Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

MEZARLIKLARIMI GERİ VERİN

03 Haziran 2011 - 10:35

ŞEHRİMİN MEZARLIKLARINI GERİ VERİN

“Mezarlık etrafı çok kalın taş duvarlarla çevrilmişti. Duvarda onar metre ara ile açılmış pencerelere takılmış tunç parmaklıklar gerçekten güzellik ve işçilikleri nedeni ile dikkat çekiyordu…

Mezar taşlarının tepesindeki birçok figür; kavuklar, külahlar, taçlar, tarih açısından araştırılmaya değerdi. Çoktan terk edilmiş olan bu mezarlık korkulu bir hava veriyordu, insan boyu otlar, ölü kokusu saçtığı sanılan baldıranlar, bahardan itibaren mezarlığı kaplıyordu. Şimdi şehrin ortasında kalmış olan bu mezarlık, zamanında şehrin kenarındaydı… 

Zamanla şehir büyümüş mezarlık ortada kalmıştı.”[1]

Bu satırlar Ulu Mezarlık olarak bilinen ancak şu anda Ulu Park olarak bilinen Şehzade Şehrinin en uğrak yerini anlatır.

Filibeli Ahmet Hilmi’nin ‘A’mak-ı Hayal’ romanının ana teması Manisa, Ulu Mezarlık ve Ayn-ı Ali çerçevesinde gelişen olaylarla örülüdür. İyi ki o döneme dair böyle bir çalışma var. Ulu mezarlığı bizzat gören ve o dönemi yaşayan Evliya Çelebi, Filibeli Ahmet Hilmi gibi şahsiyetlerin de eserleri olmasa bu güne kadar gelmiş elimizde doğru dürüst bir eser yok maalesef.

Eskiler çocuklarına tembih ederlermiş ‘aman Ulu Parkın yanından geçerken sakın dua etmeden geçmeyin’ diye. Ancak şimdilerde durum böyle mi ya? Orada oturan eğlenen insanların kaç tanesi bir zamanlar evliyalar, müderrisler, kaptanlar, hacılar, hocalar, çocuklar, genç kızlar, ihtiyar aksakallıların Ulu Parkta kemiklerinin bulunduğunu bilir ki?

Şehrin hafızasını anlamak ve geçmişin sesini duyabilmek için mezarlıklar ve tarihi yerler en önemli mekânlardır. Bu düşünceyle geçenlerde ailecek Çatal Mezarlığına ve Şehitliğe gittik. Müftü Âlim Efendi, Ahmet Bedevi gibi çocukların da yakından tanıdığı şahsiyetlerin yanı sıra kimi kimsesi kalmamış, arkasından dua bekleyen mevtalar yalnız olmadıklarını hatırlatmaktı amacındayız.

Dolaşırken insanın dikkatini çeken en önemli ayrıntılardan birisi Osmanlı döneminden kalma mezar taşlarını neredeyse hiç olmayışı! Garipsenecek bu durum karşısında şehrin yakın dönem yaşadığı travmayı bilmeyen insanları anlamak gerek!

Evet, bu şehir başta İstanbul olmak üzere ülkemizdeki birçok şehir gibi Cumhuriyetin ilk yıllarında acı travmalar yaşadı.  

Bunlar arasında aklıma gelen bazı cami, mescit ve hamamların uzun yıllar kapalı kaldığı, samanlık olarak kullanıldığı; Karaköy’e doğru Sultan Camiinin arkasından geçen yolun üzerinde bulunan Sultan Camii külliyesinin devamı olan Hangah’ın (oku)yıkıldığı…  Ulu Mezarlık, Karaköy Mezarlığı gibi tarihe tanıklık eden insanların yattığı mezarlıkların bulunduğu yerlerin birilerine rant sağlamak amacıyla ancak şehri güzelleştirip modernleştirmek bahanesiyle nasıl talan edildiğini bilmeyen yoktur.

Çatal Mezarlığındaki mezar taşlarının yüzde 99’u Latince yazılardan oluşuyor. Osmanlı Türkçesiyle kitabeye rastlamak çok zor olanlar da bakımsızlıktan bitap düşmüş. Sebebi açık. Ulu Mezarlık 1934’te yıkılmış. Yakınları olan mezarlar kaldırılmış. Çoğunun mezar taşları yok olmuş. Bazıları ise halen Manisa müzesinde sergileniyor. Kemikler ise Karaköy Mezarlığında olduğu gibi çukurlar kazılarak toplu bir şekilde çukurlara doldurulup gömülmüş! Şu anda üzerinde kocaman kocama çağdaş apartmanlar dikiliyor! 

Ancak mezarlığın bir köşesinde duran bir mezarlık ve mezar taşının masumiyeti ve mezar taşındaki satırlar insanı tutup silkelemeye yetiyor! Bakımsızlığı, otlar içinde kalmış hali bir yanı Osmanlı Türkçesinin o duru akıcılığıyla “Tahsilat memurlarından Manisa şehrinin imar haritasını yapan mühendis Ziya Beyin 11 yaşındaki Emel’inin kabridir. Vefatı 11 Kanun-ı Sani 927.” İfadelerini okuyunca bu insanların artık bu şehirde yaşayan kimi kimsesinin bulunmadığını anlıyorsunuz. Ancak burada elbette belediyeye büyük görevler düşüyor. Musevi Mezarlığı kadar ilgiyi hak ediyor bu insanla.

Şimdi Manisa Belediyesinden Ziya Beyin o dönemde çizdiği Manisa imar haritalarının bir örneğini istesek cevap alabilir miyiz?

Mezarlıklar park, mezarlıklar apartman ve mezarlıklar başka amaçlar için kullanılmaya başlanmışsa orada yaşamanın anlamı kalmamıştır. Bereket yok olur, uğuru kaçar şehrimin!

 



[1] Filibeli Ahmet Hilmi, Amak-ı Hayal, İst.2006, s. 9-10