‘Goca çamın gürlemesi dal ilen’ diye bir Ege türküsü var. Hale Gür’ün sesine adeta ‘dal gürlemesi’ gibi oturan bu nağmeyi her dinlediğimde görkem duygusu konuk gelir içime. Goca çamdan hangi cins kastediliyor tam belli olmasa da aynı familyadaki nice ağaç çam hükmü görür bizde. Çamaltı, çamdibi, çamlık. çamardı ardı ardına görsel çağrışımlar yapar. Çam devirmek, çam yarması gibi şaka çağrışımlara diyecek söz yoktur ama çam neredeyse hep olumludur. O sebepten olacak özlem kadar gurur, neşe kadar umut da onunla karşılanır. Kim bir çamlığa doğru yürüyüp gelse gamdan kasavetten kurtulmaz? Kozalağından tasavvufa gitmek kadar fıstığının gördüğü hürmet az şey değildir. Çıra dedikleri tutuşturucunun uğradığı soyutluk kalbe değin ulaşıyorsa aşka karşılık düşüyorsa? Çam sakızı çoban armağanına gelince söz bir hepten durup düşünmek gerekir. Anadolu baştan başa çam yurdu sayıldığından olacak ‘karaçam’ deyince daha bir durup düşünürüz.
Pinus nigra karaçamın bilimsel adıdır fakat bazen boyunun kırk metreyi bulduğu hesaba katılırsa onun üzerinde nice umudun da barındığı kolayca iddia edilebilir. Bir tutunma ağacıdır aslında karaçam. İnsan onunla toprağa ve hayata tutulur. Daha önce dilimize Kolıma Öyküleri çevrilen Varlam Şalamov bu kez yine Gamze Öksüz’ün Rusça aslından yaptığı güzelim Karaçamın Dirilişi ile karşımıza çıkınca ister istemez çamı, çamları düşünürüz. Toplam on yedi yıl Rusya’daki kamplarda ağır şartlar altında çalışmak zorunda bırakılan Şalamov böylece insan denilen varlığın ırasına cesurca ve gerçekçe bakmayı öğrendi. Sadece yürek burkan değil belki asıl binbir umutsuzluk içinde en zayıf ihtimale bağlanarak hayatta kalma şuurunu aktarmasıyla da saygın bir yer edindi. Fakat, edebiyatın ölümsüz, her tür haksızlık ve zulmün çürümeye mahkum olduğu fikrini ölümsüzleştirdi.
Varlam Tihınoviç Şalamov o denli içten, diri, onurlu ve yaşama tutkusuyla dolu bir yazar ki hemen her öyküsü bu sebepten hayata tutulacak büyüteç değerinde. Şalamov’u öne çıkaran ve yazdıklarını değerli kılan en insani halleri sıradan durumların içinden ve iddiasız insanlar vesilesiyle aktarabilmesi. ‘Bizler batıl inançlıyız. Bir mucize istiyoruz. Kendimize semboller icat ediyor ve bu sembollerle yaşıyoruz.’ diye başlıyor Karaçamın Dirilişi. Kimdir bu batıl inançlılar? Mucize İsteyip semboller icat edenler? Eğer bir adam bıkıp usanmadan havayolu ile bir kitap, fotoğraf, değil de bir çam dalı gönderiyorsa çalışma kampından Moskova’daki sevdiğine, merak etmez misiniz? ‘Canlı doğanın ölü bir dalı’ cümlesi Tevfik Fikret’in resim yaptığı fırçayı ‘ fırçam, kadid bir ağacın hasta bir dalı, destimde müşteki heyecanlarla titriyor; güya çiçek diye’ nitelemesiyle bütünleşmez mi? Kolima rejimi ‘karaçam’ dalıyla selamlayıp ona başkaldırırken Fikret de 2. Abdülhamit’e göz kırpmış sayılmaz mı? Çiçek diye titreyen fırça ile umudu yaşatmayı amaçlayan karaçam dalı bir değil mi?
Herkes edebiyatı kendi meşrebince okuyup sever. Görgü ve bilgisiyle yorumlar. Karaçamın Dirilişi’ndeki 28 öykü boyunca vahşi, katı ve soğuk bir rejimin yüzünü görürüz. Gerçeklikten çekilip çıkarılan imgeler şaşırtıcı şekilde Şalamov’un içindeki şairi dışa vurur. Söz gelimi ‘Patika’ öyküsü tipik bir ruhsal deneyimdir. Bunu yazarın kendi yolunu icat etmesi diye de okumak pekala mümkündür. ‘Taygada şahane bir patikam vardı’ diye başlar öykü. Tayga ile hayatı karşılaştırdığımızda kolayca yer değiştirdikleri görülecektir. Bir gün o güzel patikadan bir adam geçer. ‘Geçen kişi gezgin bir jeolog muydu, yaya bir dağ postacısı mıydı yoksa bir avcı mıydı bilmiyorum, ama adam ağır çizmelerinin izlerini bırakmıştı’ diyerek, kötüyü, çizme üzerinden sembolize eder. Artık hayat nasıl yaşanmaz oluyorsa ‘patikada da şiir yazılmaz oluyordur’ böylece.
İyi edebiyat derdini anlatacak bir patika dilini diri kılacak bir üslubu mutlaka yaratır. ‘Karaçamın Dirilişi’ bu bakımdan yöntem gösterir. Öyle ya uçak basıncını yemiş sert Kuzey ağacının kemikli kuzey dalını bir konserve kavanozuna doldurulmuş Moskova’nın kötü klorlu suyuyla buluşturmak sonuçta sembollerle örülüdür. ‘Dal, tutkulu insan iradesine itaat ederek - hem fiziksel hem de ruhsal - tüm gücünü topluyor; çünkü dalın Moskova ısısı, klorlu su, duygusuz bir cam kavanoz gibi yalnızca fiziksel güçlerle dirilmesi imkansız. Dalın içinde başka güçler uyanır.’ Neden? Karaçam’ın Kolıma’daki şairle ilgisi vardır çünkü. Karaçam daha ötesidir. ‘Karaçam zamanın ölçeğini değiştirir, insan hafızasını utandırır, unutulmaz olanı hatırlatır.’
Edebiyat olmasaydı insan sadece unutmakla yetinmez her şeyi makul da görmeye başlardı. ‘Diriliş için güç ve inanç gerekir.’ Bir iyiyi kötüden ayırma ağacı olmanın ötesinde Adem ile Havva ‘nın cennetten kovulmadından önce orada olan karaçam nedir? Varlam Şalamov meşrebince buna da cevap verir.
*Varlam Şalamov. Karaçamın Dirilişi. Çev: Gamze Öksüz. Jaguar Kitap.
FACEBOOK YORUMLAR