir bakıştır. Bir gülümsemedir. Olumlu bir yaklaşımdır. Neden-sonuç ilişkisinden doğan bir olgudur.

*

Yazı, kimi zaman,  etrafında fırtınalar kol gezse bile kimsesiz, yapayalnız ve özeldir: Arada bir hayal kırıklıkları  yaşar. O zaman sanki bir okyanusta gidilecek bir liman arar, bulduğu güvenli bir yere demir atar ve orada kendisini keşfeder.

*

Her şey karşılıklıdır: Konular, olaylar, eylemler, duygu ve düşünceler gibi yazılar da...Etki tepkiye eşittir.

*

Yazı, yeryüzü coğrafyası üzerinde yapılan  gizemli  sohbete benzer. Bu sohbette herkes söz sahibidir. Sohbet, yazar ve okuyucuyu bir masada bir araya getirir.

Yazı bencil değildir. Ama ilgi, eleştiri ve katkı bekler.

Sohbette, okuyucu  yazıya dahil edilir. Okuyucu, yazara her zaman bir şeyler fısıldar; onun da görüşü alınır. Olaylara farklı ve ayrı pencerelerden bakılsa da  sorunlara ortaklaşa çözüm yolları bulunur ve paylaşılır.

Yazı, toplumun dilidir: Yalanı yoktur.Temiz kaplidir, dürüsttür. Son sözü ilk önce söyler.

.

Yazı, anatomisini değişen ve gelişen koşullara ve değerlere göre yapılandırır. Bu yapılanma,  yazının anlam kurgusunda sonsuza giden bir tren yolculuğu başlatır. Bu yolculukta, gözlem, duygu ve düşünceler taşınır ve not edilir.   Bu harikalar diyarında bir kurgu   yolculuğudur.

Yazının doğal örgüsü içinde soyut tasarımlar, somut tasarımlara; bilinmeyeler, bilinenlere dönüşür.

Bu dönüşümde; bellekten yazıya dökülen anlatılardaki gerçekliklerin, hayallerin, ilhamların ve  rüyaların öznesi, bizzat yazarın kendisi olur. Böylece yazar, hem kendisini hem de içinde kendisiyle bütünleşen hayattan kesitleri anlatır.

Bu anlatı, bazen, her şeyden uzak gökyüzündeki şatolarda geçen   masalımsı bir dünyadır.

*

Bu dünyada kelimeler  yazı dokusunun odak noktasına üşüşürler. Her kelime öne çıkmak ister. İlk kelime,  yaydığı gerçeklikler ve hayaller ile yazının  anahtarı ve  başlangıç noktası olur.

*

Yazıdaki  kurgu denkleminin parametreleri kelimelerdir. Kelimeler, yazıda anlam koridorları açar, bu koridorları birbirine bağlayan köprü, kapı ve pencereleri kurar.

Kelimeler sihirlidir. Yazıya giren bir kelime diğer kelimelere çağrışım yapar, davet iletir, bağlantı sağlar.

Kelimeler arasında  soylu bir  kardeşlik yatar.

Kelimeler masumdur. Kelimelere anlam yükleyen yazar değil, toplum kültürüdür.

*

Yazmak, Kafdağı’nın arkasında değil, günlük hayattadır. Yazı, canlı bir organizmadır, kendi kendisini yazar.

Hayal gücü, gerçeklik yanında yazının   alacakaranlık kuşağındaki yolculuğuna eşlik eden vefalı bir dosttur; her defasında yazara bir demet çiçek uzatır.

*

Bir yazar- yine de- bir  bilgenin söylediği gibi- “başkalarından çiçek beklemez, bahçesini  kendisi kurar ve kendi ruhunu süsler.”

*

Yazı, emek ister. Yazmada gizli bir bilgelik varsa da, ilim, bilim ve irfan sahibi herkes bir  yazardır. Her insanın, kendi ekseninde anlatacağı bir öyküsü vardır. Bu öyküde yazar, kendisine özgü bir anlatı dünyası kuran bir prizmadır.

Bu prizma; yazarın yaşantısına karışan, yolu  kesişen,  bellekte  sessiz sedasız öylece duran,  özgün bir yaşanmışlığı hayallerle tadlandırılan, gün yüzüne çıkmayı ve bir yazıya dökülmeyi bekleyen anlatıları çok çeşitli renklerle okuyucuya yansıtır.

Bu anlatı; belki bir anıdır, bir şiirdir, bir öyküdür, bir romandır.

*

Sözler uçar gider, yazılar kalır.

Sözler geçicidir, yazılar kalıcıdır.