Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

HIDRELLEZ VE MANİSA

15 Mayıs 2012 - 10:40 - Güncelleme: 05 Mayıs 2020 - 19:15

HIDRELLEZ VE MANİSA

Bu gecenin ertesindeki gün...

Gecenin devrildiği, sabaha çıkıldığı gün…

Güneşin ışıdığı, yaprakların daha yeşil, daha koyu görüldüğü gün…

İlkin horozların gecenin bir yarısında karşılamaya başladığı, sonra börtü böcek ve tüm canlıların uyandığı evrende yaşanan kavuşa günü.

            Hıdırellez

Kültürün canlı bir organizma olduğu gerçeğini yaşayarak gören insanların söylemleri ne olursa olsun günün birinde yaşanagelen kültürün gücü karşısında susmak; en azından kabullenmek durumunda kalıyor.

Birçok insan için hurafe, batıl inanç, bid’at, din dışı… gibi ötekileştirmelerle yok sayılsa ve karşı çıkılsa bile milletin hafızasında binlerce yıllık gelenekleri değiştirmek mümkün olmuyor.

Her 6 Mayıs’ta insanlar su kenarlarında, ormanlarda, parklarda eğlenecek; ağaçlara bez bağlayıp, ırmaklara attıkları dileklerinden oluşan satırlara umut bağlıyor.

1991’de Ş. İslam Ansiklopedisinde yazmış olduğum “Hıdırellez” maddesinde ne kadar sert ve ne kadar kökten-ötekileştirici-cümleler sarf ettiğimi görüyor ve şimdi olsaydı bu denli sert cümleler kurmazdım diye düşünmeden edemiyorum.

Tabiata karşı gösterilen ilgi Türklerde olduğu gibi kadim Fars kültürünün de bir parçası. Ancak Türklerin tabiat ve yersular kültürü ayrı bir bahis ve öneme haiz.

Kültürel unsurların İslamiyet’in özüyle kaynaşması ve oluşturulan Hızır-İlyas Peygamberlere atfedilen Hıdırellez geleneğinde görülen sadelik, saflık birçok kültürel özelliğimizde de görülür.

Bu inanışa göre: Hızır ve İlyas (a.s)'ın buluşarak sohbet ederler ve bu günlerde vakitlerini Allah yolunda olmanın ve birlikteliklerinin verdiği sevinçle kuvvet bulurlardı.

Hızır (a.s)'ın Allah'ın lütfu ile dolaştığı yerlerde yeşillikler çıkar ve çorak yerler çiçeklere bezenirdi. İşte bu olaya dayanarak halk zamanla bu günlerde buluşup Hızır ve İlyas (a.s) ın geleneğini sürdürmek amacıyla bu tür özel anlarda dua günleri tertip eder olmuş.

Hafızamın derinliklerinde kalan Hıdırellez şenlikleri şiir ve maniler; dedem, babam ve anamın anlattıklarıyla 1340’lardan beri öz kültürünü koruya gelen Ağrivan-Akviran-Akören köyünün değerleri hiçbir zaman yalnız bırakmadı.

Bazı zamanlar dini söylemlerle üstü örtüldüyse de kültürün hiç te dinin dışında gelişen kültürel dokular olmadığını yaşayarak gördüm.

Şimdilerde çokta ön planda görülmeyen üst kültürümüzün unsurları sadece üzerleri küllenmiş birer kor parçası olarak yanmaya devam ediyorlar.

Bu gecenin sabahına doğru mahalleli, konu komşu, çoluk çocuk meydanda ateş yakacak ve alevlerin üzerinden en az üç kez atlarken dilek tutacak.

Evliya Çelebi Manisa’daki mesire yerleri hakkında şunları yazar:

“Bu şehrin 70 yerinde mesireler vardır. En meşhurları:

Uluca Pınar, Uluca Çınar, Mersinli Alanı, Tabakhane Köşkü, Çelebi Pınarı, Ağa Bahçesi

Mevlevihane Bağı… Bu mesireler hep Karaköy tarafındadır.

Hamza efendi tarafından olan mesirelerde şunlardır:

Başçınar, Bey  köşkü, Salıncaklar, Dokuz Pınar, Soğucak Pınarbaşı…

Bunların en seyre değer olanı Hünkâr Bahçesidir.(Saray-ı Amaire bahçesi)”[1]

Sabahın ilk saatlerinde Çaybaşı, Gürle ya da Gediz kenarında birileri adresi olmayan pusulalar yazacak kısmetlerinin peşinden, umutlarını akan suların dalgalarında gönderecek.

Kırlara çıkan insanlar inanmasalar da, komik olduklarını bilseler de ağaçlara üç düğümlü allı morlu bez bağlayacaklar.

Birileri Ayn-ı Ali Türbesi önünde Yasin okurken bazıları Selçuk’ta Meryem Ana’nın makamında mum yakıp çiçek tarlasına dönenen ağaçlara sipariş temennilerinden oluşan cümleler besteleyecekler.

           Hıdırellez.

Sabahın kör karalığında başlayan aşkın tabiatla buluşma heyecanın, coşkunun yaşanma zamanı.

NACİ YENGİN

www.tarihistan.org

[1] Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Tam Metin, Üçdal Neşriyat, İst. 1985,C.8,s.522vd.