Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

SULTAN YAYLASINDA MODERNİZM ELEŞTİRİSİ

20 Haziran 2012 - 17:37

 

SULTAN YAYLASINDA MODERNİZM ELEŞTİRİSİ

NACİ YENGİN

www.tarihistan.org

Manisa’nın yaylaları

İstanbulun aynaları

Biri Sultan biri Kiraz,

Bunları görünce gelmez mi yaz.[1]

           

                Haziranda şehrin sokaklarında sıcaklık gölgede 35 derece.

                Büyük şehirler ve modernleşen ancak ruhunu, benliğini kaybederek insan hayatı için elverişsiz hale gelen kentlerde layıkıyla ne yazı ne de kışı yaşamak zor!

                Kışın hava kirliliği, yazın ise şehrin bunaltıcı sıcaklığından kaçabilmek için her yolu denemeniz gerekiyor.

                Hâlbuki modern insan monerniteyi arayıp bulma evresinde bunun tam tersini düşünmüştü. Teknolojiyi kendi hizmetinde kullanacak ve her şeyi insanın mutluluğu, huzuru için kullanacaktı!

                20.yüzyılın ortalarına kadar bu anlayış devam ede ageldi. Ancak özellikle 2. Dünya Savaşından sonra görüldü ki teknoloji insanı kendi egemenliği altına almış ve onu ortaya çıkaran insanoğlu teknolojinin kulu kölesi oluvermiş!

                Gerek Raymond Aron’un “Sanayi Toplumu” eserinde gerekse Erol Güngör’ün “Teknolojinin Kültürel Temelleri” eserlerinde ortaya konan bir gerçek var: İnsanlar teknolojiyi üretirken, kullanırken, yaygınlaştırırken teknolojinin esiri olabilirler. Her teknoloji üreten kültürün değer yargalarını taşır ihraç edilen ülkelere. Teknoloji ithal eden ülkeleri bekleyen en büyük engel teknolojinin kültürel dayatmaları karşısında kalmalarıdır! Sanayileşemeyen devletler kendi kültürel dinamiklerinden uzaklaştığı ölçüde teknolojinin; batının sanayileşmiş emperyal düşünceli devletlerin biraz daha emrine girip onlara bağlanacaklardır!

                Teknolojiden kaçış da yok hani! Teknolojiden kaçmak değil onu ihtiyaçlar çevresinde kullanmak asıl olan. Ancak günümüz dünyasında özellikle 13 ile 25 yaş arasında genç kategorisi içerisinde bulunan insanları sarıp sarmalayan bir hastalık haline geldiyse teknoloji ve bu hastalık önü alınamaz bir şekilde yaygınlaşarak devam ediyor; insanları kendine bağımlı hale getirebiliyorsa önümüzdeki on yılların en önemli sorunu bellidir. Şimdiden önlem almak gerekiyor: Teknoloji!

                Konuya nereden geldim?

                Geçen gün şehrin ortasında durmak nefes almak zorlaştığı için bir yerlere gitmek evin, sokakların, caddelerin boğucu havasından kurtulup birkaç saatliğine de olsa rahat bir nefes almak amacıyla At Alanı olarak bilinen Spil Dağı’nın zirvesine çıkmaya karar verdik ailecek.

                Merkezden 25 km mesafede ve Manisa’nın henüz değerlendiremediği Sultan Yaylası, Turgut Alp, At Alanı ve piknik alanıyla birlikte ağaç evlerinin bulunduğu mekânları şöyle bir dolaştık. Karşımıza çıkan vahşi atların da albenisine kapılarak bir süre onlarla meşgul olduktan sonra atların su içtiği göletin kenarına konuşlanmaya karar verdik.

                Bakımsız, dalları yer yer kuruyan ve kırılan asırlık çam ağacının altında serin rüzgâr ve göleti karşımıza alarak sere serpe toprağa, tabiata bırakıverdik benliğimizi.

                Şehirle 1250 metre rakımlı At Alanı arasındaki sıcaklık farkını merak ettik her nedense! Bunu öğrenmenin tek yolu vardı:  İnternet veya cep telefonu! Ancak dört çektiği iddia edilen cep telefonu ve aynı firmanın VINN adı verilen internet ağından tık yoktu! Sizin anlayacağınız o çok güvenilen teknoloji bizi yalnız bırakmıştı!

                Tabiatın tam ortasında gökyüzü, börtü böcek ve karşıdaki kızıla çalan yabani atların oynaşmaları…

                Manisalının henüz bu bölgenin önemini anlayabildiğini söylemek zor. Hem turizm hem de yerleşim anlamında kurulacak yazlık evler kontrollü bir şekilde halka açılabilir ve insanların yaz-kış buralarda konaklaması sağlanabilir. Ancak doğal hayata zarar vermeden!

                Hatta madem bu bölgede atlar yaşayabiliyor. Mütevazı bir at çiftliği kurularak bölge hareketlendirilebilir. Yamaç paraşütünden doğa yürüyüşü ve dağcılık sporlarına,  kültürel ve eğlence alanlarına kadar insanların güzel vakit geçirebileceği yaşam alanlarının oluşturulmaması için hiçbir neden yok. Hem de fazla maliyet te gerekmeden yapılabilecek birkaç tesis başlangıç olarak yeterlidir…

                At alanında dikkatimi çeken önemli ayrıntılardan birisi de Tıbbi Aromatik Soğanlı Bitkiler Üretim Merkezinde “Mercan Köşk, “Küşat Otu, “Manisa Lalesi”, “Şakayık”, “Kardelen”, “Peygamber Çiçeği”, “Alman Papatyası”, “Taşlı Kır Lalesi”, “Beyaz Zambak” ve “Buhuru Meryem” gibi bitkilerin yetiştiriliyor olması Manisa adına önemli bir kazanımdır diye düşünüyorum.

                Teknolojinin esiri olmadan yaşadığımız birkaç saatlik zaman diliminde hayatın anlamını, evrende bir nokta bile etmeyecek varlığımızı keşfetmenin erdemini kavramak… Teknoloji ile mümkün olmuyormuş meğerse!

                At Alanı yapılacak etkinliklere o kadar elverişli ve doğal bir yer ki gidip görmek ve zaman geçirmek gerekiyor… Biraz girişkenlik, organizasyon yeterli... Örneğin şehir merkezinden kaldırılacak saat başı birkaç belediye otobüsü insanların At Alanına akmasına imkân verecektir.

                Kahrolası modenizm ve kapitalizmin kardeşliğini burada da kullanmaktan başka çıkar yol görünmüyor ne yazık ki!

                Yoksa buraya Manisa ve İzmirlileri çekmek çok zor…

                Nerede kaldı bizim cirit oyunlarımız!



[1] M. Çağatay Uluçay, Manisa’daki Saray-ı Amire ve Şehzadeler Türbesi, İst. 1941, s.13