Yağmura sesleniş
Akşamdan beri bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor.
Öyle bir yağıyor ki sesi karanlık odalardan, ormandan, gökyüzünden, karşı tepelerden ve denizin dalgalarından yankılanıp toprakla buluşuyor.
Gecenin bir yarısında Karadeniz’in hırçın dalgalarının kenarında yaşadığım ve yağan yağmurun etkisiyle toprağın, evin, eşyaların ve ormanın yavaş yavaş denize doğru sürüklendiğini düşünüyorum!
Yaşadığım gerçek miydi yoksa rüya mı? Yoksa kendi kendime kurduğum uyku ile uyanıklık arasında bir kurgu muydu ayrımında değilim!
Daha önce bu derece şiddetli yağan ve adeta yer ile göğü birbirine bağlayan sicim gibi bir yağmur görmediğimi itiraf etmeliyim.
Böyle güzellikleri oluşturan, dağların, ormanın ve rüzgârın sesiyle denizin sesini
Kulaklarıma tatlı bir musiki gibi bana getiren bir yağmura şahit olmadım.
Her bir damlanın ayrı ayrı ahengi etrafımdaki çam, kavak, erik, kayısı, ıhlamur, meşe, armut ve palmiye ağaçlarının yapraklarına düşerken çıkardığı bestenin insan ruhunda meydana getirdiği ahengin sesini bir ömür boyu dinlemek isterdim.
Öyle bir musiki sesi ki sabahın ilk ışıklarıyla başlayan kangal cinsi köpek yavrularının ağlamaları, kuşların cıvıltıları ve yağmurun yapraklarla, toprakla; tabiatla buluşmak için salına salına yere doğru yaptığı sağanak tufanının sesini aynı güzellikte başka yerde yaşamak mümkün müdür emin değilim.
Yağmurun ahengine kapılmışken kalkıp kapı, pencere ne varsa biraz daha ormanın içine doğru sokulmak için ve biraz daha yağmuru hissetmek ve onu doyasıya yaşayabilmek için ardına kadar açıyorum.
0n temmuz iki bin on. Yirmi dört ağustos 2024.
Gece yarısı.
Bu mevsimde doğduğum coğrafyada, mevsim ve bu iklimlerde, bu saatte sırılsıklam ıslanmak ve donarcasına üşümek ayrı bir keyif, ayrıcalıklı hissettiriyor bedenim! Sağ omzumdaki müzmin ağrı ıslanmamı hiç istemez, böyle yağmurlu, nemli havaları sevmez ancak şu anda omzu ağrılarımın sözünü dinleyecek değilim.
Yağmur damlalarının habercisi esen rüzgârın arasına karışan yağmurun mis gibi kokan nefesi ruhumu alıp ormanın içlerine sürüklemeye yetiyor.
Yağmur kokusu cennetten çıkmadır derler ya. İşte öyle bir şey sanırım. Farklı bir kokusu var yağmurun. Bazen titreten bazen teskin eden ve çoğu zamanda beni çocukluğuma çağıran… Toprak ve bin bir yeşillikle buluştuğu anda yaydığı kokunun tarifini yapmak mümkün değil.
Bir ömür boyu bu kokuyu ve yaydığı huzurlu, dingin atmosferini; yağmurun serinliğini yaşayabileyim, duyumsayabileyim isteği ile derin nefesler alıp ciğerlerimi doldurmaya ve yeni nefesler derlemeye çalışıyorum.
Damla damla düşen, ıslak yaprakların arasında kaybolan yağmur tanelerinin aslında hiçbir zaman kaybolmadığını bilmeliyiz. Her daim taze kalan hayatın devri daim etmesini sağlayan yağmur, toprak, tabiat ve havanın buluşma anına şahit olmak farklı bir âleme dalmak gibi bir şey. Şehirli insanların balkon mutluluğu ile kıyas edilmesi abesle iştigal!
Şehirlilerin taş yığını insan tabiatına yabancı mabetlerinde medeniyetten, demokrasiden, çevre bilinci ve yeşil bir dünyadan bahsetmeleri ne kadar anlamsız. Sonradan görme görgüsüz-temelsiz-köksüz aydının yarattığı suni medeni dünya ile gerçekliğin dünyası bambaşka!
Gecenin ortasında yağmurun kanatları altında, ağaçların yaprakları arasında geçen ve yağmur sonrası sabah güneşinin ilk ışıklarıyla uyanmak… bir daha uyanmamak için derin rüyalara dalmak isteği uyandırıyor insanda. Gerçek hayat bu olsa gerek…
FACEBOOK YORUMLAR