Naci YENGİN

Naci YENGİN

Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]

EĞİTİM:GELECEK ÇARESİZLİK

05 Ekim 2013 - 13:44 - Güncelleme: 05 Ekim 2013 - 13:47

 EĞİTİM:GELECEK ÇARESİZLİK

Akşamın alacası düşmüş sonbahar mevsiminde bir şehirde mi yaşıyorsunuz?  Köy veya bir kasaba da hiç fark etmez.  Size tavsiyem evden çıkıp en yakın bir mahallede herhangi bir okulun önünde biraz eğleşin. Göreceğiniz manzaranın Türkiye adına fotoğrafını çekin ve bir an düşünün: Türkiye’nin geleceği olan çocuklar bu kadar baskıya, bu kadar yükü omuzlamak zorunda bırakılmayı hak ediyor mu? Okulda son ders zili çaldığında anne, babalarının kollarına ya da onlarca servisin arasında eve varmak için koşuşan çocukların heyecanlarına; özgürlüğe koşuşunu görün ve bir kez daha şapkanızı önünüze koyup düşünün.

Yarım gün eğitim geleceği yok etmek için mi planlandı yoksa çaresizlikten mi? Çaresizliktense bırakın veliler kendi çarelerini üretsin mahalle mektepleri misali evlerinde öğretmenleriyle eğitim sorunlarını çözmeye çalışsın! Devlet olarak bunu karşılayabilecek güçte Türkiye! Yok, olmaz deniyorsa o zaman eğitimin, algının en yüksek olduğu saatlerde çocuklar okullarına gidip gelsin! Tam gün eğitim, tam gün çaresizlik modelinden bir an önce vaz geçilsin!

Bunları anlamak için okulla herhangi bir alakanız da olmayabilir.

Okula giden bir tanıdığınız da yoktur belki. Ancak akşam karanlığına doğru okulların önü çok hareketli son bir aydır! Aileler perişan, öğretmenler dertli. Hele hele o yaştaki sabiler; anaokuluna giden 5,6 yaşındaki 7, 8,9 yaşındaki gözlerinden yorgunluk akan ve düşünme melekelerini unutmuş bedenleri kırılgan çocuklara soruldu mu bu uygulama? Rehberlik uzmanları, kişisel gelişimciler, çocuk psikologları ne diyor bu duruma?

Sıkıntıların tek nedeni var aslında. 

Neden gayet basit.  2013-2014 eğitim öğretim yılında Türkiye’de ilk ve ortaokullar ismiyle de olsa ayrıldı. Yani sizin anlayacağınız eskiye geri dönüldü. Buraya kadar herhangi bir olağanüstülük yok. Ancak eskiden ilk ve ortaokullarda tam gün eğitim verilirdi.  Sabah 09’dan öğlen 15.30’a kadardı eğitim. Hatta öğrencilerin bir de öğle arası dinlenme ve yemek saatleri vardı. Şu anda Anadolu, Fen ve Sosyal bilimler liselerinde uygulanan model tüm eğitim kurumlarında uygulanmaktaydı. Böylece öğrenci sabah ve öğleden sonra öğrendiğini sindirme içselleştirme imkânı bulabilirdi.

Ancak bu yıl her nedense durum değişti. Fiziki yetersizlikten kaynaklandığı söylenip ilk ve ortaokullarda sabahçı öğlenci uygulamasına geçildi! Sabahın kör karanlığında çocuklar okul yoluna düşüyor. Akşamın karanlığında ise 6, 7, 8 yaşındaki çocuklar okuldan çıkıp evin yolunu bulmaya çalışıyorlar! Kış aylarında yatsı ezanıyla beraber çocuklar okuldan çıkacaklar. Servisle eve varmaları 19.30’u bulacaktır.

Bizim millete özgü bir durum haline gelen bir çarpıklık var bu işte! Alt yapı hazırlığı yapılmadan üst yapının kararlarıyla iş yapmak böyle bir şey olsa gerek! İnsan mühendislerinin yanıldığı nokta çocuk yaştaki beyinlerin ve onların milyonlarca ailenin çektiği sıkıntıların ötesinde öğleden sonra okula başlayan ve 6-7 saat ders dayatılan çocukların o dersi algılayıp algılayamadıkları, akşam eve yorgun düşen bedenlerin verilen sayfalar dolusu ödevlerin hangi zihinle yapacakları gerçeğidir!

Akşamın karanlığında şehrin üzerine düşen kara bulutlar çocuk çığlıklarına karışırken kuşları yuvalarına çekilir, börtü böcek sessizleşir, hayat sakinleşir ancak çocuklar okullarda son zilin çalmasını beklerler… Gözlerde bir umut, kalplerde kırgınlık solgun yüzler ve öksürük nöbetleri içinde sınıfına hâkim olmaya çalışan öğretmen dışarıda “oğlum mühendis, kızım hâkim olacak…”hülyalarıyla bekleşen ailelerin sorularına ne cevap vereceğini düşünmektedir. Doktorlar, mühendisler geleceği ellerinden alınmış insanlar olabilir çoğu zaman! Düşünmeleri, hayal kurmaları oyunların içinde yoğrulmayan çocukların nasıl bir geleceği olabilir ki?