Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

TÜRKİYENİN ÖNÜNDEKİ FIRSATLAR

09 Mart 2011 - 01:05

 

Devletler bazen merkezi devlet anlayışı ve tarihi reflekslerin ataleti içersinde dönen çarkların arasında sıkışarak dünyayı görmekte zorlanırlar.

Gelişmeler tarihi fırsatları karşınıza çıkarsa da devletler bu fırsatları çoğu zaman göremezler! Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi!

Tarihi fırsatlar bazen görülse de bu fırsatların kendi boylarını aşacağını, kendilerine uluslararası sermaye ve beynelminel gücün biçtiği özgürlük ve etki sınırları içersinde kalarak ancak barış, adalet yanlısı politikalarla bölgede ve dünyada var olabileceklerini düşünürler.

Bu düşünce suni, ayakları yere basmayan ülkenin kendi çıkarlarıyla tarihi kültürel ve ekonomik refleksleri dikkate alınmadan ortaya konmuş olsa da durum değişmez!

Bir zamanlar benimsenmiş olan doğruluğu hiç de tartışılmadan günümüze kadar sürdürülen iç ve dış politikalar ila nihaiye yaşatılmalıymış gibi durum estirilmeye çalışılır söz konusu çevreler tarafından. Özellikle bu genel geçer durumdan nemalanan çevrelerin iç ve dış bağlantılarıyla birlikte yürütülen ve daha çok yüzeysel propagandalarla resmi söylemin zorunlu dönemlerde yüzyıldan fazladır benimseye geldiği hayat ve ideolojik dayatmalar etkisini hala sürdürüyorsa ataletli arızi dış politika anlayışının devam ettiği de bilinmelidir!

Ancak bazen kendinize güvenmeseniz de öyle anlar olur ve devletlerin önüne öyle fırsatlar çıkar ki işte o zaman tarihi reflekslerinizin gerildiğini fırsatın kaçırılmaması gerektiğini söylemeye başlarsınız!

1 Mart 2011 tarihinde gazetelere yansıyan “Türkiye fırsatı kaçırmasın.” haberi küçük harflerle ve dikkat çekmeyecek kadar kenarda köşede kalmış bir haber olarak yer aldı.

Söz konusu habere göre ABD Hava Kuvvetleri RAND Corporation düşünce kuruluşu uzmanlarından Dr. Ian Lesser’e bir araştırma yaptırmış. Araştırmada “Ortadoğu’da yaşanan devrim dalgasının Türkiye’nin konumunu etkileyeceği…” Sonucuna varılmış! Aynı zamanda ABD Dış İlişkiler Konseyi üyesi olan Ian Lesser’e göre  Akdeniz’den körfez ülkelerine kadar stratejik görünüm değişecektir. Türkiye bu değişimden en çok etkilenen ülke olacaktır!”

“Türkiye’nin yükselen etkin bölgesel diplomasisine yeni anlamlar katacak. Ancak bu durum riskleri de beraberinde taşıyor. ABD-Batı ve Türkiye ortaklığında, Türkiye yeni bir kutup oluşturma şansını yakalayabilir!”

Bu tür yorumlar yeni değil üstelik. Başta ABD olmak üzere gerek CIA gerekse düşünce kuruluşlarının ortak görüşü Türkiye, Çin, Polonya…Hindistan gibi devletlerin önümüzdeki dönemde daha etkin olacağı yönünde birleşiyor.

Öyle ki Türkiye bölgesinde ekonomik, siyasi ve askeri olarak tek gerçek güç olarak kalmaya devam etmektedir. Demokratik sistemi başarıyla ve daha da kökleştirerek; dahası da halkın demokratik taleplerini bizzat merkeze taşımada aracı kurum olarak görülen ittihatçı anlayışların yerini sivil toplum demokratik anlayışlarla güçlendirerek gerçekleştirmeye çalıştığı değişim ve dönüşüm çabaları bölgede her geçen gün daha da dikkat çekici bir ülke haline getiriyor Türkiye’yi!

Türkiye’nin kalkınma ve ekonomik istikrarıyla birlikte Avrupa ve ABD ile sürdüre geldiği barışçı politikaları destekleme eğilimi önümüzdeki dönemde daha bir aranan başat devletlerden birisi olacağını göstermektedir. 

Önümüzdeki dönemde meydana gelme ihtimali bulunan dünyada ve bölgemizdeki olaylar Türkiye’yi bir şekilde etkileyecektir. Etkileyecektir etkilemesine ancak bu etki uzun vadede eğer yerli ve yabancı sermayenin şu anda olduğu gibi ülkede kalmaya; istikrarı sürdürmeye devam etmesi durumunda Türkiye’nin önü açılacak bu açılmada gerek bölge ve gerekse dünya kazançlı çıkacaktır.

Kazançlı çıkacak ülke olarak elbette Türkiye’nin oynadığı bölgesel ve uluslar arası roller ülke insanına yansıdığı sürece hukukun üstünlüğü, insanca bir hayat ve artan milli gelire paralel olarak kendine, dinamizmine güvenen insanımız olacaktır.