Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

SONBAHARSIZ ŞEHİRLER:NACİ YENGİN

03 Ekim 2011 - 20:52

SONBAHARSIZ ŞEHİRLER

 

Sonbaharın ilk yağmuruyla birlikte serin geceler başladı. Şehri baştanbaşa dolaştığınızda karşılaşacağınız manzara sizi yanıltabilir. Zira ne bir sonbahar yaprağı ne de sonbaharda yapraklarını dökmeye başlayan ağaç kümeleriyle karşılaşamazsınız.

            Hâlbuki bizim şehirlerimiz gibi şehirler için sokakların caddelerin iki yakalı ağaçlarla süslendiğini hayal eder insan. Ancak öyle değildir! Aksine şehrin yapısına uygun olup olmadığı meçhul olan küçücük, ne gölgesinden faydalanabileceğiniz ne de bir derde merhem olacak fidanlar dikilir oldu son zamanlarda kaldırımlara park kenarlarına!…

            Elbette ağaçlandırma yapmak medeniyetin bir göstergesi, insan olmanın erdemli yönlerinden birisidir. Ancak bölgenize ve şehrinize has bazı ağaçlar vardır. Bu ağaçlar korur şehri ve ekolojik dengeyi. Bunu anlamanın yolu tarihi mekânlara mezarlıklara (ki tarihi mekânlar-mezarlıklarınız sökülüp atılmamış, yerlerinde duruyorlarsa!) bakmak ve şehrin dokusunu bozmadan geçmişten geleceğe olan sürekliliği devam ettirmek olmalıdır.

            Bölgeye has şehirleri süsleyen ağaçların başında çınar ve servi ağaçları gelir. Elbette çam ağacı da bunlardan ayrı tutulamaz.

            Şehrin dokusunun ayrılmaz parçası hatta temel öğesi olan ağaç ve yeşil doku modern hayatla birlikte yerini beton yığınlarına bıraktı bırakalı şehirler ağaçlara ve yeşilliğe hasret yaşıyor. Yalnız ağaç ve yeşil alan değil tarihi ve kültürel dokuyla da barışık olmayan batıcı hayat tarzı elinden gelse biyonik insanı şehirlere doldurup ruhu, duyguyu, sevgiyi, özlemi, aşkı ve insanlığı da ortadan kaldıracak. Tıpkı ellerindeki telefonlarla ve mesaj yazmaktan çevrelerini görmekten uzak biyonik bazı gençler gibi!

            Sonbaharın yapraklarını az da olsa görebileceğimiz parklar, ormanlık alanlar ve köylerimiz var hala. Ancak korkarız bu var oluş gelecek nesillerin arayıp ta bulamayacağı en önemli eksikliklerin başında gelecek.

            Türk-İslam kültürünün şiarlarından birisi de doğan çocuk adına bir ağacın dikilmesidir. Bu konuda sizlere birçok kez tekrarladığım ve yetkililerden rica ettiğim bir olay nakledeyim:

            Malumunuz Manisa Muradiye Camii Mimar Sinan’ın Ege Bölgesindeki tek eseridir. Bununla da “Şehzade Şehirli” olan Manisalılar gurur duyar. Muradiye Camii imamlarından aynı zamanda Milli Mücadeleye büyük katkıları olan Müftü Âlim Efendi tarafından dikilen bir servi ağacı vardır. Merak edenler gidip bakabilirler ancak elbette yetkililer bu tür öneme haiz ağaçlara küçük birer bilgilendirme notu koymadıkları için hangi ağacın Âlim Efendi tarafından dikildiğini anlayamazlar!

            Âlim Efendinin Manisa’nın tanınmış simalarından Keşfi Karadanışman adına diktiği bu ağaç hala Muradiye Camii avlusunda bütün heybet ve haşmetiyle caminin minareleriyle boy ölçüşmeye devam ediyor.

            Şimdi Manisa Belediyesi yetkililerinin yapması gereken şey gidip bu tür künyesi belli olan ağaçları hem daha iyi korumak hem de bir kimlik kartı çıkararak ağacın kenarına yerleştirmek olmalıdır. Ya da belediye izin verecekse gidip bu tür ağaçların yanına kimliklerini asmak gerek… Böylece ricamızı tekrar etmiş olalım belediyeye.

            Sonbahar en güzel nerede yaşanır derseniz Topkapı Sarayını denize bağlayan meşhur Gülhane Parkı vardır. Orada yaprakların sesini dinlerken… ayağınızın altında yağmurlu bir günde yol boyunca kızarmış ve sararmış yaprakların üzerinde yürürken dinlenir derim.

            Sonbahar, ne olduğu belli olmayan, ağaca benzeyen bir takım görüntülerle son zamanlarda parklarımızı istila eden ışıklı-cafcaflı bazı nesnelerin arasında dolaşarak yaşanmaz ey park ve bahçelerden sorumlu ekâbir derim başka bir şey demem!

Sonbaharı olmayan şehirlerde her geçen gün beton yığınlarının gök delen adıyla yükseltmesi ne acıdır ki insanlığı, medeniyetin köklerini, kadirşinaslığı, hasbiliği ve bize ait tüm değerleri bir bir alıp götürüyor…