Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

Enver Paşa'nın Romanı

22 Kasım 2020 - 11:30 - Güncelleme: 04 Ağustos 2021 - 17:48

Enver Paşa’nın Romanı

Enver Paşa Türkistan için Pir olmuş, kırklara karışmış bir velidir.
Türkistan coğrafyasında Turan birliği ümidini yeşerten, bayrağı dalgalandıran bir kahramandır.

Kahramanların hayatını yazmak zordur. 
Kahramanların hayatları birçok insanlar için rol modeldir. 
Enver Paşa gibi bir kahramanın hayatını romanlaştırmak daha da zordur. 
Ahmet Haldun Terzioğlu dostumuz büyük bir maharetle "Enver Paşa'nın Romanı"nıyla Oğuz Kağan neslinin Hoca Ahmet Yesevi yüreğinin temsilcilerinin önüne ışık yakmaya devam ediyor. 
22 Kasım 1881 yılında doğan Enver Paşa 4 Ağustos 1922'de şehit oldu.

Enver Paşa’nın hayatı, mücadelesi ve hedefleri henüz yeterince anlaşılabilmiş ve resmi söylemin sis perdesi aralanabilmiş değildir. Romanlar, araştırmalar, yapılacak belgesel ve filmlerle Enver Paşa gibi özü sözü bir olan önder şahsiyetleri anlatmak, yaşatmak ve yolu yolumuzdur diyerek yeniden rol model yapmak zorundayız.
Yaptığı çalışmalar ve yazdığı romanlarla Türk tarihinin gün ışığına çıkaran Ahmet Haldun Terzioğlu Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun açtığı yolda bayrağı dalgalandırmaya devam ediyor. Eline sağlık Ahmet Haldun Terzioğlu.
“Enver Paşa’nın Romanı” dönmeyi düşünmeyen, arkalarına bakmayanların, büyük ülkülere ant içmişlerin romanı…

Enver Paşa’nın Ölümü: Ve Şahadet…[2]  
4 Ağustos1922
            Cuma sabahı- Karargâh
             Karargâh derin bir sessizlik içinde. Gecenin karanlığını boğan güneşin bahtımızı karatacağını bilmiyoruz.
            Âdeti üzere erkenden kalkan Paşa; askerlerin geniş bir yerde toplanmalarını emretti. Askerlerin bayramlarını tebrik ederek harçlıklarını dağıtacaktı. Saat altı... İleri karakoldan bir silah atıldı. Bu Rusların baskın hareketini bildiren bir parola idi…  
             Askerlerin yanına gitmek için atına binen Paşa; hemen dönerek bazı emirler verdi. Yirmi kadar muhafız askerle silahın atıldığı yere koştu.
             Rusların bu gibi taarruzları günlük işlerden olduğu için pek ehemmiyet verilmemişti.
            Rus askerleri gittikçe çoğalıyor... Bu taarruz günlük taarruza benzemiyor... Harp büyüyordu.   
            Bu ciddiyeti anlayan Paşa derhal bütün kumandanların ve askerlerin harbe iştirakini emretti.
            Faruk, Danyal, Boribetaş ve sair kumandanlar hep vazife başında...
            Harp şiddetlendi...
            Ruslar; bayram namazında baskın yaparak Milli Mücadele kumandanlarını, bilhassa Paşa’yı harpsiz esir etmeyi ve şu suretle gururlarına dokunan, tahammüllerini tüketen bu Milli Mücadele davasının ortadan kalkmasını tasarlamışlar...
             Paşa’nın bayram namazını yanlışlıkla bir gün önce kılması, bu planın tatbikini suya düşürmüş olduğundan Ruslar; Moskova’nın aylardan beri hazırlandığı bu hücuma geçmişlerdi.
            Türkistan’ın her tarafında olan mücahitlerin üzerine aynı günde hücum eden Ruslar emellerine yine kavuşamadılar.
            Ateş her tarafı sardı. Paşa yanında Hüseyin Nafiz, Eş Murad, Kerim Beylerle Müslümankul (Rayef) ve askerler olduğu halde ilerledi. Karşı tepede düşman ile aralarında beş- altı metre mesafe kalınca kılıcını çeken Paşa Rusların üzerine atıldı. Askerlere de hücum emrini veren Paşa; birkaç Rus’u öldürdü...102      
            Abdulkebir Yüce Bey’in heyecan içinde o günleri şöyle anlatır:
            “Ruslar, Kurban Bayramında Enver Paşa’nın kaldığı köye geldi. Kendilerini gizlemek için tanklarının üzerine Kur’an’dan ayetler ve Besmele yazmışlardı. Böylece halkın kendilerini tanımasını önlemişlerdir. Enver Paşa’ya duyurulan bu olayın bir Rus oyunu olduğunu anlayan Enver Paşa saldırı emrini vermişti ama iş işten geçmişti. Ruslar her tarafı kuşatmış ve makineli tüfekleriyle ateşe başlamışlardı.
            Enver Paşa ve askerleri toparlanma imkânı bulamamıştı. Ancak yine de Enver Paşa 25 askeriyle birlikte Ruslara karşı hücuma geçti.
            At üzerinde kılıcıyla savaşan Enver Paşa Rusların makineli tüfeğinden çıkan kurşun sonucu yere düşerken şöyle der:
            Kaza kurşunu ayrı, gaza kurşunu ayrıdır.”   Olayı haber alan Devletmen Beg, Enver Paşa’nın yardımına koşmuş ve Enver Paşa olmadan ben de yaşayamamdiyerek Ruslara meydan okumuştur.
            Enver Paşa’yı vuran makineli tüfeğin başındaki Rus komutanının yanına atıyla hızla gelen Devletmen Beg komutanı kaldırmış Türkistan’da törenlerde oynanan Köpkari oyunu oynayan bir komutan edasıyla Rus askerini metrelerce sürüyerek Enver Paşa’nın intikamını almak istemiştir. Yaralı bir vaziyette atın altında ayakları yukarıda, kafası yerde sürüklenen Rus komutanı çizmesinden çıkardığı silahıyla atının üzerinde intikam hisleriyle dolu gözlerle bir şey görmeyen Devletmen Beg'i de öldürmüştür.
            Yaralı olduğu halde havada tuttuğu Rus komutanını Enver Paşa’nın yerde yatan cansız bedeninin yanına atan Devletmen Beg at üzerinde daha fazla duramamış ve Enver Paşa’nın intikamını almanın mutluluğu içerisinde şahadet şerbetini içmiş, başını Enver Paşa’nın göğsüne yaslayarak şehid olmuştur.
             41 yaşında şehid olan Enver Paşa’nın Derviş isimli atı da Rus kurşunlarıyla ölmüştür.
            Enver Paşa’nın son anlarını Abdullah Recep Baysun şöyle betimler:
            “Paşa’nın yerde yatan cesedini adeta gözyaşlarımızla yıkadık... Üzerine Türkistan Bayrağı örterek etrafına nöbetçiler konuldu.
            Kumandanlar derhal toplandı. Kabir yeri ve cenaze merasimi tespit edildi.
            Şahadet haberi dalgalar halinde her tarafa yayılıverdi. Bu kara haberi duyan kadın-erkek yollara dökülmüşler, inleye, ağlaya Çegen’e doğru geliyorlardı. Çok kısa bir zamanda Çegen’de 25000’den fazla insan toplandı. Bu kara habere inanmayan birçok insan hakikati gördükten sonra dahi “Acaba doğru mu?” diye birbirlerine soruyorlardı. Halk bir sel halindeydi...
            Cenaze tabuta kondu... Hafızların tekbir sesleri, okunan mersiyeler, halkın feryadı yeri göğü inletiyordu. 30 bin kişinin elleri üzerinde, gök kubbesinin altında şerefle sallandığını görmek istediği Sevgili Bayrağına sarılı olan tabutu ağır ağır ebediyet yolunda...
             Paşanın ölüm acısına tahammül edemeyerek ateşin içine dalan Belcivan kumandanı Devletmen Beyin tabutu ile Paşa’nın tabutu yan yana...
            Pınarı gölgeleyen iri ceviz ağacına yaklaşıyoruz. Acılar daha derinleşiyor... Ahiret yolcularının kabirleri burada...
            Yaklaştıkça kalplere çöken acı ölçüsüz, ifadesiz taşıyor. Bayılanlar var. Ellerimizin üstünde taşıdığımız bu kumandanı toprağın karanlıklarına terk etmek istemiyoruz. Namazları kılınıyor. 30 bin kişinin acı sükûtunu haykıran Allah-ü Ekber sesi varlığın sırrına erişemeyen insan aczini feryat ediyor. İmam Efendinin yaptığı dini merasim esnasında birçok bayılanlar oldu. Bunlar arasında Kumandan Faruk Beyin de birdenbire yere düştüğünü gördük. ...Dini merasim bitti... Paşadan ebediyen ayrılacağımız an gelmişti... Fanilere ebediyete götüren mezarlara tabutlar yavaş yavaş iniyor. Üzerlerine inen her toprak parçası Türkistan tarihine çöken bir meltem, sonsuz bir elemdi. Cenaze toprağa, ruhu da kalplere gömülen Enver Paşanın mezarı Türkistan halkı için mukaddes bir ziyaretgâh oldu... Günlerce bu kabir etrafında Kur’an okundu.
            Ey bahtsız Türkistan tarihi!
            Uzun yıllardır binlerce kahraman öz evlatlarının kararan tarihi sayfalarını aydınlatmak için döktüğü kanlara, bir ışık yakamadan bu varlık ta toprağa karıştı. Daha ne vakte kadar böyle karanlık ve sessiz kalacaksın!103
           *
            Enver Paşa saat 9.30’da şehid olduğunda üzerinden II. Abdülhamid ve V. Mehmet Reşat’ın kardeşi Şehzade Süleyman Efendi’nin kızı, eşi Naciye Sultan’a yazılan ancak gönderilemeyen iki mektup, gömleğinin altında sürekli taşıdığı küçük bir Kur’an-ı Kerim çıkmıştır. Atından düştüğünde hafif sağa yatmış olarak bulunmuştur. Enver Paşa ile birlikte aynı gün Osmanlı subaylarından Faruk ve Osman Bey, Dağıstanlı Danyal ve Devletmen beylerde şehid olmuşlardır. Enver Paşanın özel eşyaları Moskova’daki askeri müzeye nakledilir. Afganistan’a 2 Ekim 1922’de ulaşan ölüm haberi günü resmi yas günü ilan edilir.104
            Emir-i Leşker-i İslam ve Buhara olarak görev yapan Enver Paşa’nın Çegen Tepesindeki mezarı türbe haline gelmiştir. Ta ki 4 Ağustos 1996’da Türkiye’ye getirilene dek!


[1] Ahmet Haldun Terzioğlu, Enver Paşa’nın Romanı, Panama Yay.  Haziran 2017, ss.765
[2] Naci Yengin, Buhara Emirliği Türkistan ve Enver Paşa, İstanbul 2010
102 BAYSUN, Abdullah Recep, Türkistan Milli Hareketi, İst.1943,109;  Şekip Arslan, Sürgünde Üç Ölüm, Truva Yay. İst.2004,s.112.
103 Baysun, a.g.e, s.111,112.
104  Arslan, a.g.e, s.52.


 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum