Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

TÜRKİYE’NİN AKIL TUTULMASI

31 Ocak 2014 - 07:28

TÜRKİYE’NİN AKIL TUTULMASI

Son günlerde ülkenin içinde bulunduğu kaotik sarmalı dikkatle takip eden birçok çevre en az bizim kadar üzüntülü, hatta kaygılıdır sanırım! Kaygılı olmamak için gözlerin kör kalplerin karamış olması gerekir!

Ülkeler çoğu zaman askeri müdahaleler, işgaller ve yıkımlarla kontro altına alınırlar. Ancak bazen de  günümüzde olduğu gibi soğuk savaşın en güçlü silahları olan psikolojik ve sıcak savaş dışı her türlü savaş türlerini kullanarak ele geçiririlirler. Soylal, ekonomik ve siyasi yapıları ynlendirirler! Tıpkı Türkiyenin yaşadığı psikolojik yön kesme ve caydırma operasyonlarında olduğu gibi! Tıpkı şu anda geçirmekte olduğumuz savaş ortamından farksız görülen siyasi, ekonomik ve uluslararası sistemin dayatmalarında olduğu gibi!

Türkiye birçok İslam ülkesinden farklı şartlarda kuruldu. Hem de Batılı güçlerin hegamayasından birçok ödün vererek kuruldu! Gerçi bazı geri alınamayabilecek tavizler verildi ancak yine de bu durum Batı güçlerini teselli etmedi! Türkiyenin Batıya karşı kurulmuş olması ve her istenildiğinde yönlendirilemeyen bir güç olabileceği endişesi Batıyı her daim kaygılandırdı. Bu gün de  Batı sisteminin duyduğu aynı kaygıların sonuçlarını yaşıyoruz.

Türkiyenin Osmanlıdan itibaren önünü kesme politikaları Cumhuriyet sonrası her daim devam etti. Vatikan başta olmak üzere Batılı güç odakları çoğu zaman dışarıdan ve son yüz yılda içeriden ele geçirdikleri imkanlarla bu yolda epey bir mesafe katettiler. Öyleki Osmanlıda padişahları, Cumhuriyet Türkiyesinde başbakanları dahi devirebileck güce ulaştılar. Açık ve örtülü darbelerin arkasında artık anlaşılmıştır ki Batı ve onun yandaşı iç ve dış güçlerin birleşimi var!

Türkiyede iktadarlar çoğu zaman ekonomik, siyasi ve toplumsal anlamda muktedir olamamış, ya da muktedir yapılmamışlardır Batı ve onların sistemlerinin taşeronu yerli erkler tarafından! Ancak Menderesle başlayan çevrenin merkeze olan ilgisi ve istencinin artmasıyla beraber merkezi ellerinde bulunduran Batının taşeron baronları bir şekilde gizli güçlerini açığa çıkarmakta ve Türkiyenin çevresini-halkını, tabandan gelen dalgayı çevreleyerek merkezi güçleri etkin kılacak askeri ve ekonomik planlarını devreye sokma gayreti içerisine girmektedirler.

Menderesin idamına giden yolda ABD’nin rolü artık tartışma götürmez bir gerçektir. Türkiye bir şekide ayakları üzerine doğrulma emareleri gösterdiğinde önüne konan türlü yemlerle, tuzaklarla yönü değiştirilmeye Batı sistemiyle olan rabıtası güçlendirilmeye çalışılmaktadır.

Bu günlerde okunması gereken en önemli kitaplardan birisi de Malik Bin Nebi’nin “ Sömürge Ülkelerinde Fikir Savaşı” olmalıdır. Kitabı okurken aklınızın bir köşesinde Türkiye üzerinde oynanan oyunları, planları da göz ardı etmek mümkün değildir. Türkiye İslamın son kalesidir bir bakıma. Hem de akılcı İslamın. Bu cümleden sakın Selefiyecilik algılanmasın. Bizantinizm, Avengelizm, Siyonizm...Cizvit, Tapınak Şovalyaleri ve pekçok yeraltı derin teşkilatın her türlü çabalarına rağmen kurulan bir devletin ayakları üzerine doğrulmaya başladığı ve önüne büyük hedefler koyarak yürümek istediği türden bir akılcılıktır kasdettiğimiz akılcılık.

Açık ve gizli darbelere rağmen milletin devletine olan bağlılığının akılcı anlayışı ile ayakta duran bir devlet modelinden bahsediyoruz. İslamla moderniteyi, İslamla aklı,İslamla dünyayı çatışmaz haline getiren bir millet birikimin sonunda ayağa kalkmak isteyen bir ülkeden bahsediyoruz!

Akıl İslamın temel direğidir. Aklı dışlayan paganist Hıristiyanlıktan ayrılan en önemli yönümüz aklımıza imani desteğin fazlasıyla verilmiş olmasıdır. Ancak ümmi kabilelerde bile akıl ön plandadır İslami dönemlerde. Aklı ön plana alan bir kültürün temsilcileriysek aklı dışlayan ve kendilerine biat etmemizi bekleyen ideoloji, fikir... düşünce ve yönetimlerini bir yana  bırakmak durumundayız! Devletleri ellerinde bulunduranların ideolojileri değer yargılarınıza,  kültürel ve ekonomik hayat anlayışımıza, inancınıza uygun değilse itaat edilmemesi gerektiği gibi bir güçlü bir nassı  sizin iradenize bırakan yine İslamdır.

Lafı getireceğimiz yer bellidir. 250 yıldır aklımızı başkalarına emanet ettiğimiz ve başkalarından emanet dünya ve devlet sistemleriyle hayatımıza yön verdiğimiz dönemden itibaren ne dünya işlerimiz ne de imanla olan bağımız rast gitemdi! Siyasi, soyo-kültürel ve ekonomik yönden sürekli geriledik. Daha da kötüye gittik. Gittikçe Batının siyasi sistemi içinde biraz daha kaybolduk. Yok olduk.

Osmanlı Devletinin elinden alınan aklı dışlama önce Araplarla başlayan bir süreçken modern ulus devletlerin kurulmaya başlamasıyla birlikte emperyal düşüncelerin eline geçmiş ve başta Osmanlı olmak üzere içten ve dıştan yapılan tazyiklerle birçok ülke bloke edilerek yok edilmiştir. Osmanlının son döneminde görülen çabalar medeniyeti yeniden inşa etme yerine Osmanlı gibi yok oluşa doğru ömrünü tamamlayan bir devletin ömrünü uzatma girişimleri olarak görülmelidir.

Yok edilmek istenen ülkelerin öncelikle akılla araları açılmaktadır! Düşünmeleri engellenmek istenmektedir!

Türkiyenin içinde bulunduğu şu anki durum tarihsel süreç içerisinde Osmanlının Çöküş Döneminde içinde bulunduğu birçok durumdan farklı görünmemektedir. İçerde uluslararası baronların taşeronları birçok kesimde akıl tutulması yaratarak medya ve ekonomik güç odaklarını elinde bulunduranları harekete geçirmekte ve kıskaca aldıkları çevrelerle ve onların yararına olacağına inandırılan değerler, kurumlar üzerinden merkezi ele geçirme mücadelesini var güçleriyle sürdürmektedirler.

Türkiyenin halen yaşadığı  siyasi ve ekonomik kaosun temel nedeni aklın devreden çıkmış olması görünmektedir.

Not: Haftaya “Türkiye Uluslararası Sistemin Neresinde” yazımıza yer vereceğiz.

www.tarihistan.org