Türk uzun cümle söyleyemez mi ya da bir odadan kovulmak*
Eli kalem tutan yakınlarıma günlük tutmalarını söylerim. Çok sistemli olmasa da kendim de zaman zaman günlük tutarım. Şimdiden birkaç defter dolusu günlüğüm var. Anı yazmak ise farklı bir tür. Ve günlüğün uzun vadede anı yazmayı kolaylaştırıcı tarafları inkar edilemez. Günlük ileriye doğru konuşurken anı geçmişe bakar daima. Şair ve yazarların tuttukları günlükler her zaman sürprizlerle doludur. Küçücük bir ayrıntı kenarda kalmış bir anekdot ileride beklenmedik yerlere gidebilir, karanlıkta kalmış noktaları aydınlatabilir. Edebiyatımızın erken kayıplarından Ömer Seyfettin’in elinden çıkan günlüğün de böylesi izler taşıması şaşırtıcı değil. Yazarın ömrü gibi hacmi de kısa olan ‘Kayıp Günlük’, Sabri Koz editörlüğünde, dipnotlarla beraber boyut değiştiriyor, kültürel bir hazineye dönüşüp büyüyor. ‘Kayıp Günlük ve Sadriştayn’ın Karısı’nı okuduğumuzda evrenimiz genişliyor. Ömer Seyfettin kadar devrinin yazar çizer çevresi berraklaşıyor.
Daha ilk cümleden tertemiz bir dil ile başlıyor günlük. 7 Kanun-ı Sani 1918; ‘dünden beri yağan kar her tarafı bembeyaz yaptı.’ Bu giriş beni çocukluğuma götürdü, ilkokulda sınıf öğretmenimizin uzun süre yağan karı seyrettikten sonra bize yazdırttığı cümleyi hatırlattı. ‘ Dokuz aralık günü kar yağdı’ diye yazmıştık defterlerimize ve ben ilk kez bir cümlenin güzelliğinden etkilenmiş ve hiç unutmamıştım. Bir kış, üşüme ve yazıya yoğunlaşamama sorunu içeriyor Ö. Seyfettin’in günlüğe başlaması. Gençliğinde hep tarihçi olmak isteyen fakat sonunda yazar olan birisi, istekleri kadar yaşadığı zorluklarla da savaşır. Harbiye’yi bitirdikten sonra beş yılını tarih ve felsefeyle ilgilenerek geçiren, Meşrutiyetten sonra üç sene birkaç hikaye yazabilen, zabitlikten istifa ederek Selanik’e gidince de patlayan savaşlar, buhranlar şimdi önüne bir fatura çıkarmıştır. Hele şu buhran geçsin dedikçe Ziya Gökalp; ‘Türkiye’de buhran bitmez. Biri biterken biri başlar. Eğer yazmak için hayali bir devri bekliyorsan…O başka.’ Dermiş yazarımıza.
Ömer Seyfettin lisanında olduğu gibi yorum ve görüşlerinde de oldukça açık. Kısa, vurucu hükümlerle notlar düşer durmadan. ‘Halit Ziya müderris, Hüseyin Cahit mebus olmuş Mehmet Rauf da yazıdan düşmüştür. Süleyman Nazif şantajcı, Faik Ali budaladır. Yusuf Ziya’nın riyaseti altındaki Servet-i Fununcular ise kara cahil. Celal Sahir aklı fikri parada Türk Yurdu’nun başındadır. Donanma Mecmuası ise Hüseyin Kazım (Kadri değil) zavallı bir sarhoşken Faruk Nafiz ‘ Ömer Seyfettin’i biz edebiyat dairesi dahiline kabul etmiyoruz. Edebiyattan hariç olduğunu itiraf etsin. Biz de muvaffakiyetini hoş görelim…’ görüşündedir. İşte günlükle ilgili kastım tam bu cümlede. Başka hiçbir yerde böylesi bir bilgiler bulamazsınız.
Ömer Seyfettin’in günlüğünde beni en çok şaşırtan Yahya Kemal’e dair satırlar oldu. Bu derece karşı görüşler taşıdığından habersizdim. Ömer Seyfettin bir hikayesine ‘yarın arefeydi’ diye başladığı için Türkçe bilmemekle eleştirilmiş. Yusuf Ziya; argoya kaçmakla, tutarsızlıkla, benzetme yanlışlarına başvurmakla’ itham etmiş Seyfettin’i. Asıl vurucu hüküm ise devamında gelmiş; ‘öyle uzun cümleleri Türk söyleyemez.’ Sen misin ‘ kargalar, havaya boşaltılmış bir çuval kömür ellemeleri gibi …’ diye yazan. Uzun uzun savunuyor günlüğünde kendini Ö. Seyfettin. Bu tartışmadan Yahya Kemal’in de haberi oluyor elbette. ‘Yarın arafeydi’ cümlesi üzerine fikri sorulan Y. Kemal; ‘yarın arafeydi Türkçe değil…’ diyor. Bunu affetmez yazarımız onun için ‘ölüsü kınalı’ der, yetinmez ‘ Yahya Kemal…Bu zavallı şuursuz şair yalnız lafla, yalnız atmakla, daha doğrusu yalnız şantajla elde ettiği yüksek mevkii için her dem heyecanda…Darülfünun’da müderris. Ama o kadar cahil ki…Hem de küstah cahillerden…’ Hızını alamaz onu Pol dö Kok cereyanını reisi ilan eder…Her bir cümlesi edebiyat dedikodusundan öte araştırılmaya değerdir bu yorumların.
Sonuçta ‘ben her şeyden, en ehemmiyetsiz bir fıkradan, bir cümleden bir hikaye, koca bir roman çıkarabilirim. Sanat, o hikayeyi, romanı çıkardığım ehemmiyetsiz şey değil, benim o şey etrafında canlandırdığım hayattır’ şuuruna sahip bir yazar Ömer Seyfettin. 4 Eylül 1918 günü yazdıkları ise bir tiyatro eserine kaynaklık edecek değerde. İçgüveysi olarak yaşadığı evde, Kalamış’ta, odasına fazla güneş geldiği için masasını alıp ‘ideali süs, lüks, tembel, hayatı idraki sınırlı, dinsiz’ karısı Calibe’nin gölgeli odasına yazı yazmak için çıkarınca, karısı tırnaklarını parlatma gerekçesi ile onu odadan atmıştır. Yazı tarihimizde tekrarı var mıdır bu olayın bilmiyorum ama, ‘kendine ait bir oda’ kaderi çetin bir meseledir işte. Günlükler, toprağın altında kalmış yumru köklere de benzerler. Nereden nasıl göverecekleri kestirilemez. Kim bilir daha nerede böylesi pek çok gün yüzüne çıkmamış günlükler vardır. ‘Yarın arafeydi’ gibi cümlelerden çıkan fırtınalarda kültür ve düşünce dünyasının pek çok ayrıntısı saklıdır.
* Ömer Seyfettin. Kayıp Günlük. YKY. Haz. Sabri Koz.
FACEBOOK YORUMLAR