Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

TÜRKİYE'NİN GELECEĞİNİ OKUMAK

10 Ağustos 2012 - 00:25

 

Türkiye’nin Geleceğini Okumak

             NACİ YENGİN

www.tarihistan.org

            Kabuk değiştirmek zordur.

            Hele hele toplumların kabuk değiştirmesi daha bir sancılıdır.

            Cumhuriyet sonrası köklü değişimin nasıl sancılı olduğu ve nelere mal olduğunu yaşadık gördük.

Yaşıyoruz.

            Cumhuriyetin ilk nesli iliklerine kadar hissetti bu değişim ve sancıyı. Yeni kimlik ve sistemi benimseyip destekleyenler dahi nasibini aldı Cumhuriyet sonrası sancılardan!

            Türkiye her ne kadar batıya ve emperyalizmin tüm değerlerine karşı savaş vermiş gibi görünüyorsa da Cumhuriyet sonrası görünüm sanki bu durumun tersiymiş algısı yaratır insanımızda.

Zira savaş verdiğimiz ve vatandan savaşla sürmeye çalıştığımız işgalci batının silahlı emperyalizmine galip gelmiş ancak vahşi kapitalizmine karşı verdiğimiz mücadeleyi kaybetmiştik!

Tunuslu sosyolog İbn Haldun’un meşhur teorisidir:

            “Toplumlar kendilerinden askeri yönden üstün olan toplumların önce askeri ve teknik yönlerini örnek alırlar. Bu durum o toplumu kurtarmaya yetmezse zaman içerisinde savaş verilen toplumların kültür ve medeniyetleri örnek alınır.”

Ancak bu örnek modeli kabul etme durumu teknik yetersizlik içinde bulunan zayıf ancak köklü medeniyete sahip devletlerin kabuk ve kimlik değişimini de beraberinde getireceğinden geri kalmışlığın sorumlusu olarak kültür ve kimlik değerleri görülür. Bu nedenledir ki Osmanlının devamı olarak verilen Kurtuluş Savaşı sonunda batı örnek alınmış ve bu örnek alınma yalnız teknik alanla sınırlı kalmamıştır.

Cumhuriyeti kuran kadro ile Cumhuriyet yönetimi altında yaşayan halk arasında kültürel ve ülkenin duruşu anlamında derin uçurumlar vardır! Halkın yerel ve geleneksel kültürüne karşı seçkinci Cumhuriyet kadrolarının İttihatçı olduğu ve beynelmilel değerlerle merkezin değer ve argümanlarını benimsediğini söylemek mümkündür.

Cumhuriyetin kurucusu elit kadronun ülkeyi yönetecek ekonomik ve siyasi gücü elinde bulundurabilmesi zordur. Bu nedenle Cumhuriyetin ilk yıllarında sermayenin daha çok batıcı ve laikçi kadro tarafından yönlendirildiği görülmektedir. Bu yön tayininde batının etkisi yadsınamaz.

Bir yandan savaşacak ve düşmanı yurttan kovacaksınız öte yandan sermaye ile düne kadar düşman bellediğiniz batı ile el sıkışıp ortak hareket etmeye başlayacaksınız!

Başta ortaya koyduğumuz ekonomik ve teknolojik gücün tapınılması anlamında Cumhuriyet sonrası özellikle 1940 sonrası batı ile olan ilişkilerde Amerikan ve İngiliz yanlısı bir yönlenme dikkat çekicidir. Bu durum her ne kadar Sovyet tehdidi gibi gerçekle ilgisi olmayan bir durumsa da dönemin iktidarlarını 1957’ye kadar oyalamış ve Türkiye Menderes’in idamına da sebep olan Sovyetlerle birlikte sanayileşme çalışmalarını başlatıncaya kadar sürdürülmüştür.

Menderesle başlayan Amerika ekonomik ve siyasi yelpazesi etrafında gelişen iç ve dış faktörler günümüzde de devam etmektedir. Hatta bundan böyle biraz daha artarak devam edecek gibi görünmektedir. Yalnız ABD değil Rusya’nın da bunun yanına eklenmesi kaçınılmaz görünmektedir.

            Şunu kabul etmek gerekir ki Avrupa Birliğine karşı ABD ve Rusya’nın ortak hareket etme imkânları aranmaktadırlar! Bunda şaşılacak bir durum yoktur. Tarihin hiçbir döneminde ADB ile eski Sovyet yeni Rusya karşı karşıya gelmemiştir. Karşıymış gibi izlenen siyasetin faturasını en çok Türkiye’nin çektiğini söylemeye gerek yoktur. Türkistan, Amerika ve Ortadoğu’da bulunan devletlerin nasıl da kamplaştırıldığı hala hafızalardadır!

Bu gerçek Avrupa Birliğine temelden karşı olan ekonomik, siyasi ve enerji yatakları itibarıyla Ortadoğu, Kafkaslar, Orta Asya ve Türkiye’nin içinde bulunduğu, hatta her zaman elde tutmak isteyen ABD ve Rusya’nın karşı karşıya gelmesi bundan sonraki süreçte de düşünülmemelidir!

            ABD’nin İsrail’e rağmen Türkiye’nin Ortadoğu politikalarına en azından sessiz kalması, Filistin Devletinin kurulmasına gösterilen destek, Rusya ile ABD ve Türkiye arasında imzalanan enerji ve stratejik işbirliği anlaşmalarının arkasında yatan temel gerçek sözünü ettiğimiz ABD ve Rusya merkezli bloğa karşı Avrupa merkezli ancak her geçen güç ve itibar kaybeden bölünmüş bir Avrupa arasındaki mücadeledir bunun Türkçesi!

            Son dönemde Arap baharı olarak algılanan serüvende de ABD Türk modeli üzerinde durarak model ihracına girişmiş görünmektedir. Ancak bu sadece bir görüntüden ibarettir. Faturanın kime kesileceği önümüzdeki dönemde daha sarih bir şekilde ortaya çıkacaktır!

Gerisi mi lafı güzaftır! 

Dış dünyada görülen küresel gelişmelerin iç politikaya yansımalarını yaşayıp göreceğiz.

Ancak medyadan iktidar ve muhalefete kadar tüm kesimlerin bundan etkileneceği ve buna karşı ya da bu çerçevede rol alıp almamaları onların var olup olmayacaklarını da gösterecektir!

            Kabuk değiştirmek hem de üzerinizde tabu kabul edilen dogmaların derin izlerinin kabuklarını çıkarıp atmak bir hayli zor olacaktır.

            Ancak bu değişimin ülkeyi federatif modellere götürüp götürmeyeceği ya da milli devletten yana olan Avrupa ve onlar tarafından yönetilen sermayenin desteklediği gibi bazı siyasi partilerin geleceğinin ne olacağını zaman gösterecek.

ABD ve Rusya modeliyle hareket eden siyasi partilerin ise toplumsal tabanında kaymalar ve sertleşmelerin görülmesi muhtemeldir! Zira federasyon söylentileri dahi Anadolu Türk sermayesini rahatsız edecek ve sermayenin desteğini alamayan siyasi partiler belli cemaat ve merkezlere daha çok yaklaşacaktır!