Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

Hafıza Kaybı

20 Ocak 2010 - 12:16

Hafıza Kaybı

Ne kadar çaresizim!

Kelimelerden medet umuyorum!

Azgın, boz bulanık sulara karışmak için ne kadar can atıyorum!

Ve ne kadar çığlık atsam da duyuramayacağım sesimi kısıp kalemden, düşünceden, satırlardan medet umuyorum!

Yaşanılan hayatı anlamanın en kolay yolu yaşanan hayatı anlamaktan geçiyor. Bu düşünceyi benimseyenlerin ortak görüşü yaşadıkları süreçte meydana gelen olayların değerlendirmesini sağlıklı yapmaları olsa gerek.

Günümüz sisteminde yaşanan siyasal ve toplumsal olayların arka planı Osmanlının son döneminde görülen siyasal ve toplumsal olaylarıdır bir bakıma. Ekonomik, siyasi, toplumsal ve kültürel hareketlerde günümüzde karşımıza çıkan olay ve düşüncelerin Osmanlı son döneminde tohumları atılmış olduğunu görmek şaşırtıcı değildir.

Günümüzün ulusal ve uluslar arası sorunlarının alt yapısı tarihi derinliklerde aranmalı ve tarihe bakış açımızı bu minval üzerine oturtmalıyız. Günübirlik hareketlerin referans kaynağı oluşturmayacağı gerçeğinden hareketle ulusal doku ve uluslararası reel politik gerçekleri kavramak yine de Osmanlı’yı iyi tahlil etmekten geçiyor.
            Toplumun belleğini oluşturan bilinç ve bilinçaltı refleksler yaşanan ve geçmişten getirilen olmak üzere devam ede gelen bir sürecin ürünüdürler. Bu sürecin kaybolması ve toplumun reflekslerini kaybetmesi durumunda sıkıntıların hat safhaya varması içten değildir. Öyle ki, zaman zaman ortaya çıkan ve tarihi süreç içerisinde kendisinden sıkça söz ettiren kırılmalar bu sürecin, hafıza kaybının yaşandığını göstermektedir. Günümüzde yaşanan ve yaklaşık bir asra yayılabilecek bu hafıza kaybının bir sonucudur ki halen yaşanmakta olan sıkıntılar olarak karşımızda durmaktadır.

Gazeteler, kanaat önderleri, akademisyenler, radyo- TV’ler ve bazen de iz’an sahibi çevrelerin ortaya koymaya çalıştığı cılız ve sessiz tepkiler hafıza kaybımızı geri getirmeye yetmemektedir. Üstelik söz konusu cılız sesli çevreler yine toplum kültürünü, kimlik ve kişilik değerlerini temsil eden çevreler tarafından marjinal olarak dışlanabilmekte “ötekileştirilerek” insanımızın hafıza kaybı katmerleşebilmektedir. Katmerleşen, hafıza kaybına uğramış insanların reflekslerini harekete geçirmek çoğu zaman on yıllarla ifade edilebilecek zamanda mümkün olabilmektedir.

O zaman yandı külüm keten helva mı demeliyiz?

 Yok edilmeye yüz tutmuş hafızalarımızı geri getirmenin yollarını arama zamanı hangi yıla hangi coğrafyaya düşer?