Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

SOKAĞIN DİLİ, BATININ DELİ GÖMLEĞİ

22 Ocak 2012 - 21:19

SOKAĞIN DİLİ, BATININ DELİ GÖMLEĞİ

 

Sokağın dili

Üniversitenin dili

Devletin dili

Ege’nin dili

Kuzeyin, Güneyin, Doğunun… Marmara’nın dili.

Dil adına böyle bir ayrım yapmak ne kadar gereksiz değil mi?

            Ya da böyle bir ayrım yapmak ne derece mantıklı…

Ayrımın yol açacağı sorunlar ülke bütünlüğüne zarardan başka ne getirir sorusuna mantıklı cevaplar verilebilecek mi?

            Son günlerde daha fazla gündeme gelmeye başlayan çarşı-pazar esnafının insanları rahatsız edecek şekilde konuşamayacağı; bağırıp çağırma- konuşmaların yasaklanacağına dair bilgiler insanın ister istemez gerilere götürüyor.

            Sokağın dili olmadan edebiyat gelişebilir mi?

            Sokağın dili olmadan sanat, öz benlik oluşur mu?

            Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan öz Türkçeleştirme girişimleri 1960’lı yıllara kadar devam etti. Ancak görüldü ki öz Türkçelik uydurma dil Türkçeye zarar vermekten öteye gitmemiş.

            Cemil Meriç’in tespiti şöyle: “Argo, kanundan kaçanların dili. Uydurma dil, tarihten kaçanların… Argo, korkunun ördüğü duvar; uydurma dil şuursuzluğun. Biri günahlara peçe, öteki irfanı boğan kement. Argo, yaralı bir vicdanın sesi; uydurma dil, hafızasını kaybeden bir neslin. Argo, her ülkenin; uydurma dil, ülkesizlerin[1]

Uydurma dil millet-devlet aydın-halk arasındaki uçurumun derinleşmesine sebep oldu yıllarca.

Devletin seçkinci kadrosunun halka tepeden bakmasına cahil-hor görmesine neden oldu.

 Anlatmaya çalıştığımız uygulama her ne kadar daha farklı bir amaç taşısa da Türkçemizdeki birçok değerin böyle bir uygulama ile yok olacağı aşikârdır.

            Kim ne derse desin edebiyatı, sanatı besleyen damar İrfan’dır. Münevverlikten nasibini almayan aydınların özgün eser üretmelerini; cemiyetin nabzını değerlerini anlamaklarını beklemek beyhudedir. Münevverliğin temeli irfana, dine, inanca dayandığı için pozitivizme iman etmiş içinde yaşadığı toplumun vicdanına tercüman olmayan düşüncenin hangi alanda olursa olsun ortaya koyduğu çalışmalar tepeden inmeci halkadan yukarıdan aşağıya empoze edilen zihniyetin ürünü olmaya mahkûmdurlar.

            Hoca Ahmet Yesevi’den Evliya Çelebi’ye… Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu… Sokağın dilini günümüze taşıyan süreçte Ahmet Rasim’den Refik Halit Karay ve Nurullah Ataç’a kadar halkın-sokağın dilini edebiyata-sanata yansıtan münevver ve aydınlar sayesinde dil zenginleşti edebiyat gelişti.         

Türküleri hor gören, gelenekleri itham eden, derlemeleri sanat eseri saymayan anlayış günün birinde demokrasiyi de kendisi inşa etmeye başlar ki ‘açık oy gizli tasnif’, “çobanın oyu ile kendi oyunu eşit görmemeye” kadar vardırabilir düşüncesi! Düşüncelerini uygulamaya koyabilmek adına da darbelerin dli oluşur…

            Çarşının-pazarın dili edebiyattan sanata millilikten çevrenin merkeze hâkim olma mücadelesine kadar geniş bir yelpazede değerlendirebilir. Sokağın dili aynı zamanda halkın demokrasiye-merkeze yönelme ve devleti sahiplenme bilincine kavuşmasına varıncaya kadar geniş bir yelpazede değerlendirilecek önemli bir konudur.

            Çarşının dili her zaman edebi olmayabilir. İçerisinde küfrü de, tepkiselliği de, muhalefeti de barındıracaktır. Sonuçta halkın hiçbir yönlendirme olmadan geçmişten bilinçaltında-reflekslerinde biriktire geldiği düşünce ve hayat anlayışının bir tezahürü olarak ortaya çıkan bir kültür ve dilden bahsedilmektedir.

            Türkülerimizin bizi aydınlatmasında toplumun öz benliğini görürüz. Anamızın duygularına tercüman oluruz. Nurullah Ataç’ın uydurukça saçmalıklarına rağmen akıcı dilini, Halit Karay görürüz. Karacaoğlan’ı, Yunus Emre’yi, Abdürrahim Karakoç’u, Erzurumlu Emrah’ı, Dadaloğlu’nu… Kamu vicdanını yansıtan muhalefeti görürüz.

            Sokağın dilinin kesilmesi ile engellendiğini düşünebiliyor musunuz?

            Bizce çarşının sokağın dili diye bir dil yoktur. Halkın ortak vicdanı ile toplum mühendislerinin halkı inşa etmek istediği tasavvurlar vardır. Cumhuriyeti inşa eden toplumun mühendislerinin 80 bu kadar yıldır Türk Rönesans’ının ‘R’sini dahi başlatamadıkları düşünülürse toplum mühendislerinin planları, toplumun giydirmeye çalıştığı paçavra batı gömleği çıkarmanın zamanı ne zaman gelecek?



[1] Cemil Meriç, Bu Ülke, İletişim Yay. sa. 2002