Önder GÜRCAN

Önder GÜRCAN

[email protected]

AZERBAYCAN

18 Ekim 2020 - 18:41

AZERBAYCAN

Bilindiği üzere, on milyon nüfuslu Azerbaycan ile üç milyon nüfuslu Ermenistan arasında, hukuken  Azerbaycan’a ait olan Dağlık Karabağ ve çevresindeki yedi Azerbaycan ilini kapsayan toprakların Ermenistan tarafından işgal edilmesi üzerine doğan soruna barışçı bir çözüm bulunması amacıyla 1992 yılında Helsinki’de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği  Teşkilatı’nca ABD, Fransa ve Rusya’nın katılımıyla eş başkanlık modeliyle “AGİT Minsk Grubu” oluşturulmuştur.

Bu eş başkanlığa ek olarak bu grupta Türkiye, Almanya, Beyaz Rusya, İtalya, Portekiz, Hollanda, İsveç ve Finlandiya ile meselenin tarafları olan Azerbaycan ve Ermenistan yer almaktadır.

Konuya girmeden önce şu noktalara işaret etmekte yarar vardır.

Türkiye; 1975 yılından bu yana bazı uluslararası aktörlerce organize edildiği kanıtlanan terör örgütü faaliyetlerine karşı  mücadele vermektedir.

Hukuken Azerbaycan’ a ait bulunan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin Ermenistan tarafından işgal edilmesi özellikle uluslararası hukuka, Birleşmiş Milletler Teşkilatı kararlarına,  anlaşmalara, insani ve evrensel değerlere  tamamen aykırıdır.

Türkiye aleyhine ileri sürülen sözde soykırım iddiaları da, uluslararası mahkemece kabul edilmemiş, bu iddiaların gerçeği yansıtmadığı ve kasıtlı çıkarıldığı hüküm altına alınmıştır.

Ayrıca; Türklerin tarihinde, soykırım olgusu yoktur. Bu olgunun kimlerde olduğu dünya tarihinde bellidir.

*

Konumuza devam edelim.

Ermenistan’ın hukuku ihlal ederek Azerbaycan topraklarını, Azerbaycan  Türklerini ve bölgede yaşayan diğer etnik kimlikleri hedef alması;  cepheden uzakta sivil yerleşim yerlerine füze saldırıları düzenlemesi bir savaş ve  insanlık suçudur. Bir savaş ve insanlık suçu işlenmektedir.

Yoksul Ermenistan’a, bu saldırılarda, silah, teçhizat ve para sağlayan kesimlerin de bu suça iştirak ettikleri görülmektedir.

Sonuçta, ateşkes anlaşmalarında bile, cephe değil, bazı sivil yerleşim yerleri tahrip edilmiş, çok sayıda insan hayatını kaybetmiştir.

Bu trajediye dünya kamuoyunun duyarsız ve sessiz kalması;  gerçeklerin gizlenmesi; konunun tanınmış dünya üniversitelerinin, entelektüel  hukukçular ile toplum ve siyaset bilimcilerinin gündeminde bunlunmaması da çok ilginçtir..

Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından hazırlanan “Dünya insanının ortalama gelişmişlik endeksi” göstergelerinin düşük seviyelerde seyretmesi göz önüne alınıp dünya tarihinden dersler çıkarılması, okullarda ve her türlü platformlarda bilge insanların, tarihçiler ve eğitimcilerin öğretilerine özel bir önem verilmesi gerekmektedir.

*

Son gelişmelerden, ABD, Kanada, Fransa gibi ülkelerdeki Ermeni diasporalarının, Minsk Grubunun ve tespit edilen bazı güçlerin belirli ölçülerde Ermenistan’ın bu kabul edilemez hukuk dışı girişimlerine destek verdiği anlaşılmaktadır.

ABD’deki eyaletlerde, uluslararası mahkemede tarihsel gerçeği yansıtmadığı ve kasıtlı olarak çıkarıldığı hükme bağlandığı halde bu sözde Ermeni iddialarına ilişkin tasarıların yeniden gündeme getirildiği  ve Türk mallarına boykot gösterilerinin düzenlendiği bildirilmektedir.

 

Rusya; Azerbaycan dışında,  Beyaz Rusya ve Gürcistan gibi devletler ile ilgili ilişkilerini dikkate alarak bu sorunun çözümü konusunda dengeli bir diplomasi yürütmektedir. Bu diplomatik yaklaşımda, söz konusu iç savaşın Ermenistan toprağında değil, Azerbaycan toprağında yapıldığını bir gerekçe olarak vurgulamaktadır.

Diğer bir küresel güç olan Çin, Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine uygulanmakta olan ve dünya gündemine de taşınan baskılar nedeniyle bu soruna dahil olmamaktadır.

Fransa, hem içindeki aşırı sağa hem de Türkiye’ye yönelik ikili bir yumuşama siyasetini tercih etmektedir.

Erivan Yönetimi’nin, kendi açısından, küresel güçleri de bu bölgesel meseleye çekmek peşinde olduğu gözlenmektedir.

Minsk Grubu, çözümden değil, çözümsüzlükten yana bir görünüm sergilemektedir.

NATO ve diğer uluslararası güçlerin, bu olayları izlemede bekleten bir yaklaşım içinde olduğu belirtilmektedir.

Bakü Yönetimi ise, kalıcı bir  adil barışı savunduğunu açıklamaktadır.

*

Bu bölgesel sorunun arka planı nedir? Sorunun  perde arkası; tarih, toplum ve siyaset bilimcilerince yapılan  araştırmalar ve değerlendirmelerde  bir şekilde belirlenmektedir.

Bilimsel verilere dayalı tespitler bağlamında; birtakım ekonomik ve politik amaçların uygulamaya konulduğu; Nahçıvan ile Azerbaycan, Türkiye ile Türki Cumhuriyetleri arasındaki bağlantıyı  kesmeye yönelik bir koridorun açılmak istendiği; bölgeden geçmesi gereken gaz ve petrol hatlarının güzergahı ile  ilgili bazı planlar üzerinde durulduğu   dikkati çekmektedir.

*

Bu durum karşısında, sorunların çözümünde ne gibi adımlar atılmalıdır?

Öncelikle çok kapsamlı bir durum saptaması yapılarak ortaya çıkabilecek diğer gelimeler de göz önünde bulundurularak gerekli  tedbirler hayata geçirilmelidir.

Uluslararası ilişkilerde hukukun üstünlüğü ilkesi hem masaya hem de sahaya yansıtılmalıdır.

Konu; sahip olduğu çok yönlü ve boyutlu stratejik özellik nedeniyle, dünya kamuoyu bilgilendirilerek, uluslararası ortamda etkin bir diplomasi ve diyalog yoluyla ele alınmalı ve sonuçlandırılmalıdır.

Daha sonra da Ermenistan’ın Birinci Dünya Savaşı’ndan beri devam eden  uluslararası hukuka, Birleşmiş Milletler Teşkilatı kararlarına,  anlaşmalara, insani ve evrensel değerlere tamamen aykırı düşen bu girişimlerinin, uluslararası  mahkemeye taşınması ve böylece tarihe somut bir not düşülmesinin gerçekleştirilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum