Anadoludaki köyümden sohbetlerimiz -12
Zahir’in Anıları
Okuma dünyasındayım. Bir kaç yıl önce Paulo Coelho’nun Simyacı kitabını okumuştum. 17. yy. ve 18. yy.da yaygın olan meşhur simyacılığı anlatıyordu. Bugünde kitaplığımda ne okuyayım diye kitapları incelerken, tekrar Paulo Coelho’nun Zahir adlı kitabıyla kaşılaştım.
Kitapta insanların ilişkilerinde birilerini kazanmak için uğraştıklarını, çok emek harcadıklarını, elde ettikten sonra ilişkilerin sıradanlaştığını; sonra da mutluluğun bu olmadığını anlatmaktadır. Emekleri sanki hiç uğraşmamış gibi, vazgeçişleri dile getirmektedir. Yazar okurlarına bellekten silinmeyecek hikayeyi anlatırken, sorgulama , kader, ün ve evlilik hakkında yeniden düşünmeyi davet ediyor. Okumanın dünyasında ruhumuzun aradığı mutluluğu, keşfi yapmak için bu yolculuğa başlıyoruz.
Hayaller, istekler, mali imkanlarla sınırlı olmadığı, insanın kendisinde kültür ve değerler birikimiyle ancak topluma yön verebileceği, yeni keşifler, yeni düşünceler reformunu bu şekilde geçilebilieceğini bizlere vurguluyor. Zenginlerin elde ettikleri her şeye ragmen kendilerini boşlukta görmeleri yada paranın herşeyi satın alabileceğini zannetmeleri gibi durumlarda mevcut. Fakirlerde olmayan paranın etkisiyle mutsuzluk var. Tabi sadece bu kadar kısıtlı konu değil.
Bunu kitabın 233. Sayfasından devam edelim.
‘‘Her ne kadar zengin, çekici ve güzel olsalarda kendini büsbütün gereksiz ve zavallı hisseden kaç milyon insan olduğunu hayal etmeye başladım. Dışarıda birlikte çıkacak bir arkadaşı olmayan öğrenciler, tek kurtuluşları oymuş gibi televizyonun önünde oturan yaşlılar, yaptıklarının bir anlamı olup olmadığını merak eden otel odalarındaki iş adamları, bütün öğleden sonralarını bara gitmek ve sadece bir arakadaş aramadıklarını göstermek üzere dikkatle makyaj yaparak, saçlarına şekil vererek geçiren kadınlar; hepsininde tek istediği hala çekici olduklarının, erkeklerin onla sohbet etmek istediğinin , onlara iştahla baktığının onaylanması; ama kadınlar bu erkekleri küçük görür ve reddebilerler, çünkü kendilerini bayağı hissederler…
Aynaya bakıp kendilerini çirkin bulan, gerçekten önemli olan tek şeyin ‚‘ güzel olmak‘ olduğuna ve içindeki herkesin güzel zengin ve ünlü olduğu dergileri okuyarak zaman geçiren insanlar. Eskiden olduğu gibi yemek sırasında sohbet etmek isteyen karı kocalar, fakat her zaman dikkat etmeleri gereken başka şeyler vardır, çok daha önemli şeyler ve her zaman konuşma asla gelmeyecek olan yarını bekleyebilir.‘‘
Konuşma öyle etkili yazarın iç dünyasıyla adeta konuşuyoruz. Detaylı tarifleri insanlığımızın içindeki hal ve halvetleri ortaya döküyor.
Yazarın yaptığı söyleşiler, yazdığı kitaplar hakkında okurun paylaştıkları, dinleyen okurlarına bu fark dedirten yorumlarada yer vermiş. Aslında bu yazmasına sebep olan İranlı Bir bilgenin bahsettiği şu söze bakmalıyız.‘‘Aşk kimsenin kurtulmak istemediği hastalıktır. Buna yakalananlar asla iyileşmek ve bu yüzden acı çekenler de tedavi olmak istemezler.‘‘
Bu bir insanın aşık olmasının yanı sıra, birine iyilik yapma aşkı,(iyilik bankasından örnekler) kitap okuma ve yazma aşkıyla bütünleştiğini yazarın kaleminde karşılaşmaktayız.
Hayaller, düşünceler, bulunduğu yerde olmama, buhran, arayış, duraklama, bıkkınlık ve yeniden hayatla mücadele hepsi bir arada kurgulanmış. Fransa’dan, İtalya’ya, İspanya, Amsterdam, Kazakistan’ın steplerine gezdiren oradaki insanlarla da sohbet ettiren konularla kapsamlı öğreten, kültür tanıma fırsatına şahit oluyoruz. En sonunda İngilizce, Fransızca, Rusça bilen gazetecilerin savaşta olan olayları , ölümle hayatta kalma arasında anılarıda anlatmaktadır.Kitabın bir bölümünde aşağıdaki yazı dikkatimi çekiyor.
‘‘Marienin tedbirli kalmanın önemi üstünde söylediği mistik alıntılar Kenan Er Rifa,‘dendir.‘‘
Kenan Er Rıfai 20. Yüzyılın büyük mutasavvıf ve şair bestekarlarındandır. Osmanlı Devrinde manevi öğretmenliği yapmıştır. Böylece Paulo Coelho Kenan Er Rıfaiden esinlenmiş ilham kaynağı almış olduğunu görmekteyiz.
Paulo Coelho aşağıdaki yazısında hayatın güzelliklerini zorluklarını şu örneklemeyle satırlarıyla bizlere gösteriyor.
‘‘ Hepimiz yaşamın sanatçıları oluğumuzu, Tanrı biliyor. Bir gün heykeller yapmak için elimize bir çekiç veriyor, başka bir gün bir resim yapmak için boyalar ve fırçalar ya da yazmamız için kağıt kalem veriyor. Fakat bir çekiçle resim yapamazsınız ya da bir fırçayla heykel. O yüzen ne kadar zor olursa olsun,acı çektiğim için bana lanetleme gibi gelseler bile, bugünkü küçük nimetleri kabul etmeliyim, ve bugün güzel bir gün, güneş parlıyor ve çoçuklar caddede şarkı söylüyorlar.Acımı geride bırakmayı başarmak ve yaşamımı yeniden kurmak için tek yol bu.‘‘
Son Söz Zahir
‘‘Zahir her şeye aşırı bağlanmaktı ve kuşaktan kuşağa geçiyordu, ardında yanıtlanmamış hiçbir soru bırakmıyordu, bütün boşlukları dolduruyordu; bazı şeylerin değişebileceği olasılığını aklımızdan bile geçirmemize asla izin vermiyordu.Çok güçlü olan zahir her insanla birlikte doğmuştu ve çoçukluk döneminde daha sonra hep saygı duyulacak olan kuralların ona zorla kabul ettirilmesiyle tüm gücünü kazanmış gibi görünüyordu.‘‘
Sahi bizim zahirlerimiz var mıydı? Nelerdi? Bizi bizden uzaklaştıran yabancılaştıran bir çok mefhumlar mı vardı? Samimi duygularımızı sakladığımız zahirin etkisi mi zuhür etti yoksa!? Düşünelim…Sağlıcakla kalın…
Kaynak:Paulo Coelho Zahir kitabından alıntılar yapılmıştır.
Mustafa KARA
FACEBOOK YORUMLAR