Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

İSTANBULDA MANİSA'NIN İZİNİ SÜRMEK

29 Ağustos 2011 - 11:29

           Adımlarımı takip ederek başladığım İstanbul?la yeniden sarmaş dolaş olma duygusunu yaşama gayretimi bu şehirde yeniden yaşıyorum

            Adımlarımın beni nereye götüreceği ve kimlerin huzuruna çıkaracağından haberim yok.

            Ve adımlarımın peşine düşüp payitahtın kılcal damarlarında kaybolmak, belki bir çıkmaz sokakta tarihin kutsi gölgesi altında soluklanmak en güzelidir.

            Burada, bu koca şehirde herkesin kendisiyle konuşuyor gibi durması ne acı ve garip bir açmazdır öyle?Ara sokaklarda tarihin koynunda biraz Eminönü biraz Sirkeci kokusu var. Sokakların ruhunda tarihle bugün ve bu günle geleceğin koksunu duymak mümkün. Hamallar, satıcılar, kediler ve çöpçülerin erken veya geç kalmışlığın telaşı içinde gidip gelen koşuşturmaları?

            Evet İstanbul?dayım. Buna kani oldum ve yaşıyorum bu duyguyu.

            İstanbul, İstanbul? Necip Fazıl?ın diliyle İstanbul:

?Gecesi sümbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...?

Sabahın erken sayılabilecek bir saatinde yollara düşüp yıllar önce deli kanlı ruhumla

arşınladığım  bu şehrin sokaklarını yeniden dolaşma içgüdüsüyle Bağlarbaşı?ndan bir solukta Selamsız ve Selami Ali?yi geçip Üsküdar?a ulaşıyorum. Yürüyerek buralardan geçmek isterdim ancak artık ne sokaklar bildiğim renkteydi ne de alt-üst geçitler izin vermiyordu. Yollar bildiğim sokaklardan geçmiyor ve her seferinde çıkmaz sokakta buluyordum kendimi. Devam edemeyip minibüse binmeyi tercih ettim?

            Üsküdar?da vapur iskelesinin karşısındaki tarihi Üsküdar Çeşmesinin gölgesinde her soluklanışımda yaptığım şeyi yapıyorum. Dimağımdan dilime sökün eden Yahya Kemal?in satırları:

            ?Üsküdar bir ulu rüyâyı görenler şehri,
Seni gıptayle hatırlar vatanın her şehri,

Hepsi der: "Hangi şehir görmüş onun gördüğünü?
Bizim İstanbul'u fethettiğimiz mutlu günü.?

            Üsküdar vapuru her zamanki gibi sakin ağır ve vakur sesiyle sahihe kıyıya yanaşıyor...  Bir değişiklik yok duruşunda, endamında? Koşuşturmayla vapura binmek, vapurda dışarıda gölgede bir yer bulma yarışı? Eminönü?ne doğru boğaza bakmak ve denizle sevdalılar gibi konuşmak. Şen şakrak?

            Eminönü?nden Sirkeci, Bab-ı Ali?ye hatta Sultanahmet ve Beyazıt?a doğru mutlaka yürüyerek gitmek gerekir. Yoksa Osmanlı İstanbul?unu hissetmeniz, tarihle musikinin birleştiği anı yakalayıp yaşamanız mümkün olmaz.

Öyle yapıyorum. Neyse ki omuzlarım dik ve yüküm hafif.

            Sabahın ilk ışıklarından kuşluk vaktine uzanan seyahatten sonra çıkılan sokaklar ne kadar da tazedir ve sizi, adımlarınızı severek karşılar, sarmalar adeta ve öper? Bu duyguyla daha bir sağlam basarsınız yere ve daha dik yürürsünüz. Bilirsiniz ki yalnız değilsinizdir adımlarınız öpüp okşayan bir zemin ve tanıklık eden bir şahidiniz vardır?

            Osmanlının kaderinin belirlendiği Bab-ı Ali?nin kapısından içeriye girmek ayrı bir heyecan verici. Aklımda İttihatçıların Bab-ı Ali Baskını, hükümet darbesi ve yüzlerce karmaşık duygu. Bir yanda Sarayburnu, diğer yanda Gülhane Parkı... Öte yanda sakin ve kimsesiz sessizliğini vakurca paylaşan Topkapı Sarayı? Karmaşık duygularımın şahidi olarak bana her zamanki gibi eşlik ediyorlar. Tarihe eşlik eder gibiler?

Önümde, arkamda sağımda ve solumda hep benimle, hep adımlarımın peşinde beni yalnız bırakmayan tek sığınaklarım bana eşlik eden ve adımlarıma şahit tanıklarım!

            Onlar ki ilk gençliğimin, ilkbahar mevsimimin tüm çıplaklığı ile benimle birlikte olan ve düşüncelerimi gölgeleyen ruh ikizlerimdir her dara düştüğümde kollarında huzura erdiğim sadık yârlerimdir.  Demek ki adımlarım yolunu unutmamış ve demek ki beni unutmamış sadık yârlerim olarak bu güne değin beni beklemişler! Yeniden onlarla birlikte ve onların gönlündeki yerimi bulmuş olmak ne huzur verici?